Dr. Ahmet Kıymaz, yeni dünya düzenini anlattı
“Yeni Dünya Düzeni'nde Türk Dünyasının Geleceği ve Şangay İşbirliği Örgütü” konulu sempozyum gerçekleştirildi. Sempozyuma, Dr. Ahmet Kıymaz’ın araştırma yazısı damgasını vurdu.
HABER FOTOĞRAF
AYNUR ÇETİN
“Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Yeni Dünya Düzeni'nde Türk Dünyasının Geleceği ve Şangay İşbirliği Örgütü” konulu sempozyum yoğun ilgi gördü. Son günlerin en önemli tartışma konularından biri olan AB üyeliği mi? Şangay İşbirliği Örgütü mü? sorularına Türk dünyası açısından cevap arandığı önemli bir sempozyumdu. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Ahmet Kıymaz’ın araştırma yazısı bir kapsamda önemli bilgiler veriyor.
"YENİ DÜNYA DÜZENİ" KAVRAMI
Yazısında, yeni sömürgecilik hareketleri olarak da nitelendirilen teşebbüslerin temelinde; öncelikle ilgili Batılı Devletlerin mitolojik, siyasî ve ekonomik menfaatleri söz konusu olduğunu belirten Dr. Ahmet Kıymaz, “1980'li yılların sonlarında yeniden ortaya atılan "Yeni Dünya Düzeni" kavramı ile öncelikli hedeflenen ülkeler, Türkçe ve Arapça konuşan ülkelerdir. Diğer bir ifadeyle, akılcı ve dikkatli önlemler alınmadığı takdirde; önümüzdeki çeyrek yüzyılda başta Ortadoğu olmak üzere, Asya ülkelerinin pek çoğunun sınırlarının ve demografik yapısının değişmesi kuvvetli muhtemeldir. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri süregelen temel savaşın insanların ihtiras ve doymak bilmez yapısı olduğu tartışılır durumdan artık çıkmalıdır, kanaatindeyim. Çünkü, tarafsız bir değerlendirme yapılacak olursa, tarih boyunca, özellikle son asırlarda iktisadî gücü elinde bulunduran uluslararası güç odakları âdil olmayacak bir biçimde emperyalist emellerini gerçekleştirmek için insanlığa zulmetmektedir. Bu güçlerin başında ise "Yeni Dünya Düzeni" kavramı başta olmak üzere, "özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi" kavramlarını maske olarak kullanan uluslararası dev şirketler, onların yönettiği devlet yapılanmaları ve gizli örgütlenmeler gelmektedir. Yeni Dünya Düzeni, uluslararası sistemi, iktisadî-siyasî ve toplumsal olayları belli aileler ve grupların kendi değerlerine göre yeniden biçimlendirme; o aile ve grupların geleneksel bakış tarzları doğrultusunda istenen bölgelerde huzur ve barışı sağlama, istenmeyen bölgelerde ise savaş ve çatışma çıkarma anlamına da gelmektedir, diye düşünmekteyim. Sovyetler Birliği'nin parçalanmasıyla birlikte dünyanın ABD öncülüğünde tek kutuplu bir yapı ortaya koyması, Yeni Dünya Düzeni kavramının yeniden ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. ABD öncülüğünde uygulanan programlarla, bu sistem, insanlığa düzen ve istikrar getireceğine, aksine yeni büyük toplumsal sorunlar, istikrarsızlık ve yeni çatışma alanları getirmiştir” diye konuştu.
BATILILARIN HEDEF VE HAYALLERİ
Kıymaz, yazısında şu ibarelere yer verdi: "Yeni Dünya Düzeni" sözünün esrarını çözmek için, Batılı devletlerin hedef ve hayallerini de çok iyi analiz almak gerekir. Amerikan dolarında yazılı "Novus Ordo Seclorum" sözünden tutunuz, yine dolardaki "1776" tarihinin sadece ABD'nin kuruluş tarihi olmadığı; aynı zamanda uluslararası şer güçlerin sembolü "İlluminati" örgütünün de kuruluş tarihi olduğunu bilmekte yarar vardır. İLLUMİNATİ, Amerika Dış İlişkiler Konseyi (CFR=Cefere), Bilderberg, Trilater Komisyonu, Evanjelizm gibi örgütleri kuran, destekleyen ve organize eden Rockefeller, Rothschild[i] gibi aileler ile Zbigniev Brzezinsky, Henry Kissenger, Samual Hungtington (Şentürk, 2006: 95/98)[ii] gibi Yeni Dünya Düzeni'ni kendi mitolojik ve iktisadî menfaatlerine uygun organize eden kişilerin hedef, niyet ve faaliyetlerini bilmeden son yüzyıldaki uluslararası olayların, terörün ve iktisadî hareketlenmelerin sebep ve sonuçlarını tayin etmenin imkânsız olduğu kanaatindeyim. Bunların temel amacının devlet yönetimlerini etkisiz duruma getirerek, özellikle ulus devlet anlayışını yok edici programlarını unutmamak gerekir. "Yeni Dünya Düzeni" kavramı, adı geçen şahısların (Rockefeller, Rothschild, Zbigniev Brzezinsky, Henry Kissenger, Samual Hungtington ve diğerleri) ataları tarafından her ne kadar önceki yüzyıllarda ortaya atılmış olsa da, esas itibariyle son yarım yüzyıldır, daha sistematik olarak gündemde tutulmaktadır. Amerika Dış Politika Araştırmaları Enstitüsü başkanlığı da yapan Robert Strausz Hupe, "Yeni Dünya Düzeni" kavramının dünya gündeminde sıcak tutulmasını sağlayan önemli bir şahsiyettir. Adı geçen bütün isimlerin ortak niteliği ise; hepsinin de CFR üyesi, ırkçı ve fanatik Yahudiler olmasıdır. (Berkkan, 2014: 40/41) Bu kişilerin temel amaçlarının başında ARZ-I MEVUD'u gerçekleştirmek olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, Türkiye, İran, Suriye ve Irak topraklarında bir KÜRDİSTAN kurulmalı; belirlenen coğrafyada nüfus boşaltılmalı; etnik çatışmalar çıkarılmalı, işgâl, savaş ve terör dahil her türlü yola başvurulmalıdır. PKK, DAEŞ ve FETÖ, El Kaide, Taliban gibi terör örgütlerinin ortaya çıkışlarının asıl sebepleri ve yayılmaları da bundan ötürüdür.[iii] Coğrafyanın boşaltılma çalışmaları içinde sadece terörün olmadığı, terörle birlikte biyolojik ve kimyasal silâhlara da önem verildiğini ifade etmek gerekir. Yapılan araştırmalarda görülmektedir ki, AIDS, EBOLA, kuş gribi, domuz gribi, kanser gibi hastalıkların önlenmesi bahanesiyle yapılan aşılama ve biyolojik yaptırımların uygulanmasında da insan ırkının yok olmasına yönelik gayret ve faaliyetleri göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) ve "hibrit" tohumunun[iv] asıl merkezinin İsrail ve Amerika olduğu gerçeği düşünülürse, sorunun büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.[v] Çünkü, Yeni Dünya Düzeni ve Tek Dünya Devleti'ni plânlayanlara göre, dünya nüfusunun azaltılması için her türlü yola başvurmak meşrudur.
