Abdal kültürüne gerekli ehemmiyeti göstermiyoruz
KÜLTÜRÜMÜZÜN 40 PINARLARI OSMAN TÜRKMEN Şair yazar ve fisness hocası Osman Türkmen, “Kırşehir çok göç veriyor sadece göç vermekle...
KÜLTÜRÜMÜZÜN 40 PINARLARI OSMAN TÜRKMEN Şair yazar ve fisness hocası Osman Türkmen, “Kırşehir çok göç veriyor sadece göç vermekle kalmıyor kültürünü de sahip çıkamıyor. Bunların başında Abdal kültürüne gerekli ehemmiyeti göstermiyoruz. Kırşehir’in tanıtımı için bir profesyonel bir futbol kulübünün bulunmaması, şehir adına olumsuz diye düşünüyorum. Kırşehir hem modern yüzü, hem de köy özelliğini yitirmeden insanlarıyla yaşayabilmeli” diyor. Anadolu Gazetesi olarak bu haftaki röportajımıza şair yazar ve fitness hocası Osman Türkmen’i konuk etti. 11 eser vermesine karşın bunlardan sadece 3’ünü hayata geçirmesini anlatırken biraz buruk olması dışında bir sıkıntısı olmadığını ifade ediyor. Kırşehirli olmaktan her zaman onur duyduğunu ifade eden Osman Türkmen’in bu güzel ve farklı röportajını sizlere sunmak istiyorum. *Duran Erdoğan: Osman Türkmen kimdir? Kısa özgeçmiş lütfen? *Osman Türkmen: 23 Ekim 1972 doğumluyum. Kırşehir ili Merkez ilçe Özbağ Kasabası nüfusuna kayıtlı bir Anadolu Türkmen çocuğuyum. Çocukluğumdan bu yana kâğıt ve kalemle hep iç içe yaşadım. Hayata dair düz yazılar, araştırmalar, denemeler, öyküler, vecizeler ve şiir yazdım. 1989 yılından bu yana Türkçe ve Türk Dili üzerine ses bilimi, köken bilimi, anlam bilimi ve sözlük bilimi üzerine çalışmalarda bulundum. 1990’lı ve 2000’li yıllarda TRT’nin ilk spikerlerinden rahmetli Jülide GÜLİZAR, 1970’lerin ünlü sunucusu Aytaç KARDÜZ, yine TRT haber spikerlerinden Zafer KİRAZ, Mesut ERTUGAY ve Devlet Tiyatrosu oyuncusu ve seslendirme sanatçısı rahmetli EcderAKIŞIK’tan dil, diksiyon, spikerlik ve sunuculuk eğitimleri aldım. Yerel radyo ve televizyon programlarına katılarak şiirlerimi kitlelerle paylaşma çabası içerisinde oldum. Birçok okulda ve çeşitli etkinliklerde yaptığım şiir dinletileriyle duygunun, coşkunun ve hüznün lezzetini yaşadım. Çeşitli gazete ve dergilerde şiirlerim, öyküm ve araştırmam yayınlandı. Şiir yarışmalarına ilgi gösteren biri olmamakla birlikte 2008 senesinde ME-VA (Memurlar Vakfı)’nın düzenlemiş olduğu şiir yarışmasında “SELVA” isimli şiirimle ikincilik ödülümü; Tiyatrocu, şair, yazar ve jüri üyesi Semih SERGEN’den aldım. Aynı zamanda toplumu, yaşamı, siyaseti irdeleyerek, toplumbilimi üzerine sosyolojik incelemelerde bulunuyorum. Yazdığım çeşitli 11 çalışmam bulunmasına rağmen, ikisi şiir, biri deneme olmak üzere 3 kitabım basılmış ve yayımlanmıştır. Halen bir kamu kurumunda çalışarak hayatımı sürdürmekteyim. *Duran Erdoğan: Eli kalem tutan birisine pek sorulmaz, ama aykırı bir soru ile konuya girmek istiyorum. Şiir-edebiyat-güzel sanatlarla aranız nasıl? *Osman Türkmen: Şiir hayatımda ki su gibi bir şey. Beni en iyi anlayanın da anlatanın da kâğıtla kalem olduğu kanısındayım. Edebiyat ve Dil yoksunu birçok şair, gazeteci, danışman gördükçe içim sızlıyor. Herkes diyemeyen yazar, mevta yazamayan gazeteci, kafiye ile redifi ayırt edemeyen şair, devlet eski bakanı gibi hatalı tamlama ile konuşan sunucu ve betimleme yapamayan danışmanların gölgesinde yitip giden Türkçemiz ve Edebiyatımız var. Sanat olarak çok yönlü faaliyetlerde bulunduğum etkinlikler ve katılım gerçekleştirdiğim organizasyonlar bulunmakla birlikte; 20 yılı aşkın bir zamandır da devlet tiyatrolarının kadrolu izleyicisiyim herhalde. Bir dönem Devlet Tiyatrolarında çalışmışlığımda