Acaba Diyarbakır’a gömsek mi?
Önceki gün Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’da konuştu. “Burada bir ev almak istiyorum. Burada yaşama istiyorum. Hatta yalvarıyorum Allah’a...
Önceki gün Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’da konuştu. “Burada bir ev almak istiyorum. Burada yaşama istiyorum. Hatta yalvarıyorum Allah’a canımı Diyarbakır’da al diye” konuştu. Aklıma Ahmet Vefik Paşa ile Abdülhamit Han arasındaki Robert Kolej’in nerede kurulacağı konusundaki konuşmaları geldi. Hemen belirtmeliyim ki Abdülhamit Han Robert Kolej’in kurulmasına karşıdır. “Çünkü bu ajan okulunun, bu kilise okulunun yetiştireceği adamların birer ajan olacağını, hatta okulda ders verecek olanların da özel seçilmiş yıkım memurları olacağını” söyler. Lakin devrin Vezir-i azam’ı yani başbakanı Ahmet Vefik Paşa da “devletin borçlu olduğunu o parayla bazı sıkıntıların halledileceğini düşünmektedir. Neticede Robert Kolej kurulur. Malum adamları yetiştirir. Bu günkü Boğaziçi Üniversitesi de Robert Kolej’in devamıdır. TV’lerde boy gösteren Boğaziçi Üniversitesi mensubu adamaların konuşmalarına dikkat ediniz. Ne anlatmak istediğimi anlarsınız. Osmanlının batmasındaki önemli noktalardan birisi de bu okulun kurulmasıdır. Çünkü daha önce Beyrut, Kahire, İskenderiye, Amman, Hartum. Şam, Diyarbakır, Tarsus gibi şehirlere bu okulun benzerleri kurulur. Ancak kilise vakfı bakanı olan Papaz, “Siz yanlış yere okul açıyorsunuz. Işığı bu şekilde söndüremezsiniz. Işığı kaynağından söndürebilirsiniz. Bu sebeple ışığın kaynağı olan İstanbul’da açınız bu okulu” der. İşte ışık söndürmek maksadıyla açılan bu okul aydınlık mı saçtı yıllarca yoksa karanlık için gayret mi ediyor görüyoruz. Robert Koleji kurulur. Ahmet Vefik Paşa hastalanınca vasiyet eder. “Ben vefat edince beni Eyüp Sultan’a gömünüz. Bu şekilde ruhum ezan sesleriyle kıyamete kadar muazzez (aziz) olsun” der. Ancak Abdülhamit Han da “hayır o bu fitne kaynağına izin vermekle milletin başına bela açtı. Onu bu okulun, Robert Kolej’in bahçesine gömünüz ki ruhu kıyamete kadar çan sesleriyle muazzeb (azap çeken) olsun” der. Oraya gömülür. Abdülhamit han halledilir (tahtan indirilir). Bu okulun ışığı söndürmekte ne kadar başarılı olduğu ortadadır. Açılım belasıyla milletin ve devletin başına belki daha büyük bir bela açan insanların da mezarlarını Diyarbakır’a gömsek de kıyamete kadar muazzep mi olurlar yoksa şad mı olurlar hak ettiklerine nail olsalar. Zaten Başbakan da kendi arzusunu açıklamaktadır. Diyarbakır’da ölmek… En küçük ilçe kaymakamından, savcısından, emniyet müdürüne, valisine, velhasıl tepeden tırnağa açılımcıların cesetlerini Diyarbakır’a Cizre’ye, Nusaybin’e, Yüksekova’ya gömsek de hak ettikleri karşılığı bulsalar “diye bir fikir aklıma takıldı. Acaba olumlu karşılayanlar ile olumsuz karşılayanları görelim dedim. Başbakan arzusunu açıklarken, bu isteklerini sıralaması inşallah bir gönül alma işi değil can-ı gönülden gelen bir samimiyettir. Kendisi oraya gömüldükten sonra evlatları oraya gidebilecek bir Fatiha okuyabilecek mi? Bilmem ama eğer ateist örgüt hakim olacaksa (inşallah olamaz) mezarında ezan mı çan mı dinler bilemem. Başbakan gönüllü taliptir. Diğer açılımcıların da aynı vasiyeti etmelerini aksi takdirde re’sen oraya gömülmelerini böylece memleketin başına böyle bir büyük işi açanların da hak ettiklerine kavuşmalarını dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.