ARAŞTIRMA YAZISININ SONUÇ KISMI ÇOK ÇARPICI
Dr. Ahmet Kıymazın araştırma yazısının sonuç kısmı ise çok çarpıcı… Kıymaz, araştırma yazısını şu şekilde sonlandırdı: “Özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi kavramlarına önem verdiği iddiasına sahip Yeni Dünya Düzeni savunucularının, bu iddialarını gerçekleştirmediği aşikârdır. Yeni Dünya Düzeni'nin savunucuları, küresel yoksulluğun üstesinden gelmede başarısızdır. Ayrıca, toplumsal sorunlar da hızla büyümektedir. En kapsamlı uluslararası örgüt Birleşmiş Milletler, veto hakkına sahip beş ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) tasarrufunda, görev yetkilerini etkin biçimde ortaya koyamayan bir örgüt konumundadır.[vi] Birleşmiş Milletler, milletler ve devletler üstü bir örgüt değildir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın, son yıllarda ortaya koyduğu "Dünya, beş'ten büyüktür." söyleminin lüzumu ve doğruluğu, her geçen gün daha belirgin görülmektedir. Önümüzdeki çeyrek yüzyılda, artarak devam edecek iktisadî rekabetin, etnik ve mezhepsel çatışmaların, asimetrik terörün dünyanın geleceği için büyük tehlike oluşturduğu kanaatindeyim. Çıkabilecek her türlü toplumsal sorun karşısında, insanlık yararına yeni uluslararası örgütlerin kurulması, var olan örgütlerin güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye ve Kazakistan başta olmak üzere Türkçe konuşan ülkeler ile ulusal menfaatlerini korumakta kararlı diğer İslâm ülkeleri arasında siyasî, iktisadî ve askerî işbirliklerinin gelecekte artırılması elzem görülmektedir. Dili Türkçe, dini İslâm olan tüm toplumların İSLÂM şemsiyesi altında yeni oluşumlar kurması da insanlık menfaatine algılanmalıdır, düşüncesindeyim. Özellikle Türkiye ile Şangay İşbirliği Örgütü ülkeleri arasında güçlü dayanışmanın vazgeçilmez olduğu gerçeğinin göz ardı edilemez olduğu kanaatindeyim. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler'in yapısı, görevi ve işlevinin eşitlik ve adalet ölçüleri doğrultusunda değiştirilmesi; Şangay İşbirliği Örgütü gibi uluslararası örgütlerin, ülkelerin karşılıklı menfaatleri doğrultusunda güçlendirilmesi; Yeni Dünya Düzeni savunucularının tehdit ve emperyalist hedefleri karşısında etkin ve sağlam önlemlerin alınması önem arz etmektedir. Bu nedenle, Erdoğan, Nazarbayev, Putin, ve Trump gibi dünya liderlerinin birlikte hareket etmesini, insanlık huzurunun kurulması ve devamı için gerekli görmekteyim”
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
ARAŞTIRMA YAZISININ TAMAMI...
YENİ DÜNYA DÜZENİ'NDE TÜRK DÜNYASININ GELECEĞİ ve
ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ [1]
Yeni sömürgecilik hareketleri olarak da nitelendirilen teşebbüslerin temelinde; öncelikle ilgili Batılı Devletlerin mitolojik, siyasî ve ekonomik menfaatleri söz konusudur. 1980'li yılların sonlarında yeniden ortaya atılan "Yeni Dünya Düzeni" kavramı ile öncelikli hedeflenen ülkeler, Türkçe ve Arapça konuşan ülkelerdir. Diğer bir ifadeyle, akılcı ve dikkatli önlemler alınmadığı takdirde; önümüzdeki çeyrek yüzyılda başta Ortadoğu olmak üzere, Asya ülkelerinin pek çoğunun sınırlarının ve demografik yapısının değişmesi kuvvetli muhtemeldir.