vardır. Senede yaklaşık 25-30 civarında temsil izleme şansına sahip olduğum için, bize bu imkânı sunan, devlet tiyatrolarının usta sanatkârlarına bu hizmetlerinden ötürü teşekkür ederim. *Duran Erdoğan: Basılı eserlerinizin içeriği nedir? *Osman Türkmen: eserlerim; Aşkın Görünmeyen Yüzü (Şiir), Deniz Manzaralı Yalnızlıklar (Şiir) ve Huzuru Ararken (Deneme). *Duran Erdoğan: Bu arada yeni kitap çalışmanız var mı? Halen yazmaya devam ediyor musunuz? *Osman Türkmen: Evet iki yeni kitap çalışmam var hazırda. Yakın zamanda inşallah baskıya vermeyi düşünüyorum. Haliyle destek olmayınca, her şeyi kendi imkânlarınızla yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu da hem basım, hem dağıtım, hem de satış anlamında, maddi ve manevi olarak çok büyük zorluk demek. Okumanın yetersiz olduğu bir toplumda, yazmanın ve yazarın kıymeti ya hiç ya da geç biliniyor maalesef. Bu arada Ankara’da haftalık yayın yapan, imtiyaz sahibinin Kırşehirli, mesleğinde kıdemli ve kıymetli bir hemşerimiz olan, Ömer Uzun ağabeyimizin “Gerçek Haber” gazetesinde yaşama ve yaşanana dair köşe yazıları yazıyorum. *Duran Erdoğan: Mûsikî zevkiniz? Türkü söyler misiniz? *Osman Türkmen: Müziksiz şiir, şiirsiz müzik düşünemiyorum. Özellikle enstrüman müzik çok dinlerim. Müzik önünde şiir okumayı da çok sever ve sık sık yaparım. Yüreğe hitap eden her tür müziği zevkle dinlerim. Çok geniş bir enstrüman arşivim bulunmaktadır. Başta Kırşehir olmak üzere Anadolu türkülerini çok severim. Ayrıca Muharrem ERTAŞ dinlediğim için şaşıran yeni nesil gençliğe de, ben çok şaşırıyorum. Kırşehirli olup da saz çalıp türkü söyleyememek hep ağrıma gitmiştir açıkçası. Müzik sesim yok maalesef. 17 yaşımda aldığım ve çalmak için çok çaba harcayıp kursa bile gittiğim sazımı, odamın duvarında gözüm gibi saklıyorum. Belki çocuklarımdan biri tellerine vurur diye umutla bekliyorum işte. *Duran Erdoğan: Doğal mısınız? Aynaya bakınca kendinizi nasıl buluyorsunuz? *Osman Türkmen: Doğallığın yapıyla alakalı olduğu ve halk arasında yanlış bilindiği kanısındayım. Her ortam ve her yerde aynı tarz davranmayı, aynı şekil konuşmayı, aynı hal ve hareketi doğallık olarak algılıyoruz. Oysa bulunduğumuz yere ayak uydurmak durumundayız. İnsanlarla kopukluk yaşamamak için ortama uyum sağlamak gerektiği kanısındayım. Örneğin; Bir konferansta Türkçeyi iyi hitap ederek konuşmak gerekiyorken, köye gittiğinizde neneniz ya da dedenizle aynı hitap şekliyle konuştuğunuzda doğru irtibat kuramayıp sıcaklık sağlayamamamız gibi. Neneniz “Nörüyon gurban olduğum” dediğinde, “Teşekkür ederim iyiyim, sizler nasılsınız” demek, ciddi manâda kopukluk yaşanmasına neden olacaktır. “Nörüyüm iyiyim nenem, sen nörüyon” dediğimizde daha sıcak bir iletişim kurulacağını unutmamak gerekir. Benim doğallığım aynen böyle hocam. Aynaya baktığımda ise kendimi çok iyi hissediyorum. Sık-sık bakarım. *Duran Erdoğan: Bir fıkra anlat desem ne anlatırsınız? *Osman Türkmen: Günümüz olaylarına bakış açısını güzel tasvir ettiği için “Papaz ve Zangoç” fıkrasını çok beğenirim. Şöyle; Papaz iki metre ilerisinde duran Zangoç’a sormuş; -Gizli gizli sen mi içiyorsun şarabı? Zangoçta derin bir sessizlik. İyice köpürmüş Papaz: -Sana soruyorum be adam. Duymuyor musun? -Hayır! Buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim! -Olacak şey mi. İki adım öteden beni duymuyorsun. Zangoç bıyık altından gülmüş. -İsterseniz yer değiştirelim anlarsınız demiş ve yer değiştirmişler. Bu kez Zangoç seslenmiş; -Kilise için topladığın