Gazeteci- Yazar Şenol Ateş Balkan turundaki güzellikleri anadolugazete.com.tr'ye anlattı!

Usta Gazeteci-Yazar Şenol Ateş, tatil için çıktığı Balkan turunda yaşadığı deneyimleri anadolugazete.com.tr'ye anlattı. Ateş, gezinin ilk bölümünde Bulgaristan, Sırbistan ve Bosna Hersek'i ziyaret ederek geçmişi bugüne bağlayan önemli tarihi bilgileri paylaştı.

Gazeteci- Yazar Şenol Ateş Balkan turundaki güzellikleri anadolugazete.com.tr'ye anlattı!
Yayınlanma:
Güncelleme:

ÖZEL HABER: CANSU BALOĞLU

Gazeteci-Yazar Şenol Ateş katıldığı Balkan turunda gezip gördüğü yerleri anadolugazete.com.tr okuyucuları için anlattı. Ateş'in Balkan turunda yaşadığı deneyimleri üç bölüm hâlinde sunuyoruz.

Usta Gazeteci Ateş, ilk olarak Bulgaristan, Sırbistan ve Bosna Hersek'te gezdiği yerleri önemli tarihi bilgilerle birleştirerek anlattı.

''SOFYA'DA İLK DİKKAT ÇEKEN GENİŞ MEYDANLAR BÜYÜK CADDELER''

Ateş, uzun süren yolculuğun ardından ilk durağın Bulgaristan'ın başkenti Sofya olduğunu söyleyerek şehirle ilgili, ''7 milyon nüfusu olan Bulgaristan’da yaklaşık yüzde 76 Bulgar yaşıyor. Türklerin oranı ise yüzde 9. Bunun dışında Romanlar, Sırplar, Makedonlar da yaşıyor bu topraklarda. Bulgaristan, tarımda gelişmiş, süt ürünleri ticaretinde iyi. Su kaynakları ve yeşili çok fazla. 2007 yılında Avrupa Birliği üyesi oldu. Başkent Sofya’ya vardığımızda ilk dikkat çeken nokta, her komünist ülkede olduğu gibi geniş meydanlar, büyük caddeler. Yeşil bir şehir olan Sofya’da çok sayıda kilise de bulunuyor. Bunlardan en büyüğü Aleksander Revski Katadreli. 10 bin kişilik olduğu söyleniyor. Katedralin içinde çok sayıda heykelin olması dikkat çekiyor.'' dedi.

ilkfoto.jpg

''ATATÜRK BURADA BALOYA KATILMIŞTI''

Sofya'da Mustafa Kemal Atatürk'ün görevdeyken katıldığı kostümlü balodan bahseden Ateş, ''Sofya ile ilgili aklımızda en cok kalan sahneyi anımsayalım. Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı. Mustafa Kemal’in 1914 yılında askeri ateşe olarak görev yaptığı bir dönemde Sofya’da askeri kulüpte (orduevi) bir kostümlü balo düzenler. Mustafa Kemal, giydiği yeniçeri kıyafeti ile bütün dikkatleri üzerine çeker. Baloya katılanlar hayranlıkla O'nu izlerken, geniş ve bol ışıklı salonda yeniçeri kıyafetiyle manevi bir üstünlük sağladığını da biliyordu.'' ifadelerini kullandı.

sofya.jpg

''Osmanlı döneminden kalan Ulu Camii ise şu sıralar Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor.''

Sofya'daki gözlemlerini paylaşan Ateş Sofya Anıtı'nın aynı zamanda ''Barış Anıtı" olarak da tanımlandığını söyledi.