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri süregelen temel savaşın insanların ihtiras ve doymak bilmez yapısı olduğu tartışılır durumdan artık çıkmalıdır, kanaatindeyim. Çünkü, tarafsız bir değerlendirme yapılacak olursa, tarih boyunca, özellikle son asırlarda iktisadî gücü elinde bulunduran uluslararası güç odakları âdil olmayacak bir biçimde emperyalist emellerini gerçekleştirmek için insanlığa zulmetmektedir. Bu güçlerin başında ise "YENİ DÜNYA DÜZENİ" kavramı başta olmak üzere, "özgürlük, adalet, eşitlik, demokrasi" kavramlarını maske olarak kullanan uluslararası dev şirketler, onların yönettiği devlet yapılanmaları ve gizli örgütlenmeler gelmektedir.
Yeni Dünya Düzeni, uluslararası sistemi, iktisadî-siyasî ve toplumsal olayları belli aileler ve grupların kendi değerlerine göre yeniden biçimlendirme; o aile ve grupların geleneksel bakış tarzları doğrultusunda istenen bölgelerde huzur ve barışı sağlama, istenmeyen bölgelerde ise savaş ve çatışma çıkarma anlamına da gelmektedir, diye düşünmekteyim. (Kissinger, 2002:10/11)
Sovyetler Birliği'nin parçalanmasıyla birlikte dünyanın ABD öncülüğünde tek kutuplu bir yapı ortaya koyması, Yeni Dünya Düzeni kavramının yeniden ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. ABD öncülüğünde uygulanan programlarla, bu sistem, insanlığa düzen ve istikrar getireceğine, aksine yeni büyük toplumsal sorunlar, istikrarsızlık ve yeni çatışma alanları getirmiştir.[2]/[3]
"Yeni Dünya Düzeni" sözünün esrarını çözmek için, Batılı devletlerin hedef ve hayallerini de çok iyi analiz almak gerekir. Amerikan dolarında yazılı "Novus Ordo Seclorum" sözünden tutunuz, yine dolardaki "1776" tarihinin sadece ABD'nin kuruluş tarihi olmadığı; aynı zamanda uluslararası şer güçlerin sembolü "İlluminati" örgütünün de kuruluş tarihi olduğunu bilmekte yarar vardır. [4]/ [5]
İLLUMİNATİ, Amerika Dış İlişkiler Konseyi (CFR=Cefere), Bilderberg, Trilater Komisyonu, Evanjelizm gibi örgütleri kuran, destekleyen ve organize eden Rockefeller, Rothschild[6] gibi aileler ile Zbigniev BRZEZİNSKY, Henry KİSSENGER, Samual HUNGTİNGTON (Şentürk, 2006: 95/98)[7] gibi Yeni Dünya Düzeni'ni kendi mitolojik ve iktisadî menfaatlerine uygun organize eden kişilerin hedef, niyet ve faaliyetlerini bilmeden son yüzyıldaki uluslararası olayların, terörün ve iktisadî hareketlenmelerin sebep ve sonuçlarını tayin etmenin imkânsız olduğu kanaatindeyim. Bunların temel amacının devlet yönetimlerini etkisiz duruma getirerek, özellikle ulus devlet anlayışını yok edici programlarını unutmamak gerekir.
"Yeni Dünya Düzeni" kavramı, adı geçen şahısların (Rockefeller, Rothschild, Zbigniev BRZEZİNSKY, Henry KİSSENGER, Samual HUNGTİNGTON ve diğerleri) ataları tarafından her ne kadar önceki yüzyıllarda ortaya atılmış olsa da, esas itibariyle son yarım yüzyıldır, daha sistematik olarak gündemde tutulmaktadır. Amerika Dış Politika Araştırmaları Enstitüsü başkanlığı da yapan Robert Strausz HUPE, "Yeni Dünya Düzeni" kavramının dünya gündeminde sıcak tutulmasını sağlayan önemli bir şahsiyettir. Adı geçen bütün isimlerin ortak niteliği ise; hepsinin de CFR üyesi, ırkçı ve fanatik Yahudiler olmasıdır. (Berkkan, 2014: 40/41)
Bu kişilerin temel amaçlarının başında ARZ-I MEVUD'u[8] gerçekleştirmek olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, Türkiye, İran, Suriye ve Irak topraklarında bir KÜRDİSTAN kurulmalı; belirlenen coğrafyada nüfus boşaltılmalı; etnik çatışmalar çıkarılmalı, işgâl, savaş ve terör dahil her türlü yola başvurulmalıdır.
PKK, DAEŞ ve FETÖ, El Kaide, Taliban gibi terör örgütlerinin ortaya çıkışlarının asıl sebepleri ve yayılmaları da bundan ötürüdür.[9] Coğrafyanın boşaltılma çalışmaları içinde sadece terörün olmadığı, terörle birlikte biyolojik ve kimyasal silâhlara da önem verildiğini ifade etmek gerekir.
Yapılan araştırmalarda görülmektedir ki, AIDS, EBOLA, kuş gribi, domuz gribi, kanser gibi hastalıkların önlenmesi bahanesiyle yapılan aşılama ve biyolojik yaptırımların uygulanmasında da insan ırkının yok olmasına yönelik gayret ve faaliyetleri göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) ve "hibrit" tohumunun[10] asıl merkezinin İsrail ve Amerika olduğu gerçeği düşünülürse, sorunun büyüklüğü daha iyi anlaşılacaktır.[11] Çünkü, YENİ DÜNYA DÜZENİ ve TEK DÜNYA DEVLETİ'ni plânlayanlara göre, dünya nüfusunun azaltılması için her türlü yola başvurmak meşrudur.