yardımları kim iç ediyor? Papaz kendi kendine söylenmiş; -Hakikaten yahu, buradan hiçbir şey duyulmuyor. *Duran Erdoğan: Olmazsa olmaz özel zevkleriniz, prensipleriniz, kurallarınız var mı? *Osman Türkmen: Hafta sonu, tatil ve seyahat dahil sabahları mutlaka erken kalkarım. Düzenli spor yaşantım vardır. Kötü alışkanlıklardan katiyen uzak durur ve sevdiklerimi de uzak tutarım. Annemi babamı sık sık yoklar sevdiklerimi zamanlı ya da zamansız hatırlarım. Çocuklarıma memleketi, insan sevgisini ve doğru durup, dürüst yaşamayı hep anlatırım. Öyle ki; hayata severek başlamak gerektiği kanısındayım. Sevgiyi unuttuğumuzda, hep yeniden başlarız yaşama bilip bilmeden. Bugün başımıza gelen toplumsal felaket ve cinnetlerin altında yatan olgunun ise, sevginin içimizden yok olup gitmesiyle başladığı düşüncesindeyim ne yazık ki. *Duran Erdoğan: En sevdiğiniz yemek, şair, yazar, coğrafi bölge neresidir? *Osman Türkmen: Yemek yemeyi çok severim. Özellikle tatlıya aşırı düşkünlüğüm vardır. Hatta tek kötü alışkanlığım tatlıdır diyebilirim. Bütün zararlarına ve senelerdir spor yapmama rağmen vazgeçemediğim bir reflekstir. Gece gündüz, aç tok farketmez, her an tatlıya midemde yer vardır. Bu arada yıllardır paketli gıdalardan uzak yaşıyoruz. Meşrubat türevi şeyleri içmeyiz. Çocuklarım kolayı bilmezler. Ketçap mayonez yemezler. Beyaz ekmeği belki de 25 yıldır hiç almadım. Evimizde kimse aramaz. Dışarıda zorunlu olmadıkça ve istisnalar dışında yemek yemeyi tercih etmiyorum. Yemeği kimin pişirdiğini mutlaka ama mutlaka bilmeliyim. Şairleri ve onların şiirlerini okumayı severim. Şiir yazan insandan başkasına zarar gelmez zannedersem. En büyük zararları kendilerinedir. Ümit Yaşar Oğuzcan, Behçet Necatigil, Ceyhun Atıf Kansu, Hüseyin Nihal Atsız, Osman Yüksel Serdengeçti, Orhan Seyfi Orhon gibi birçok şairi sever ve zevkle okurum. Aşk şiirlerini ve toplumsal şiirleri bir başka severim. Doğayı çok seven biri olarak doğu ve batı Karadenizi çok beğenirim. Karadenizi uçtan uca gezdim. Bir ara Artvin’in Arhavi ilçesinde kaldım. Karadenizi temiz havası, aerobik doğa sporlarına uygun olması, kitap yazmak için biçilmez bir bölge olmasından ötürü tercih ederim. Yoksa kime sorsanız, çoğunluğun Karadenizi sevdiğini söylemesi kaçınılmaz. Bu arada büyükşehirin kirine, pasına, gürültüsüne, kargaşa ve kavgasına alışan bünyemiz, oralara uyum sağlar mı, onu da bilemiyorum tabii. *Duran Erdoğan: En son okuduğunuz kitap hangisidir? *Osman Türkmen: Siyasi, tarihi, kişisel gelişim, dil bilgisi, diksiyon, fonetik ve tabii ki şiir kitaplarını okumayı çok seviyorum. Eskiye nazaran az okuyor olsam da, fırsat buldukça okuyup yazmayı seviyorum. Son olarak Ahmet Şafak’ın “Kurdun İntikamı” adlı kitabı okumuştum yanılmıyorsam. *Duran Erdoğan: İçki, sigara, alkol gibi bağımlılığınız var mı? Ne dersiniz? *Osman Türkmen: Hayatım boyunca alkol ve sigara kullanmadım. Sigara ve alkol ile şu an bile adeta savaşıyorum. Çevremde birçok arkadaşımla bu yüzden aram iyi değildir. Zorunlu haller dışında, oturmaya giderken bile sigara içilen evlere gitmiyorum. Yanımda sigara içen olursa uyarırım. Eğer o uymazsa (ki muhtemelen öyle oluyor) kalkıp gitmekten çekinmem. Ortamı terk ederim. Tabii ki de her insanın yaşam tarzına saygım var. Onların bana saygısı olduğu kadar. İçene neden içiyorsun, sağlığa zararlı, bıraksan iyi olur tarzında klişe sözleri de söylemem. Allah’ın verdiği aklı kullanmaktan itina ediyorsa, bırak içsin de ebesine komşu olsun o zaman ne yapayım. Çocuklarım