Baş ağrıtan Ortadoğu
Uzun yıllar boyu savaşların hüküm sürdüğü Ortadoğu da bir türlü dinmeyen mezhep-din kavgalarının sonucunda alev alan bölge gerek terör örgütleri...
Uzun yıllar boyu savaşların hüküm sürdüğü Ortadoğu da bir türlü dinmeyen mezhep-din kavgalarının sonucunda alev alan bölge gerek terör örgütleri ve Kürt milliyetçiliğinin ağır bastığı büyük nüfus göçlerinin yaşandığı Ortadoğu, çok ağır ve yoğun yaşanan bir dönemden geçiyor. Daha önceki yıllarda yaşanan 1942-1966 yıllarındaki Arap-İsrail savaşlarında yüzlerce Müslüman ölmüş ortalık kan gölüne dönmüştü. Savaşta başı çeken General Moşe Dayan’dı. Yüzlerce Müslüman ölmüş fakat kin-nefret ve kavga dinmemişti. Nedense hep karlı çıkan Batı dünyası ve İsrail olmuştu. Bugün yine savaşan ortaklıklar oluşmuş kamplar ayrışmaya başlamıştır. Savaş tüm hızıyla büyük bir felakete doğru yol almaktadır. Meydanı artık süper güçler değerlendirmekte ve bir satranç oyunu sergilenmektedir. Bugün artık kan gölüne dönen Ortadoğu da süper güçler karşı karşıyadır. Çıkar, yer edinme üs kapma yarışı sürmektedir. Ortada silaha dayalı büyük bir güç gösterisi sergilenmektedir. Türkiye uyguladığı yanlış dış politikasıyla yalnızlaşmış ve yalnızlaştırılarak bir kenara itilmiştir. Çevresinde ne komşusu kalmış ne de komşu ülkelerinde temsil edilen Büyükelçileri. Güç gösterisi yer kapma Akdeniz’i kontrolleri altına alma savaşına dönmüş, süper güçlerin Türkiye’ye yönelik sınır ihlalleri “Kızım sana söyledim gelinim sen de duy” havasında gözdağı niteliğindedir. Batı ya göç dalgasını önlemek için yine Türkiye’nin sırtına yük bindirilmekte sorumluluk alması istenmektedir. Yüklendiği bu sorumlulukta ülke bu yok canıyla 10 milyar dolar harcama yapmıştır. Türkiye elbette güçlüdür ancak gücünün de kaldıracağından fazlasını yüklenmemelidir. Elbette ki ülkemizin karşılaştığı tek sorun göçmen sorunu değildir. Türkiye’nin tehdit olarak gördüğü Esed rejiminin de güçlenmeye başlamasıdır. Rusya-İran-Çin devletleri Suriye’nin fiilen yanında yer alıp savaştan pay kapmaya çalışan devletler arasındadır. Rusya, ülkemiz sınırına yakın Ceble adlı bir bölgede üs edinmiştir. Asker ve silah göndererek savaşın ortasındadır. İran’da Hizbullah güçlerini göndererek Suriye’nin yanında yer almaktadır. Rus uçakları sadece IŞID mevzilerini bombalamıyor bilinçli bir şekilde Türk hava sahasını da ihlal ediyor. Türkiye’nin vurulmasını istemediği grupları vuruyor. ABD ise Türkiye’nin ret ettiği istemediği grupları vuruyor. PYD’yi de Türkiye gibi terör örgütünden saymıyor. Tüm bunlar sınırlarımızda gelişirken Türkiye Dış politikasını yeniden yazmak ve yürütmek kendisine komşu olan ülkeleri yeniden kazanmak bu dostlukları güçlendirmek zorundadır. Siyasi muktedirlerin en ufak bir kıvılcımla yangın yerine dönecek Ortadoğu bölgesi için üsluplarına şiddet arz eden demeçlerinde daha bir özen göstermeleri gerekir. Söz konusu olan Türkiye’dir ve onun geleceğidir. Şahıslar ve onların kişisel tutumları sözleri değildir. Kimsenin kaprisi –şovu ön plana çıkmamalıdır. Zaten ülkede yaşanan ölümlerin-krizlerin faturası dururken bir yenisinin eklenmesi ülkemize onarılması büyük zararlar verir. Türkiye’nin Suriye politikasına destan yazdık diyenlerin trajik sonuçları ile diplomasisinin geldiği gerçeği görüp tekrar bir değerlendirme yapmaları gereği vardır. ABD Savunma Bakanlığının yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Suriye’de ABD ve Rusya uçaklarının defalarca biri birlerine yakınlaşarak kilitleme yapıp ayrıştıkları söylenmektedir. En ufak bir çatışmanın yangına dönüşerek Ortadoğu’yu hatta dünyayı tehdit edeceği ortadadır. Süper güçlerin güç ve silah gösterileri bu mazlum milletleri Müslüman ulusunu mağdur edeceği bir gerçektir. Bunun için aklın ve zeka’nın üstün gelmesini diliyoruz. Rusya devamlı ataktadır. Bir kaç yıl önce Ukrayna’nın batıya bağlanma çıkışına tokat atarak Kırım’ı da elinden almıştır. Şimdi ise Rusya Karadeniz de üstünlüğü elinde tutmaktadır. Zaten Suriye’de üs edinmiş olan Rusya’nın daha da gelişme kaydederek Ortadoğu da ağırlıkla yer alması, Türkiye açısından daha akıllıca bir diplomasi izlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.65.nci hükümetin dış politikaya yeniden düzen vereceği barış yolunda atacağı adımlar Ortadoğu coğrafyasında umut verici olacaktır. Mülteci durumundaki Suriyelilerin kendi yurtlarına dönmeleri Türkiye’yi de Türk toplumunu da rahatlatacaktır. Ülkenin sırtına bindirilen yük alınmış olacaktır. Seçime endeksli oy kaygısıyla sokağı ayağa kaldırarak bu gün veryansın ederek ertesi gün yanlış anlaşıldım gibi laflarımızı askıya alarak akıllıca verilecek kararları diplomaside hayata geçirme zamanıdır. Ortadoğu’da kurulu satranç masasında mat olacak toplumlar yine mağduriyete yenik düşen Müslüman toplumları olur. Arap baharıyla başlayan çatışmalar şimdi yerini laik demokrat-Müslüman bir yönetime bırakmıştır. Türkiye bunun gerisinde bir yol izlemektedir. Bu yol ülkeye yarar getirmeyecektir. 65.hükümetin bunu gördüğünü değiştirebileceğinin umudunu taşıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.