Nicholas ROCKEFELLER, 1994 yılında "Küresel bir değişimin eşiğindeyiz. Beklentimiz, tam zamanında gelecek bir bunalımdır. Uluslar, Yeni Dünya Düzeni'ni o zaman mecburen kabul edeceklerdir."[12] açıklamasını yaparken, kendi inanç ve menfaatlerinden uzak hiçbir topluma ve devlete hayat hakkı vermek istemeyeceklerini haykırmaktadır. İnsanlığı ve insanca yaşama biçimini görmezden gelmek bir kenara, yok etme gayreti içinde bulunan bu düşüncenin savunucularından biri de başka CFR üyesi Paul WARBURG'tur. O'na göre, "Her şey, tek dünya devleti için" dir.
Sovyetler Birliği'nin ve çift kutuplu dünya yönetiminin bitişinde insanlığa yeni bir düşman gösterilmeli idi. Tabiî ki, bu durum, tamamen şekilden ve sahte insanlık havariliğinden ibaretti. Nihayet, 11 Eylül 2001 tarihinde bu havarilik misyonu hayat hakkı kazandı.[13] Plânlandığı biçimde ikiz gökdelenler yıkıldı ve binlerce insanın kanı pahasına insanlığın önüne yeni bir düşman çıkarıldı. Bu düşman, İslâm dini ve Müslümanlar'dı.
Amerika başta olmak üzere Batı dünyasının yetiştirip kemale erdirdiği Usame Bin LADEN'nin liderliğini yaptığı El-Kaide örgütü bahane gösterilerek tedricen İSLÂMOFOBİ anlayışı oluşturuldu ve yeni düşman olarak İSLÂM gösterildi. Bu maksatla, önce Afganistan işgâl edildi.[14] Artık, dünya basınındaki en önemli manşetlerden biri; "Terör = İslâm" dı. 2001 yılından sonraki algı operasyonu ile Müslümanların terörist olduğu inancı güçlendirilmek istendi.[15]
"İkinci Körfez Savaşı" veya "Irak Savaşı" olarak tarihe geçen savaşla, Batılı ülkelerin menfaatleri tekrarlandı. Yine aynı senaryo, yine aynı algı operasyonları gündemde sıcak tutuldu. Saddam Hüseyin ve Irak, insanlık düşmanı olarak gösterilmeye devam edildi. ABD öncülüğünde çok uluslu koalisyon güçleri, 20 Mart 2003 tarihinde Irak'a harekât düzenledi. IRAK'I ÖZGÜRLEŞTİRME OPERASYONU adı altında yapılan bu harekâtın sonunda en az bir milyon sivil insan öldü. Günümüzde Irak, üç ayrı bölgeye ayrıldı; kaos devam etmekte ve Irak'ın geleceği hakkında derin endişeler bulunmaktadır.[16]
***
17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta bir gencin kendini yakmasıyla birlikte düğmeye basıldı ve Kuzey Afrika başta olmak üzere Arap Dünyası'nda (Tunus, Libya, Cezayir, Mısır, Bahreyn, Yemen, Sudan, Suriye) peşi sıra ayaklanmalar, protestolar, katliamlar ve yönetim değişiklikleri yapıldı.[17] "Arap Baharı" olarak adlandırılacak ve hâlâ günümüzde sıcaklığı artarak devam eden kaoslar zinciri oluşturuldu.[18]
Yeni Dünya Düzeni isteyen uluslararası güç odakları, perde gerisinden her türlü vahşeti ve emperyalist düşüncelerini gerçekleştirmek için güçlü algı operasyonlarını uygulamaya devam etti. Televizyon, sinema, tiyatro ve yayın vasıtaları ile[19] yeni düşman İSLÂM hakkında her türlü kirli propaganda yapıldı.
Suriye'de 2010 Aralık ayından itibaren başlayan ve günümüzde de çok uluslu şirketlerin ve süper devletlerin menfaat çatışmaları, desise ve hileleri bütün şiddetiyle devam etmektedir. Şubat 2017 rakamlarına göre, resmî olarak üç buçuk milyon, gayri resmî rakamlara göre beş milyon Suriyeli Mülteci Türkiye'de bulunmakta. Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Avrupa ülkelerinde ortalama on milyon göçmen Suriye dışında yaşamak zorunda. Bu şekliyle Suriye coğrafyasında nüfus azaltılmış durumda.
Türkiye'nin bütün ısrarlarına rağmen, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bir bölge hâla oluşturulmuş değil. Musevî-Hıristiyan İttifakı'nın temsilcisi konumundaki devletler, DAEŞ, PKK, FETÖ, YPG ve PYD terör örgütlerine finans, ağır silâh, mühimmat ve eğitim desteği vermeye bütün hızıyla devam etmekte. Suriye, kaynayan bir kazan, kazanın altındaki ateşi körükleyen de yine çok uluslu sivil toplum örgütleri ve Batı Dünyası... [20]
Küresel sermaye temsilcileri, Şangay İşbirliği Örgütü'ne üye, gözlemci üye ve diyalog ortağı devletlere karşı sinsice politikalar uygulanmaktadır. Batılı devletler, özellikle Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü'ne katılmasını, Rusya Federasyonu ile sıcak, samimî ilişkilere girmesini engelleme gayreti içindedir.
Batılı devletler, özellikle Türk devletleri ile Rusya ve Çin'in arasındaki müspet gelişmeleri ortadan kaldırıcı, olumsuzluğu artırıcı politikalara önem vermektedir. Böyle bir dünya ve Avrasya ortamında Türkiye başta olmak üzere Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Azerbaycan, Türkmenistan'ın tavırları ve ilişkileri dikkatlice takip edilmektedir.
Şangay İşbirliği Örgütü üyesi devletler ve Türkiye, kendilerine karşı oluşturulan politikalar konusunda neler yapacaktır veya yapmalıdır?