ve ailem ile bu konularda tam bir uyum içerisindeyiz şükürler olsun. Kıraathane, ya da günümüz deyimiyle kahvehane kültürüm de yoktur. Kağıt oyunu dahil hiçbir oyunu bilmem. Boş ve aylak insanların, ipsiz sapsız tayfasının, emekli olmuş koca koca adamların ve taşı sıksa öğütecek zıpkın gibi delikanlıların ömür tükettiği zavallı mekânlarıdır buralar. Bize has bir durum olsa gerek. Başka toplumlarda bu denli boş yaşayan az insan bulursunuz. *Duran Erdoğan: Sizce internet, akıllı telefon, televizyon nedir, ne değildir? Faydalı mı? Zararlı mı? *Osman Türkmen: Teknoloji devrindeyiz ve hızla ilerliyoruz. Hepsi zamanın gereği ve elzemi olmuştur artık. Her gün zararlarından bahsedilse de kimseye kullanma diyemezsiniz. Her davranış, her hareket ve her yenilik gibi, doğru zamanda doğru kullanıldığında, zararından daha faydalı olduğu kanısındayım. Kötü amaçlı kullandığınızda, ya da art niyetli olduğunuzda, ahlak bozulmasından tutunda, kültür yozlaşmasına, ruhsal tehdide kadar gidebilmekte ne yazık ki. *Duran Erdoğan: Sporla aranız nasıl? Hangi takıma ilgi duyarsınız? *Osman Türkmen: Ege Ordu dahil 11 sene kros koştum. Amatör ve profesyonel futbol oynadım (Kalecilik yaptım). Birçok genç delikanlı gibi, bir dönem tekvando çalıştım. 18 senedir fitness sporu ile uğraşıyorum. Ayrıca vücut geliştirme ve fitness antrenörüyüm. Özetleyecek olursak, sporla iç içe yaşayan ve soluduğu nefesi son bulana kadar, hayatında spor olacak bir adamım herhalde. Futbol; hemen her erkek çocuk için bir sevdadır diyebiliriz. Aklım erdi ereli Kırşehirspor’u çok sevmişimdir. Takım tutma konusunda şöyle bir maceram oldu. İlkokul 1.sınıfta iken, benim de bir takımım olsun diye o zaman 1.ligde olan bütün takımları kağıda yazarak poşete attım ve bir tanesini seçtim. Kim çıktı dersiniz. Şansıma “Altay”çıktı. Ben artık Altaylı idim. Sonra baktım herkes İstanbul takımlarını tutuyor. Kendi kendime bu işte bir yanlışlık var dedim. Üç büyük denilen takımların içinden birini tutmak şart oldu diye dertlendim. Sonuçta çocuksunuz. En az kimin taraftarı var diye soruşturdum. Beşiktaş’ı tutan diğerlerine göre çok azdı. O an karar verdim. Ben artık bir Beşiktaşlıydım. O yıllardan beri kendimi hep yalnızların yanında, az olanların ya da sesi duyulmayanların sesi gibi hissetmişimdir. İlerleyen yıllarda benimle hiçbir bağı olmayan, sırf güçlü diye ve şampiyon olacak sevdasıyla güçlü birtakımı desteklemek anlamsız, saçma, gereksiz ve isteksiz geldi. Ülkemiz dışında yapılan maçlarda, ülkemizi kim temsil ediyorsa, hiçbir yana bakmadan, ülkemin takımlarını sonuna kadar desteklerim. O ayrı bir konu tabii ki. Sonra memleketimin aşığı biri olarak yeşil beyaz renklere hep tutkuyla, aşkla ve şevkle gönül verdim. Tabii olarak insanlar ilk duyduklarında dalga geçtiğimi falan sanıyorlar. Ya da büyük takımlardan hangisini tutuyorsun diyorlar. Ben de en büyüğünü tutuyorum zaten, daha büyüğü var mı diyorum gülüyorlar. Hatta liglerde olmadı dönemde bile KIRŞEHİRSPORLU idim. Ayrıca 1982-1983 yıllarından bu yana birçok kayıt ve notlarını halen saklarım. Ha bu arada özel arşiv dosyalarım ve özel çalışma odam vardır. Kolay kolay hiçbir belge ve dokümanı atmam. Bunun hem nostalji tarafı olduğunu düşünüyor, hem de çok faydasını gördüğümü belirtmek istiyorum hayatım boyunca. *Duran Erdoğan: Hayvan ve tabiat, toprak, ağaç, çiçek sevginiz? *Osman Türkmen: -Birçok insan gibi doğal yaşam hayalimdir. Fakat şehirde büyüdüğümüzden hep bir yanımı eksik hissederim. Eskiden köyde bu özlemi