“Kitaplarıma aşıktım: Ayrıldığıma çok pişmanım”
Okuma aşkı uğruna aldığım kitaplarımla köyüme kurup Millî Eğitim Bakanlığı’na hediye ettiğim kütüphane’de benim adımı gören bazıları çılgına...
Okuma aşkı uğruna aldığım kitaplarımla köyüme kurup Millî Eğitim Bakanlığı’na hediye ettiğim kütüphane’de benim adımı gören bazıları çılgına döndüler. Amma ve lâkin bütün bu olumsuz insanların yanı sıra bazı vicdanı hür, akîl insanlar da teşekkür ettiler. Bu mini girizgâhın ardından sadede geliyor olumlu ve olumsuz tepkileri yaşanmış ibretlik bir öykü olması nedeniyle sizlerle paylaşmamın doğru davranış olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; 1.Ev kadını Fatma Kaya: “Kızlarım senin Kütüphanendeki kitapları okuyup, Ankara’da memur oldular. Allah Sen’den razı olsun.” dedi. 2.Kasap lâkaplı Ömer Albayrak: Kütüphane ilgili olarak TRT’deki konuşmamı Almanya’daki Türk Kahvehanesinde izlerken, ayağa kalkıp: “İşte bu adam benim akrabam. Bizim sülâleden böyle adamlar çıkar.” diyerek tüm müşterilerin bira ve çay parasını vermiş. Yazdığı mektuplarla ayrıca bana da teşekkür etti. 3.Köy halkından Hanifi: “Böle’ciğim Kütüphane değil de keşke ‘Kahvehane’ ya da başka ‘Hane’ açsaydın! Bu millet seni daha çok severdi. Kitap yenilmez, içilmez.” dedi. Haklıymış! Madalyonun öbür yüzünde neler var, bunları da özetle paylaşmak istiyorum: 1.CHP kökenli İl Genel Meclis üyesi Petrolcu Beni kastederekVali’ye “Örnek seçtiğin vatandaşı beğenmiyoruz. Seni protesto ediyorum.” demiş. Beni haber yapan tüm yerel gazetecilere çirkin sözlerle saldırmış. Keşke benim yaptıklarımın zekâtı kadar köyüne hizmeti dokunsaydı? 2.Peşime takılan istihbaratçı polis memuru benimle dostluk ve arkadaşlık kurarak: “Arşivimde ve koleksiyonumda “Yasak yayın ve el yazması antika-tarihî kitaplar olup, olmadığını araştırdı. Görevini yaptı. Ama, avucunu yaladı, eli boş döndü. Ağzının payını da aldı. 3.Teşekkür belgesi takdim edileceği bahanesiyle Karakol’a (alınan) davet edildim. Gûya muhabbet ettik. Kitap okumamış, ortaokul mezunu bazı ‘Komiser’lerce âdeta sorgulandım. Sonunda mı ne oldu? Teşekkür yerine bana elindeki ‘cop’u sallayınca; ben de zıvanadan çıktım ve galiz bir küfürle cevap verdim. Tartışma çok büyüdü. Gıyabımda nelerim araştırılmamış; ki, sonuç: Fasa-fiso! 4.Duran Erdoğan “Kütüphane kuruyorum bahanesiyle kendisine ait banka hesaplarına para yatırtıyor” denilerek şikâyet edilmişim. Türkiye’deki bütün Bankalara soruldu. Hiçbir şey bulamadılar. Yapılan posta, kâğıt ve sair emek ve zahmetlere halen acıyorum!
- Kendi Kütüphanemde ödünç bir kitap aldım. Müdür Yardımcısı bana aynen: “Unutturma ha! Çabuk getir ha! Bizi peşinde koşturma ha!” Müdür Yardımcısının bu sözü karşısında Demirel’in Ecevit’e söylediği şu sözünü hatırladım: “45 günde kabak bile yetişmiyor. Sen bunları nasıl yetiştirdin?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.