Türk Dünyası'nın geleceği nasıl olacaktır veya olmalıdır?
Şangay İşbirliği Örgütü üyesi devletler ve diğer ilgili devletler, tehditler karşısında nasıl alternatif politikalar uygulayacaktır veya uygulamalıdır?
Bu soruların cevapları niteliğinde şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
Dünya petrolünün %25'ini, doğal gazın % 50'sini, kömürün % 35'ini, uranyumun % 50'sini elinde bulunduran Şangay İşbirliği Örgütü, Batı Bloku karşısında "Ben de varım." mesajını etkili olarak vermiştir. (Temur, 2015:37/39) Üye devletlerden Çin, altı trilyon dolar altın rezervine sahiptir ve IMF raporlarına göre önümüzdeki beş yıl içinde dünyanın en büyük ekonomisine sahip bir devlet konumundadır. (Temur, 2015:41,82)
Kazakistan, Türk Cumhuriyetleri arasında en zengin petrol kaynaklarına sahiptir. Devlet Başkanı Sayın Nursultan NAZARBAYEV, 1991 yılından itibaren uyguladığı politika ile Kazakistan'ın ekonomik yapısını güçlendirdi. Sayın NAZARBAYEV, Avrasya ve Şangay İşbirliği ülkelerinin birlik halinde güçlü olabileceğine inanmış bir lider olarak kendini gösterdi. (İşyar, 2016:207/210)[21]
Birleşmiş Milletler (BM), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), Avrasya Ekonomik Topluluğu (AEB), Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) gibi uluslararası kuruluşlarla ortaklık anlaşmaları yapması ve sıcak ilişkiler kurması da Şangay İşbirliği Örgütü'nün artı hanesine yazılmıştır.
Şangay İşbirliği Örgütü coğrafyası; Türk-İslâm, Slav-Hıristiyan, Çin-Budist, Hint-Hinduizm medeniyetlerini bütünleştirmektedir. Bu coğrafya, medeniyetler ittifakını gerçekleştirebilecek konumdadır. Örgütün iki süper devleti Rusya ve Çin'in; "büyük tehdit" Amerika ve Batı'ya karşı birbirlerini "küçük tehdit" olarak gördükleri durumunu da gözden uzak tutmamamız gerekir.
Şangay İşbirliği Örgütü üyesi ülkeler arasındaki geleneksel düşmanlıkların da olduğu bir gerçektir. Çin x Hindistan, Pakistan x Hindistan, Rusya x Çin, Rusya x Türk Devletleri, Çin x Türk Devletleri arasındaki geçmişe dayanan toplumsal sorunlar ortadan kalkmasa bile, asgarî düzeye indirme politikalarına daha çok önem verilmesi durumunda, örgütün dünyanın geleceğinde önemli iktisadî-siyasî güç olacağı kesindir. Ayrıca, ülkeler arasındaki sınır anlaşmazlıkları da temel sorunlardan biri olarak göz ardı edilmemelidir.
Türkiye - Şangay İşbirliği Örgütü ilişkilerine gelince;
Türkiye, şu an Diyalog Ortağı Devlet niteliğindedir. Özellikle, ERDOĞAN ile PUTİN arasında, 15 Temmuz Darbesi'nden sonraki süreçteki yakın dostluk ilişkileri ile çok yakın zamanda Türkiye'nin örgüte tam üye olacağı konusunda sıcak gelişmeler gözlemlenmektedir. Ayrıca, Kazakistan Devlet Başkanı NAZARBAYEV'in ERDOĞAN ile PUTİN arasındaki dostluk ilişkilerinin kurulması ve geliştirilmesinde etkili arabulucu olması da bu düşünceyi güçlendirmektedir. Önümüzdeki birkaç yıl, belki de 2017 yılı içinde Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü'ne tam üye olacağı konusunda önemli adımların atıldığı görülmektedir.
Türkiye, NATO üyesidir. AB'ye üye olmak için de son 50 yıldır büyük gayret göstermektedir. Lâkin, AB, Türkiye'yi tam üye yapmamak için her türlü fırsatı değerlendirmektedir. Türkiye, AB'nin istediği giriş kriterlerinin tümünü büyük bir özveri ile yerine getirmesine rağmen, AB'ye üye ülkeler, Türkiye'ye çifte standart uygulamaktan geri durmamaktadır.
NATO ve AB ülkeleri, Türkiye'nin bütün ısrarlarına, uyarılarına rağmen; PKK ve onun Suriye'deki türevleri olan YPG ve PYD'ye destek vermektedir. Terör örgütlerini finanse etmekte, medyaları aracılığı ile onlara destek olmaktadır. Almanya ve Hollanda'nın Türkiye'nin aleyhindeki son aylarda ortaya koyduğu faaliyet programları da Türkiye-Almanya-Hollanda ilişkilerini olumsuz etkilemektedir.