giderirdik. Şimdi köyümde şehirleşip modernleştiğinden; tabiata, çiçeğe, hayvan sesine çok uzak kaldık. Ev hayatımda hepsinden uzak yaşıyorum. *Duran Erdoğan: Samimiyet ve öfke deyince ne anlatırsınız? *Osman Türkmen: -Samimiyet; yıllar önce kaybederek, beynimizde bitirip, yaşantımızda yitirdiğimiz ve şu günlerde çok ihtiyaç duyduğumuz bir değer. Öfke ise; içimizde ölümüne büyüttüğümüz çılgın bir çocukmuş meğer. *Duran Erdoğan: “İyi ki”leriniz nelerdir? *Osman Türkmen: Tevekküle inanan biri olarak, çok isteyip de olmayan ve sonrasında iyi ki olmamış, bunda da bir hayır varmış dediğim o kadar çok örnek var ki sayamam. O (Allah) verirse en güzelini, alırsa da en hayırlısını verir. İşte o sebepten iyi ki iman ediyor ve ona sığınıyorum. Yoksa insan bazen kafayı bile bozabilir. *Duran Erdoğan: “Keşke”leriniz nelerdir? *Osman Türkmen: Aşık olup da evlenmeyi çok isterdim, ama, kısmet böyleymiş. Mecburiyetten ve sırf para kazanmak için değil de, sevdiğim işi yapsam daha mutlu olurdum sanırım. Maalesef olmuyor işte. Keşke adını ve soyadını taşıdığım büyük babamı görebilseydim. Keşke’ler bitmez herhalde hocam. *Duran Erdoğan: Pişmanlığınız var mı? Neler? *Osman Türkmen: Mutlaka! Bahsettiğiniz konu uzar gider bence. O yüzden bu soruya gülümseyerek tebessüm edelim gitsin. Her işte olduğu gibi, pişmanlıklarda da bir hayır mutlaka vardır. *Duran Erdoğan: Zengin misiniz? Cimri misiniz? *Osman Türkmen: Şükürler olsun maddi olarak zengin değilim. Maddî zenginlik zor iş. Hem dünyada, hem de ahirette hesabı çok. Parayı, malı mülkü, variyeti idare etmek kolay değil. Yoksulda değilim hamdolsun. Rabbim kimseyi yoklukla da sınamasın. O daha zor tabii. İyi biri olduğunu bilsem de, cimri insanlarla uzun süreli dostluk kuramıyorum. Veren elin alan elden üstün olduğunu düşünüyorum. Vermek lâzım. *Duran Erdoğan: Dindar mısınız? *Osman Türkmen: Özellikle günümüzde dindarlığın çok fazla istismar edildiği kanısındayım. Nerdeyse herkes kendi tarikatını ve cemaatini kurma ve onunla hayat bulma gayesinde. Sade bir dille söylemek gerekirse, imanlı ve inançlı bir Müslümanım herhalde. *Duran Erdoğan: Neden korkarsınız? *Osman Türkmen: Duygularımın tükenmesinden ve duygusuz biri olmaktan çok korkarım. Hayatımda mantıkla hareket eden biri değilim. Duygularımla yaşamayı çok seviyorum. Mantığımla yaptığım birçok şeyi sonunda kaybettim. Meselâ spor yapamaz olmaktan da korkarım. Spor benim yaşam biçimim çünkü. Yazmayı bırakmaktan ise ayrıca korkarım. Özellikle şiir, ruh ve gönül dinginliğimi koruyup, duygularımı ve hayata bakışımı şekillendiriyor bir anlamda. *Duran Erdoğan: Sizce mutlu ve mükemmel yaşantının formülü var mı, varsa nedir? *Osman Türkmen: Hocam bilen biri varsa Allah rızası için paylaşsın derim. Yine de kişiye göre değişiklik gösteren göreceli bir kavram olduğunu düşünüyorum. Yaşam tarzı, bölgesel durum, coğrafik yapı, kültürel düzen, eğitim seviyesi, ekonomik gösterge, inançlar ve ritüellerin mutluluk üzerinde etkili olduğu aşikâr bir haldir. *Duran Erdoğan: Kaza ve Kader sizce ne anlama gelir? *Osman Türkmen: Kaza ve kader imanın şartı olduğuna göre, bir Müslüman olarak inanmaktan başka çaremiz de yok. Hepimiz o yüce yaratana teslimiz neticede. Fakat kadere iman etmekle, kadercilik aynı şeyler değil. Biz maalesef biraz kaderci bir toplumuz. İsra Suresi 13. Ayette de dediği gibi; “Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık” Yani teslimiyet bir kader değil, aciziyettir aslında. O sebepten biz ne kadar ister ve çabalarsak