Ateş, "Eğer Bulgaristan'a giderseniz 16. Yüzyılda Mimar Sinan’ın yapmış olduğu Banya (Banyo) Camii'ye ziyaret etmeyi unutmayın.'' önerisinde bulundu.

foto2.jpg

''HOP KARDEŞİM YASAK" DİYEN YOK

Sofya'daki önemli yerleri tanıtmaya devam eden Ateş, ''Tarihi bir binanın önünden geçerken, rehberimiz soldaki binanın cumhurbaşkanlığı binası olduğunu söyledi. Şaşırdık, çünkü etrafında hiçbir makam aracı yok, koruma yok, güvenlik yok. Sıradan, terk edilmiş bir bina sanki. Çok ama çok dikkatli bakarsanız kapısında iki sırtlarını binaya dayamış, miskin miskin duran 2 asker görüyorsunuz. Binanın içine girip gezmek de serbestmiş. Binanın hemen önünden cadde geçiyor, vatandaşlar kapının önünden rahatça gelip gediyor. 'Hop kardeşim yasak, buradan geçemezsin' diyen yok. Ülkemizdeki itibarı düşününce, “İtibar sıfır” diye gülümsemekten kendimizi alamadık. Binanın içinde eğitim bakanlığı da varmış. Çok şaşırdığımız olay ise bambaşka. Cumhurbaşkanlığı binasının altında, evet yanlış okumadınız, hemen altında casinolar var.'' ifadelerini kullandı.

ORMANLAR İÇERİSİNDEKİ BELGRAD

Sofya'dan ayrıldıktan sonra Belgrad'a geçen Ateş burada gördüğü manzara karşısında şaşkınlığını dile getirerek, ''Sofya’dan ayrılıp Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a doğru yol aldık. Olamaz böyle bir şey. Saatlerce orman içinden, dağ eteklerinde yolculuk yapıyorsunuz. El değmemiş yeşillikler. HES, nükleer santral yada maden aramalar görmüyorsunuz. Bu tabloyu diğer Balkan ülkelerinde de görüyorsunuz. Doğayı, yeşili nasıl koruyorlar şaşırıyorsunuz.'' dedi.

orman-001.jpg

Şehrin tarihi dokusu hakkında da bilgi veren Ateş, ''Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten 3 yıl sonra Belgrad’ı kuşatıyor. Almayı başaramıyor ve bu kuşatmada kendisi de yaralanıyor. 1521’de Kanuni Sultan Süleyman şehri ele geçiriyor. Belgrad, anlatıldığına göre 44 kez yerle bir olmuş ama her defasında yeniden kurulmuş stratejik bir şehir. Balkanlar ile Avrupa’nın sınırı olan şehir. Osmanlı'nın fethinden önce şehir kalesinin surlarının ilk taşları dikkat çekecek kadar beyazmış. O nedenle şehri almaya gelen imparatorlar, ‘Beyaz şehir’ adını taklmışlar.'' şeklinde konuştu.

''BELGRAD KALESİNDEKİ İLGİNÇ GÖRÜNTÜLER ''

''Sırbistan, turizm, tarım, hayvancılık en önemli gelir kaynağı olan suları ve ormanlarıyla da ünlü. 7 milyon civarında nüfusu var. Yüzde 84’ü Sırp. Yüzde 4 Boşnak, yüzde 4 ise Hırvat.'' açıklamasında bulunan Ateş, ''Şehirde, Damat Ali Paşa Türbesi, Sokullu Mehmet Paşa çeşmesi varlığını koruyor. Tuna Nehri ile Sava Nehri’nin birleşme noktası da Belgrad. Bu nehirler dediğimiz gibi Balkanlarla Avrupa’nın sınırı da aynı zamanda. Şehir eski ve yeni diye ikiye ayrılmış. Tarihi Belgrad’a eski Belgrad denilirken, Tito zamanında oluşturulan kesime de yeni Belgrad deniyor. Belgrad kalesini gezerken ilginç görüntüler göze çarpıyor. Tarihi surların kenarında çocuk bahçeleri kurulmuş. Surların arasında tenis oynayan gençleri görüyorsunuz. İki kale kapısı var ve bunlara ‘İstanbul kapıları’ deniyor. Nedeni de, kapıların İstanbul yolu üzerinde olmasıymış. Kaleye çıkınca Tuna Nehri’ni bir tarafta, Sava Nehri’ni de diğer tarafta görüyorsunuz. Birleştikleri nokta ise tam karşınızda kalıyor.''dedi.