"Amerika, İsrail ve ilgili devletlerin, Ortadoğu coğrafyası üzerinde tedricen uyguladığı strateji ve politikalarda ve Büyük Ortadoğu Projesi'nin uygulanmasının temelinde Suriye'den sonra İran bulunmaktadır. Nihaî hedefin ise, NATO üyeliğimize rağmen, Türkiye ve İstanbul olduğu unutulmamalıdır. " (Kıymaz, 2012:73)
Türkiye, askerî gücü yüksek bir NATO ülkesidir. Üyelik niteliklerini ve görevlerini yıllar içinde eksiksiz yerine getirmiştir. Türkiye; Suriye'de, Irak'ta DAEŞ, PYD ve YPG elbiseleri giydirilmiş Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan özel kuvvet askerleriyle mücadele etmektedir. Teröristlerin elindeki silâh ve mühimmatların önemli bir bölümü NATO üyesi ülkelerin envanterinde bulunan silâh ve mühimmatlar olarak belgelenmektedir.[22]
Bütün bu gerçekler göstermektedir ki, NATO üyesi devletler ve yöneticileri Türkiye'ye sadece kâğıt üzerinde dostturlar. Fiiliyatta ise her türlü desise ve düşmanlıklarını yapmaktadır. Bu gerçekler bilinmesine rağmen; Türkiye, bölgenin ateş çemberinin büyümesini ve insanlığın zarar görmesini istemediğinden yüksek sabırla diplomatik yöntemlere önem vermektedir.
Türkiye'nin karşılıklı menfaatlerin öne alındığı yeni ittifaklar aradığı bir gerçektir. Bu yeni ittifaklardan biri niçin ŞANGAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ olmasın? Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan özbeöz soydaşımız, kandaşımızdır. Tacikistan, tarihî derinliklerimizin olduğu kardeşimiz, dindaşımızdır.
Şunu da belirtmemde yarar görmekteyim: Türkiye, AB üyeliği sürecini devam ettirebilir; hatta, NATO üyeliğinden çıkmak için gayret göstermesi de gerekmeyebilir. Her iki ittifak ile de karşılıklı menfaatler doğrultusunda bağlarını kesmeden, Rusya başta olmak üzere Avrasya ve Şangay İşbirliği Örgütü ile diplomatik işbirliğini artırabilir. Türkiye'nin AB ve NATO'da kalınsa bile, Türk Cumhuriyetleri ve İslâm Dünyası ile yeni ittifaklar kurması vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak değerlendirilmelidir. Ortam müsaittir, nitelikler uygundur. Sürecin hızlandırılması ve Türkiye'nin öncelikle Şangay İşbirliği Örgütü'ne tam üye olması yönünde faaliyetlere önem verilmelidir.
İttifak üyesi ülkelerden Rusya ile Çin arasında, Türkiye ile Rusya arasında, Türkiye ile Çin arasında gelecekte hiçbir sorun çıkmaz, demek gerçekçi olmaz diye düşünmekteyim. Şüphesiz ki, bu ülkeler arasında ekonomik rekabetler, tarihe ait geleneksel sorunlar zaman zaman nüksedebilir. Her şeyden önce din farklılığı söz konusudur ve ülke insanları farklı kültürel yapılardan gelmektedir. İslâmiyet'in, Hıristiyanlığın ve Budizm'in ortak söylemlerinin ölçü alınması ve karşılıklı ekonomik menfaatlere titizlikle dikkat edilmesi durumunda, sorunların üstesinden gelinebileceğine inanmaktayım.
***
S o n u ç :
Özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi kavramlarına önem verdiği iddiasına sahip Yeni Dünya Düzeni savunucularının, bu iddialarını gerçekleştirmediği aşikârdır. Yeni Dünya Düzeni'nin savunucuları, küresel yoksulluğun üstesinden gelmede başarısızdır. Ayrıca, toplumsal sorunlar da hızla büyümektedir.
En kapsamlı uluslararası örgüt Birleşmiş Milletler, veto hakkına sahip beş ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) tasarrufunda, görev yetkilerini etkin biçimde ortaya koyamayan bir örgüt konumundadır.[23] Birleşmiş Milletler, milletler ve devletler üstü bir örgüt değildir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip ERDOĞAN'ın, son yıllarda ortaya koyduğu "Dünya, beş'ten büyüktür." söyleminin lüzumu ve doğruluğu, her geçen gün daha belirgin görülmektedir.
Önümüzdeki çeyrek yüzyılda, artarak devam edecek iktisadî rekabetin, etnik ve mezhepsel çatışmaların, asimetrik terörün dünyanın geleceği için büyük tehlike oluşturduğu kanaatindeyim. Çıkabilecek her türlü toplumsal sorun karşısında, insanlık yararına yeni uluslararası örgütlerin kurulması, var olan örgütlerin güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Türkiye ve Kazakistan başta olmak üzere Türkçe konuşan ülkeler ile ulusal menfaatlerini korumakta kararlı diğer İslâm ülkeleri arasında siyasî, iktisadî ve askerî işbirliklerinin gelecekte artırılması elzem görülmektedir. Dili Türkçe, dini İslâm olan tüm toplumların İSLÂM şemsiyesi altında yeni oluşumlar kurması da insanlık menfaatine algılanmalıdır, düşüncesindeyim. Özellikle Türkiye ile Şangay İşbirliği Örgütü ülkeleri arasında güçlü dayanışmanın vazgeçilmez olduğu gerçeğinin göz ardı edilemez olduğu kanaatindeyim.
Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler'in yapısı, görevi ve işlevinin eşitlik ve adalet ölçüleri doğrultusunda değiştirilmesi; Şangay İşbirliği Örgütü gibi uluslararası örgütlerin, ülkelerin karşılıklı menfaatleri doğrultusunda güçlendirilmesi; Yeni Dünya Düzeni savunucularının tehdit ve emperyalist hedefleri karşısında etkin ve sağlam önlemlerin alınması önem arz etmektedir. Bu nedenle, ERDOĞAN, NAZARBAYEV, PUTİN, ve TRUMP gibi dünya liderlerinin birlikte hareket etmesini, insanlık huzurunun kurulması ve devamı için gerekli görmekteyim.