Yüce Yaratan zamanı ve yeri geldiğinde fazlasıyla verecektir. Kaza ve kader imanımızın gereği, kadercilik ise umutsuzluğun, ataletin ve acizliğin doğurduğu bir sonuçtur. *Duran Erdoğan: Ölüm ve ölümsüzlüğü tarif eder misiniz? *Osman Türkmen: Ölüm; içinde bulunduğumuz bu sınavın sonu. Ölümsüzlük ise; fazlası ve derinliği bilinmeyen bir öte âlem ve sonsuzluk. *Duran Erdoğan: Hedefleriniz? *Osman Türkmen: Hedeflerim arasında eğitim var şu sıralar. Lisans mezunuyum. Yüksek Lisans yapmayı çok istiyorum. Okuyabileceğim bölüm çok olmasına rağmen, sadece master yapmak için değil, sevdiğim ve istediğim bir bölümü okumak için çaba gösteriyorum. Bu işler sadece ALES ile de olmuyor. Alan dışından biraz zor gibi görünse de, iyi bir referansla bir gün inşallah diye umut ediyorum. *Duran Erdoğan: Eğer yetkili biri olsaydım Kırşehir’e ya da yaşadığım yöreme şunları mutlaka yapardım dediğiniz olur mu? Meselâ neler? *Osman Türkmen: İstemekten öte hayal diyebilirim. Örneğin İnaç köyünde Şeyh Edebali ile ilgili bir zenginlik yok. Osmanlının kurucusu diyebileceğimiz bir şahsiyet Kırşehirli fakat kimseler bilmiyor. Yunus Emre’nin bölgesi Ulupınar daha çok anlatılmalı. Hiç tanıtılmıyor. Zahidem türküsüyle ünlenen Zahide’nin köyü Yukarı Hacı Ahmetli kültüre kazandırılmalı. Özbağ Kasabasının ünlü halı ve halı yastığı dokumacılığı canlandırılmalı. Bırakın bunları biz Kaman Cevizini, Neşet Ertaş’ı, Ahi Evran’ı bile istediğimiz gibi anlatamıyoruz. Pekmezimiz unutuldu. Yöresel yemeklerimiz şu an bilinmiyor. Bilinenler ise ilimizden koparılmış, başka iller ve ilçeler sahiplenmiş. Mutfağımız gasp edilmiş maalesef. Kırşehir’de şunlar meşhur dediğimiz zaman inanmıyorlar. Çünkü yapmıyor ve satmıyoruz. Abdal kültürüne gerekli ehemmiyeti göstermiyoruz. Kırşehir’de profesyonel bir futbol kulübünün bulunmaması, şehir adına olumsuz diye düşünüyorum. Kırşehir hem modern yüzü, hem de köy özelliğini yitirmeden insanlarıyla yaşayabilmeli. Tarımı olan, hayvanı otlayan, et, süt, yoğurt, domates, üzüm, elma kokan bir şehir olsun istiyorum. *Duran Erdoğan: Kırşehir devamlı göç veriyor. Bu göç nasıl durdurulur? *Osman Türkmen: Sanayileşmenin acı yüzü ne yazık ki. Toplum bilinci de olmazsa yeni kuşak teknolojinin ve büyükşehirlerin hem iş hem de yaşantısını benimseyerek ve haklı da olarak kaçıyor buralardan. Biz tarımı ve çiftçiliği küçümseyen bir nesli, robotlaştırarak yetiştirdik. Neticesi sonuçta gizli bir finalin ortaya çıkması da haliyle kaçınılmaz. Belki yıllar, belki de yüzyıllar sonra yaşanan pişmanlık geriye nasıl döndürülür bilemiyorum. Şu an herkes hayatından memnun. Uzaya gidemiyoruz, bari dünyadaki toprağımızı ekip biçelim derim kısacası. *Duran Erdoğan: Sizce Kırşehir’in eksiği fazlası neler? *Osman Türkmen: Eksiği çok sahipsizlik başta, samimiyetsizlik sonda direniyor hayata ve düzene. Fazlası eğitimde çok ileride olması gurur verici bir durum. Bütün sınavlarda en üstlerde hattâ birinci durumda maşallah. Bu başarıyı bile anlatamıyoruz insanlara. Kırşehir’in il olduğunu bilmeyen andavallılar var bu ülkede. Çok şahitlik ettim bu acı duruma. *Duran Erdoğan: Unuttuklarım, soramadıklarım olabilir. Son mesajınızı alabilir miyim? *Osman Türkmen: Şahsıma konuşma imkânı tanıyıp, bu güzel sohbeti yaptığınız için çok teşekkür ederim. Sizi tanıdığım ve sohbet etme imkânına sahip olduğum için şanslıyım. Allah size sağlıklı ve hayırlı ömürler versin inşallah hocam. Daha iyi günlerde görüşmek ve paylaşmak dileğiyle. Allah’a emanet olun. Hoşça