Ashâb-ı kehf
Ashâb-ı Kehf, mağara arkadaşları anlamında, 7 kişilik mümin gençlerdir. Şam yakınlarında bir şehirde yaşayan ve Hz.İsa’nın dini üzere Allah’a...
Yayınlanma:
Güncelleme:
Ashâb-ı Kehf, mağara arkadaşları anlamında, 7 kişilik mümin gençlerdir. Şam yakınlarında bir şehirde yaşayan ve Hz.İsa’nın dini üzere Allah’a inanmış rabıtalı genç asilzâde bu yiğitlerin isimleri: Yemlîha, Mislîna, Mekselina, Mernûş, Debernûş, Şazenûş ve Kefeştetayyuş olup, kendilerini sığındıkları mağaraya kadar takip edip, kapıda bekleyen sadık köpekleri de Kıtmir adını taşır.
Kur’an-ı Kerim’de bu çok ibretlik olayla aynı ismi taşıyan Kehf süresinde 9-26. Ayetler, olayın püf noktalarını bildirir. Gençlerdeki kuvvetli iman ve dik duruşun sebebi olarak, 14.ayette KALPLERİNİN RABITALI OLMASI ifade edilmektedir. Olayın iç yüzü ve sebepleri şöyledir:
Yaşadıkları ülkenin Rum Kralı Dakyânus, ilahlık iddiasında bulunuyor, halkını kendisine taptırıyordu. İnsanları putperestliğe zorlayan Hükümdar zâlim bir diktatördü. Allah c.c. kralın yakın çevresinden Yemliha ve arkadaşları bir avuç gence hidayet vermiş, Allah’a inanmışlar, ihlaslı ve rabıtalı müminlerdi.
Kral Dakyanus, gençleri huzuruna çağırıp, batıl dinini kabule zorlamış, aksi takdirde idam edeceğini söylemiş ve düşünüp son kararlarını vermeleri için kendilerine kısa bir süre tanımıştı. Onlar da küfre zorlanacakları kaygısıyla şehri terk ederek bir mağaraya sığındılar.
Şehre üç saatlik mesafede, rivayete göre Tarsus veya Afşin civarında bir dağın eteğindeki mağaraya bir çobanın yardımıyla ulaşıp saklanmışlar, Köpekleri Kıtmîr de ayrılmayıp mağaraya girmişti. Zâlim hükümdar, durumu öğrenip saklandıkları mağarayı bulmuş, ölüme terk etmek için mağaranın kapısını taşlarla kapattırmıştı.
Kur’an beyanına göre, Allah gençlerin kulaklarını dünyaya tıkamış tam 309 sene uyutmuş, aradan asırlar geçtikten sonra uyandırmış, onlar ise bir gün veya yarım gün uyuduklarını sanıyorlardı. Bu arada sürü sahibi birisi mağaranın önüne koyun ağılı yapmış ve kapısındaki taşları kaldırmıştı. Gençler bir arkadaşlarını dikkatlice şehre gidip ihtiyaç alması için gümüş para ile gönderdiler.
Üç yüz dokuz yıl geçmiş, ülkede yönetim değişmiş ve Allah’a inanan Tendüvis isminde sâlih bir zat hükümdar olmuştu. Halkın çoğu mümin idi ama bir kısmı âhirete inanmıyor, öldükten sonra dirilip hesap verileceğini kabul etmiyorlardı. Hükümdar Tendüvis uyarıcı bir mucize göstermesi için Allah’a yalvarıyor, dua ve niyaz ediyordu. Bu dualar kabul edilmişti.
Gümüş para ile şehre erzak almaya inen Yemliha isimli genç, her şeyin çok değişmiş olduğunu görüp şaşırmıştı. Alışveriş için uzattığı gümüş akçe de esnafın dikkatini çekmiş, onun eski bir hazine bulduğunu sanan kişiler, hemen bu genci Hükümdara bildirmişler, genç sorgulanmıştı.
Yemliha'nın dünkü olaymış gibi anlattıkları üç asır önce cereyan eden tarihî hadiseleri dinleyen hükümdar, hayretler içinde ne yapacağını şaşırmışken, huzurda bulunan bazı kişiler, babalarından dinledikleri bir hatırayı naklettiler, şöyle dediler: "Babalarımızdan dedelerimizden dinlemiştik, Dakyanus'un şerrinden korunmak için bazı gençler kaçıp dağda mağaraya sığınmışlar. Bunlar o gençler olabilir"
Hükümdar Tendüvis, hiç zaman kaybetmeden, Yemliha ile birlikte bir heyetle ashâb-ı Kehfin bulundukları dağa gitti. Gençlerle bizzat görüştü. Yattıkları yeri gördü ve gençler yerlerine döndüler, hemen öldüler. Aynı yere defnedildiler. Üzerlerine bir mescit yapıldı.
Öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğu bu mucize ile ortaya çıkınca Hükümdar Allah'a şükretti. İnkârcılar da bundan ders alarak sapık düşüncelerinden vazgeçtiler. Ayrıca baskıya direnip haktan ayrılmayanların güzel bir örneği olarak, kıyamete kadar herkese ibret olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.