Dr. Ahmet KIYMAZ
KAYNAKLAR:
Ahmet KIYMAZ (Yard. Doç. Dr.), "Arap Baharında Kışın Açan Çiçek: SURİYE", Sarkaç Yayınları, Haziran 2012, Ankara
Ali KORKMAZ, "Arap Baharı Sürecinde İnternet ve Sosyal Medyanın Rolü", Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, ?, Kayseri
Ali Murat Kırık, "Arap Baharı Bağlamı’nda Sosyal Medya-Birey Etkileşimi ve Toplumsal Dönüşüm", 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, Cilt: 1, Sayı: 3, Kış 2012 (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü)
Bahar ŞANLI (Yard. Doç. Dr), "Ekonomik Entegrasyon Teorisi Çerçevesinde Avrasya Birliği’nin Olabilirliği", İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 22, Ocak 2008, Sayı: 1
Barış BULUNMAZ (Yard. Doç. Dr.), “Küreselleşen Dünyanın Yeni Gerçekleri ve Gençlerin Konumu: Radikalleşiyor muyuz?”, Üsküdar Üniversitesi, İletişim Fakültesi İletişim Bilimleri ve Medya Bölümü, İstanbul
Burhanettin DURAN, Nuh YILMAZ, "Ortadoğu’da Modellerin Rekabeti: Arap Baharı’ndan Sonra Yeni Güç Dengeleri", Türk Dış Politikası Yıllığı, SETA Yayınları, XIV, 1. Baskı, Kasım 2013, Ankara
Ferit TEMUR, "Yükselen Asya'da Şanghay İşbirliği Örgütü", Stratejik Düşünce Enstitüsü Yayınları, Baskı: Mans Medya Yapım Yayın Ajans Ltd. Şti., Mayıs 2015, Ankara
Ferruh ZOR, “Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye”, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, ?,?
Gürkan DOĞAN, Bülent DURGUN, "Arap Baharı ve Libya: Tarihsel Süreç Ve Demokratikleşme Kavramı Çerçevesinde Bir Değerlendirme" Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2012/1, Sayı:15
Hasan Duran, Çağatay Özdemir, "Türk Dış Politikasına Yansımalarıyla Arap Baharı", Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, Yıl: 2012
Henry KİSSİNGER, “Diplomasi”, (Çeviren: İbrahim H. KURT), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın Nu.: 380, Tarih Dizisi: 29, İkinci Baskı, ?, Mart 2002
Kürşad BERKKAN, "Yeni Dünya Düzeni" (Küresel Elitlerin Gizli Plânı), Maviçatı Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2014, İstanbul
Levent DOYURAN, "Küresel Yeni Dünya Düzeninde Postmodern Söylem", Ulakbilge, 2013, Cilt: 1,Sayı:1
Ömer Göksel İŞYAR (Prof. Dr.), "Avrasya ve Avrasyacılık", Dora Yayınları, Star Ajans Ltd.Şti. 2. Baskı, Bursa 2015
Özer ERTUNA (Prof. Dr.), "Yeni Dünya Düzeni: KÜRESELLEŞME", (Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi), PDF Dosyası (Makale) (http://docplayer.biz.tr/257069-Yeni-dunya-duzeni-kuresellesme.html)
Recep ŞENTÜRK, "Medeniyetler Sosyolojisi: Neden Çok Medeniyetli Bir Dünya Düzeni İçin Yeniden İbn Haldûn?", İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı: 16, 2006
Selçuk ÇOLAKOĞLU, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslararası İlişkiler, Cilt: 1, Sayı: 1 (Bahar 2004)
"Soğuk Savaş Sonrasında Yeni Dünya Düzeni”, Akademik Bakış, Sayı: 17, Temmuz-Ağustos-Eylül, 2009, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat-KIRGIZİSTAN (PDF Dosyası ) (Makale)
T. KARAÇAY, “21.YY’da Yeni Dünya Düzeni ve Eğitim”, Eğitim Bilim Dergisi, Ocak 2005, (PDF Dosyası - Sempozyum Bildirisi), [Eğitimde Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu, Ankara Üniversitesi, 25 Eylül 2004]
***
DİPNOTLAR:
[1] "Yeni Dünya Düzeninde Türk Dünyasının Rolü: Fırsatlar, Tehditler ve Uluslararası Sisteme Entegrasyonu" KONULU SEMPOZYUM / TÜRKİSTAN (26-28 Nisan 2017)
[2] "Soğuk Savaş Sonrasında Yeni Dünya Düzeni”, Akademik Bakış, Sayı: 17, Temmuz-Ağustos-Eylül, 2009, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgız- Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat-KIRGIZİSTAN (PDF Dosyası ) (Makale), s. 1 (http://www.akademikbakis.org/eskisite/17/2yenidunya.pdf), s. 1/2
[3] T. KARAÇAY, “21.YY’da Yeni Dünya Düzeni ve Eğitim”, Eğitim Bilim Dergisi, Ocak 2005, (PDF Dosyası - Sempozyum Bildirisi), [Eğitimde Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu, Ankara Üniversitesi, 25 Eylül 2004], s. 33 (http://vizyon21yy.com/documan/Egitim_Ogretim/Egitim/Egitim_Makaleleri/21_Yuzyil_Yeni_Dunya_Duzeni_ve_Egitim.pdf)
[4] Kürşad BERKKAN, "Yeni Dünya Düzeni" (Küresel Elitlerin Gizli Plânı), Maviçatı Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2014, İstanbul, s. 21
[5] a.g.e., s. 38/39
[6] http://michaelsikkofield.blogspot.com/2012/11/rothschild-hanedanlg-filistin-ve-yeni.html
[7] "Huntington, dünya düzeninin nasıl yeniden yapılanacağından bahsettiği eserinde, günümüz dünyasında dokuz medeniyet olduğundan bahsetmektedir: Batı, Latin Amerika, Afrika, İslâm, Çin, Hint, Ortodoks, Budist ve Japon. Huntington bu medeniyetlerin aralarındaki değer farklılıklarından dolayı kaçınılmaz olarak çatışacağı tahminini yürütmektedir." Recep ŞENTÜRK, "Medeniyetler Sosyolojisi: Neden Çok Medeniyetli Bir Dünya Düzeni İçin Yeniden İbn Haldûn?", İslâm Araştırmaları Dergisi, Sayı: 16, 2006, s. 114
[8] Arz-ı Mevud: Sözlük anlamı, "Vadedilmiş Topraklar" dır. Tahrif edilmiş Tevrat ve Yahudilerin töre kitapları Talmut ve Kabala'ya göre göre, Nil nehrinin başlangıcından, Fırat ve Dicle nehirlerinin başlangıcına kadar olan topraklar Yahudilere Allah tarafından verilmiştir. Diğer bir değişle, Siyonist Yahudilere göre, "Bereketli Hilâl" olarak da adlandırılan bu coğrafya, Yahudilerin ezeli vatanı olarak kabul edilmektedir. Arz-ı Mevud'un gerçekleştirilmesinde, birinci önemli basamak 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıdır. İkinci ve önemli basamak ise yakın gelecekte aşılacaktır ve BÜYÜK İSRAİL kurularak mitolojik hedefe ulaşılacaktır.