kalın. *Duran Erdoğan: Sevgili Osman kardeşim. Sayenizde çok güzel bir röportaj gerçekleştirdiğimi sanıyorum. Gazetem Anadolu ve değerli okurlarım adına asıl ben sana çok teşekkür ediyorum. *Duran Erdoğan: “İyi ki”leriniz nelerdir? *Osman Türkmen: Tevekküle inanan biri olarak, çok isteyip de olmayan ve sonrasında iyi ki olmamış, bunda da bir hayır varmış dediğim o kadar çok örnek var ki sayamam. O (Allah) verirse en güzelini, alırsa da en hayırlısını verir. İşte o sebepten iyi ki iman ediyor ve ona sığınıyorum. Yoksa insan bazen kafayı bile bozabilir. *Duran Erdoğan: “Keşke”leriniz nelerdir? *Osman Türkmen: Aşık olup da evlenmeyi çok isterdim, ama, kısmet böyleymiş. Mecburiyetten ve sırf para kazanmak için değil de, sevdiğim işi yapsam daha mutlu olurdum sanırım. Maalesef olmuyor işte. Keşke adını ve soyadını taşıdığım büyük babamı görebilseydim. Keşke’ler bitmez herhalde hocam. *Duran Erdoğan: Pişmanlığınız var mı? Neler? *Osman Türkmen: Mutlaka! Bahsettiğiniz konu uzar gider bence. O yüzden bu soruya gülümseyerek tebessüm edelim gitsin. Her işte olduğu gibi, pişmanlıklarda da bir hayır mutlaka vardır. *Duran Erdoğan: Zengin misiniz? Cimri misiniz? *Osman Türkmen: Şükürler olsun maddi olarak zengin değilim. Maddî zenginlik zor iş. Hem dünyada, hem de ahirette hesabı çok. Parayı, malı mülkü, variyeti idare etmek kolay değil. Yoksulda değilim hamdolsun. Rabbim kimseyi yoklukla da sınamasın. O daha zor tabii. İyi biri olduğunu bilsem de, cimri insanlarla uzun süreli dostluk kuramıyorum. Veren elin alan elden üstün olduğunu düşünüyorum. Vermek lâzım. *Duran Erdoğan: Dindar mısınız? *Osman Türkmen: Özellikle günümüzde dindarlığın çok fazla istismar edildiği kanısındayım. Nerdeyse herkes kendi tarikatını ve cemaatini kurma ve onunla hayat bulma gayesinde. Sade bir dille söylemek gerekirse, imanlı ve inançlı bir Müslümanım herhalde. *Duran Erdoğan: Neden korkarsınız? *Osman Türkmen: Duygularımın tükenmesinden ve duygusuz biri olmaktan çok korkarım. Hayatımda mantıkla hareket eden biri değilim. Duygularımla yaşamayı çok seviyorum. Mantığımla yaptığım birçok şeyi sonunda kaybettim. Meselâ spor yapamaz olmaktan da korkarım. Spor benim yaşam biçimim çünkü. Yazmayı bırakmaktan ise ayrıca korkarım. Özellikle şiir, ruh ve gönül dinginliğimi koruyup, duygularımı ve hayata bakışımı şekillendiriyor bir anlamda. *Duran Erdoğan: Sizce mutlu ve mükemmel yaşantının formülü var mı, varsa nedir? *Osman Türkmen: Hocam bilen biri varsa Allah rızası için paylaşsın derim. Yine de kişiye göre değişiklik gösteren göreceli bir kavram olduğunu düşünüyorum. Yaşam tarzı, bölgesel durum, coğrafik yapı, kültürel düzen, eğitim seviyesi, ekonomik gösterge, inançlar ve ritüellerin mutluluk üzerinde etkili olduğu aşikâr bir haldir. *Duran Erdoğan: Kaza ve Kader sizce ne anlama gelir? *Osman Türkmen: Kaza ve kader imanın şartı olduğuna göre, bir Müslüman olarak inanmaktan başka çaremiz de yok. Hepimiz o yüce yaratana teslimiz neticede. Fakat kadere iman etmekle, kadercilik aynı şeyler değil. Biz maalesef biraz kaderci bir toplumuz. İsra Suresi 13. Ayette de dediği gibi; “Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık” Yani teslimiyet bir kader değil, aciziyettir aslında. O sebepten biz ne kadar ister ve çabalarsak Yüce Yaratan zamanı ve yeri geldiğinde fazlasıyla verecektir. Kaza ve kader imanımızın gereği, kadercilik ise umutsuzluğun, ataletin ve acizliğin doğurduğu bir sonuçtur. *Duran Erdoğan: Ölüm ve ölümsüzlüğü tarif eder