sirbistan.jpg

''Belgrad kalesinde bir heykel dikkati çekiyor. Yalın Heykel. Heykelin özelliği; erkek heykelinin bütünüyle çıplak olması. Bir elinde kılıç ve diğer elinde kuş olan heykel, savaş ve barışı temsil ediyor. Dediğimiz gibi bütünüyle yalın olan heykel aslında kent merkezine dikilmek üzere yapılmış, ancak fazla çıplak olunca ahlâka uygun bulunmamış. O zamanlar şehir gelişmediği için kalenin içinde bir tarafa dikilmiş, kimse görmesin diye. Ancak gerek yüksekte olması gerekse şehrin genişlemesiyle şu an heykel her yerden ve herkes tarafından görünür hale gelmiş.'' diyerek Belgrad'taki önemli tarihi alanlara dikkat çeken Ateş, ''Belgrad merkezde de fazlasıyla heykel ve tarihi binaya rastlamak şaşırtmıyor insanı. Çünkü bu ülkelerde geçmişlerine verilen değeri ve geçmişleri üzerinden bugün birlik ve dirlik sağlamaya çalıştıkları gözlemleniyor.'' diye konuştu.

senolates.jpg

ÜÇ MİLLETLİ KÜÇÜK ÜLKE: BOSNA HERSEK

Bir sonraki durağı Bosna Hersek olan Ateş, ''Yine doğa cennetinin içinde yapılan yolculuktan sonra Saraybosna’ya vardık. Bosna Hersek üç milletli küçük bir ülke. Bu ülkede Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar yaşıyor. Ancak iç içe diyemeyiz. Ülkenin adı Bosna Hersek olsa da, ülkenin içinde ayrı yaşıyorlar. Belirli yerleşim yerlerinde, belirli topraklarda. Cami-kilise yan yana. Birbirleriyle savaştılar, çok acı çektiler ama sonuçta birlikte yaşamak zorunda olduklarını kabullenmiş durumdalar.'' dedi.

BALKANLARIN KUDÜSÜ

Ateş buradaki gözlemlerini aktarırken, ''Bosna Hersek’in nüfusu 3.5 milyon. Yüzde 51’i Boşnak Müslüman. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldıktan 10 yıl sonra bu ülkeyi fethediyor. Ondan sonra 400 yıla yakın bir dönem önemli bir Osmanlı şehri oluyor. 1992-1995 savaşında Saraybosna’da toplanan Boşnaklar, barış sonrası yine eski yerlerine dönmeye başlamışlar. Sırp bölgelerinde de Boşnaklar yaşıyor. O kadar karışık bir yapı var ki; buralar adeta barış içinde yaşamaya zorunlu gibi. Aksini düşünmek, 92-95 arasındaki katliamları akla getiriyor. Saraybosna’ya ‘Balkanların Kudüsü’ de deniliyor. Cami-kilise-sinegog aynı yerde, yan yana.

Saraybosna 92-95 olaylarında 3 yıl kuşatma altında kalmış. Etrafı dağlarla çevrili olduğu ve bu dağlarda Sırpkeskin nişançılar ve topcuları olduğu için dışarıyla bağlantıları kesilmiş. Ancak, şehir merkezinden NATO’nun denetimindeki havaalanına ‘Yaşam Tüneli’ açılmış ve az da olsa nefes aldırmış. Bu tünelden yiyecek-giyecek gibi zorunlu ihtiyaçlar sağlanmış, yaralılar yine bu tünelden şehir dışına çıkarılmış. Diyorlar ki; bu tünel sayesinde şehir direndi, teslim olmadı.'' ifadelerini kullandı.