[9] Kürşad BERKKAN, "Yeni Dünya Düzeni" (Küresel Elitlerin Gizli Plânı), Maviçatı Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2014, İstanbul, s. 42, 79
[10] HİBRİT TOHUM: "Hibrit tohumluk, aynı türe ait bitkinin genetik bakımdan kendisiyle yakın akraba olmayan bir başka bitki ile tozlanmasıyla yani melezlenmesiyle elde ediliyor. Yani aynı bitki türünün farklı ailelerden gelen ana ve baba bitkiler birleştirilerek F1 denilen melez tohum elde ediliyor. Elde edilen tohum, hastalık ve zararlılara, sıcağa ya da soğuğa karşı dayanıklılığı, raf ömrünün uzunluğu ve yüksek verim sağlaması gibi nedenlerle üretimde tercih edilirken, eskiden beri yetiştirilen yerel çeşitler piyasadan çekiliyor, hatta bunlar gen bankaları tarafından muhafaza edilmedikçe yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor." (KAYNAK: https://ziraatyapma.blogspot.com/2014/04/hibrit-f1-tohumlar-hakknda.html)
[11] a.g.e., s. 103/125,
[12] a.g.e., s. 48
[13] Selçuk ÇOLAKOĞLU, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslararası İlişkiler, Cilt: 1, Sayı: 1 (Bahar 2004), s. 182/185
[14] a.g.e., s. 81/82, 87/88
[15] a.g.e., s. 93
[16] https://tr.wikipedia.org/wiki/Irak_Sava%C5%9F%C4%B1 (2007 yılında yapılan araştırmalara göre Irak'ta tahmini 1.000.000 sivil yurttaş hayatını kaybetti. UNHCR Nisan 2008 tarihli verilerine göre 4.7 milyon Iraklı yer değiştirdi (Irak nüfusunun %16'sı), bunların iki milyonu komşu ülkelere sığındı.)
[17] Geniş bilgi için bakınız: Gürkan DOĞAN, Bülent DURGUN, "Arap Baharı ve Libya: Tarihsel Süreç Ve Demokratikleşme Kavramı Çerçevesinde Bir Değerlendirme" Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2012/1, Sayı:15 (http://sosyalbilimler.sdu.edu.tr/assets/uploads/sites/102/files/4-22042012.pdf)
[18] Ahmet KIYMAZ (Yard. Doç. Dr.), "Arap Baharında Kışın Açan Çiçek: SURİYE", Sarkaç Yayınları, Haziran 2012, Ankara, s.30/31
[19] Geniş bilgi için bakınız:
Ali KORKMAZ, "Arap Baharı Sürecinde İnternet ve Sosyal Medyanın Rolü", Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi, Kayseri (http://s3.amazonaws.com/academia.edu.documents/31219336/Book14.pdf?AWSAccessKeyId=AKIAIWOWYYGZ2Y53UL3A&Expires=1488635597&Signature=sDUMEtv7%2FZKAe9yUDCoS%2Bz0l4Gw%3D&response-content-disposition=inline%3B%20filename%3DArap_Bahari_Surecinde_Internet_ve_Sosyal.pdf) /
Ali Murat Kırık, "Arap Baharı Bağlamı’nda Sosyal Medya-Birey Etkileşimi ve Toplumsal Dönüşüm", 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, Cilt: 1, Sayı: 3, Kış 2012 (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü), (http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423866239.pdf)
[20] Ahmet KIYMAZ (Yard. Doç. Dr.), "Arap Baharında Kışın Açan Çiçek: SURİYE", Sarkaç Yayınları, Haziran 2012, Ankara, s. 59/60
[21] Geniş bilgi için bakınız:
Bahar ŞANLI (Yard. Doç. Dr), "Ekonomik Entegrasyon Teorisi Çerçevesinde Avrasya Birliği’nin Olabilirliği", İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 22, Ocak 2008, Sayı: 1, s. 18/20
[22] “Yeni Dünya Düzeni Arayışları: Küreselleşme”, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları, ?, ?, s. 65 (PDF Dosyası - Makale)
[23] Selçuk ÇOLAKOĞLU, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Geleceği ve Çin”, Uluslararası İlişkiler, Cilt: 1, Sayı: 1 (Bahar 2004), s. 197
***
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.