misiniz? *Osman Türkmen: Ölüm; içinde bulunduğumuz bu sınavın sonu. Ölümsüzlük ise; fazlası ve derinliği bilinmeyen bir öte âlem ve sonsuzluk. *Duran Erdoğan: Hedefleriniz? *Osman Türkmen: Hedeflerim arasında eğitim var şu sıralar. Lisans mezunuyum. Yüksek Lisans yapmayı çok istiyorum. Okuyabileceğim bölüm çok olmasına rağmen, sadece master yapmak için değil, sevdiğim ve istediğim bir bölümü okumak için çaba gösteriyorum. Bu işler sadece ALES ile de olmuyor. Alan dışından biraz zor gibi görünse de, iyi bir referansla bir gün inşallah diye umut ediyorum. *Duran Erdoğan: Eğer yetkili biri olsaydım Kırşehir’e ya da yaşadığım yöreme şunları mutlaka yapardım dediğiniz olur mu? Meselâ neler? *Osman Türkmen: İstemekten öte hayal diyebilirim. Örneğin İnaç köyünde Şeyh Edebali ile ilgili bir zenginlik yok. Osmanlının kurucusu diyebileceğimiz bir şahsiyet Kırşehirli fakat kimseler bilmiyor. Yunus Emre’nin bölgesi Ulupınar daha çok anlatılmalı. Hiç tanıtılmıyor. Zahidem türküsüyle ünlenen Zahide’nin köyü Yukarı Hacı Ahmetli kültüre kazandırılmalı. Özbağ Kasabasının ünlü halı ve halı yastığı dokumacılığı canlandırılmalı. Bırakın bunları biz Kaman Cevizini, Neşet Ertaş’ı, Ahi Evran’ı bile istediğimiz gibi anlatamıyoruz. Pekmezimiz unutuldu. Yöresel yemeklerimiz şu an bilinmiyor. Bilinenler ise ilimizden koparılmış, başka iller ve ilçeler sahiplenmiş. Mutfağımız gasp edilmiş maalesef. Kırşehir’de şunlar meşhur dediğimiz zaman inanmıyorlar. Çünkü yapmıyor ve satmıyoruz. Abdal kültürüne gerekli ehemmiyeti göstermiyoruz. Kırşehir’de profesyonel bir futbol kulübünün bulunmaması, şehir adına olumsuz diye düşünüyorum. Kırşehir hem modern yüzü, hem de köy özelliğini yitirmeden insanlarıyla yaşayabilmeli. Tarımı olan, hayvanı otlayan, et, süt, yoğurt, domates, üzüm, elma kokan bir şehir olsun istiyorum. *Duran Erdoğan: Kırşehir devamlı göç veriyor. Bu göç nasıl durdurulur? *Osman Türkmen: Sanayileşmenin acı yüzü ne yazık ki. Toplum bilinci de olmazsa yeni kuşak teknolojinin ve büyükşehirlerin hem iş hem de yaşantısını benimseyerek ve haklı da olarak kaçıyor buralardan. Biz tarımı ve çiftçiliği küçümseyen bir nesli, robotlaştırarak yetiştirdik. Neticesi sonuçta gizli bir finalin ortaya çıkması da haliyle kaçınılmaz. Belki yıllar, belki de yüzyıllar sonra yaşanan pişmanlık geriye nasıl döndürülür bilemiyorum. Şu an herkes hayatından memnun. Uzaya gidemiyoruz, bari dünyadaki toprağımızı ekip biçelim derim kısacası. *Duran Erdoğan: Sizce Kırşehir’in eksiği fazlası neler? *Osman Türkmen: Eksiği çok sahipsizlik başta, samimiyetsizlik sonda direniyor hayata ve düzene. Fazlası eğitimde çok ileride olması gurur verici bir durum. Bütün sınavlarda en üstlerde hattâ birinci durumda maşallah. Bu başarıyı bile anlatamıyoruz insanlara. Kırşehir’in il olduğunu bilmeyen andavallılar var bu ülkede. Çok şahitlik ettim bu acı duruma. *Duran Erdoğan: Unuttuklarım, soramadıklarım olabilir. Son mesajınızı alabilir miyim? *Osman Türkmen: Şahsıma konuşma imkânı tanıyıp, bu güzel sohbeti yaptığınız için çok teşekkür ederim. Sizi tanıdığım ve sohbet etme imkânına sahip olduğum için şanslıyım. Allah size sağlıklı ve hayırlı ömürler versin inşallah hocam. Daha iyi günlerde görüşmek ve paylaşmak dileğiyle. Allah’a emanet olun. Hoşça kalın. *Duran Erdoğan: Sevgili Osman kardeşim. Sayenizde çok güzel bir röportaj gerçekleştirdiğimi sanıyorum. Gazetem Anadolu ve değerli okurlarım adına asıl ben sana çok teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.