BOŞNAKLAR ÇOK ACI ÇEKTİ

Boşnakların yaşadığı acı olaylara da değinen Ateş, ''Savaş herkes için kötüdür ve her kesim acı çeker. Ama 92-95 olaylarında en çok acıyı çeken ve ihanete uğrayanlar Boşnaklar oldu kuşkusuz. Bunlar da bölgede unutulmamış. Savaşın başlarında Boşnaklar ve Hırvatlar, Sırplara karşı beraberlerken sonrasında Hırvatlar da Boşnakları arkadan vurdu. Ancak anlatacağımız hikaye, Hollandalıların yaptıkları: Savaşın yoğunlaştığı günlerde Sırplar bir gurup Hollandalı askeri esir alır. Bu askerleri teslim etmek için anlaşma yaparlar. Anlaşma gereği, Hollanda askerleri Boşnak kadın ve çocukları kendi denetimlerindeki bir boş alana çağırırlar. “Sizi biz koruyacağız” derler. Kadın ve çocuklar gelince de bu zavallı, korumasız insanları Sırplara teslim ederler. Böylece kendi askerlerini geri alırlar. Sonucu herkes biliyor. Sırplar çucuk-kadın demeden vahşi bir şekilde, kadınlara da tecavüz ederek hepsini öldürürler. Bu olay, ‘Srebrenista Katliamı’ olarak tarihteki yerini alır.'' dedi ve ekledi:

katliam.jpg

''Savaş sırasında dağdaki keskin nişancılar, şehir merkezinde sokakta dolaşan özellikle kadın ve çocukları vurdular. Bunun unutulmaması için Saraybosna sokaklarında bu insanların vurulduğu yerler, kırmızı boya ile boyanmış ve korunmaya alınmış. Çok sayıdaki bu yerlere ‘Sarayova gülleri’ deniliyor. Yaşanılanlar, çekilen acılar unutulmasın diye.''

PAZAR YERİ KATLİAMI

Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hafızalardan silinmeyen bir başka acı olaya daha değinen Ateş, ''Hafızalarda Markale Pazaryeri'nin birkaç kez bombalanması da ‘unutulmazlar’ arasında yer alır. Bu Pazar yerini de gördük. Birinci saldırıda 68, ikinci saldırıda da 37 kişinin öldüğü ve toplam 232 kişinin yaralandığı pazarın bulunduğu yer, etrafı apartmanlarla çevrili, sokak arasında bir yer. Dağlardan görülmesi kesinlikle söz konusu olamaz. Peki nasıl bombalandı? Sırplara pazar yerine gelen birisinin koordinatları vermiş olması en yüksek olasılık olarak değerlendiriliyor.'' ifadelerini kullandı.

EVİMİZDE GİBİ

Saraybosna’da herkesin Türkçe konuştğundan bahseden Ateş, ''Yabancılık çekmiyorsunuz. Şehir tam bir Osmanlı ve Müslümanlık kokuyor. Saraybosna, saray ovası ya da ovadaki saray anlamına geliyor. Çünkü Osmanlı'nın yaptırdığı saray bir tepede değil, ovada. Şehri planlayan Kanuni Sultan Süleyman’ın kuzeni Gazi Hüsrev Bey. Gazi Hüsrev Bey’in varis ve çocuğu olmadığı için bütün mal varlığı adındaki vakıfa kaldı.

Hükümdar Cami önemli. Başçarşı cami gibi. Bosna Hersek’in kurucusu Aliya İzzetbegoviç’in mezarı da burada. Bursa Bedesteni'nde Bursa’dan getirilen ipekler satılırmış. Sebil Çeşmesi bir başka eser ve Saraybosna’nın simgesi. Ecnebi çeşmesi de var. Bunun yapılış amacı da; şehrin dışından gelenler Müslüman olmayabilir, camiye girmekten çekinebilirler. Öyle bir durumda bu çeşmeden yararlansınlar. Merkezde iki çeşme daha var su akan. Birisinden su içenler için “Yine buralara gelecek”, diğerinden su içinler için ise “Buradan evlenecek” denirmiş.'' şeklinde konuştu.

isa.jpg

İsa’nın kalbi kilisesi, Yugoslavya’nın kurtuluşu için mücadele edenler için yaptırılan ‘Sönmeyen ateş’ anıtının da görülmesi gereken eserlerden olduğunu belirten Ateş, ''Saraybosna, yemekleri ve tatlılarıyla, kahvesi ve kahvehaneleriyle Türkiye’nin herhangi bir ili gibi. Yakınlık duysak da, anlaşmak kolay olsa da değişen dünyadan etkilenmişler. Para kazanmak sanki ilk plana çıkmış gibi. Gelen herkes, etnik kimliği ne olursa olsun, onlar için müşteri.'' dedi.

Devamı yarın...

 Editör
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.