Ne olursan ol, kendin ol
Hiçbir kimseden çekmemişti annesinden çektiğini. Annesi belediye başkanının en büyük kızıydı. Babası ise memlekette çocukken çobanlık yapmış daha...
Hiçbir kimseden çekmemişti annesinden çektiğini. Annesi belediye başkanının en büyük kızıydı. Babası ise memlekette çocukken çobanlık yapmış daha sonra ağabeyi ile beraber Ankara’da iş kurmuşlar. Evlenmiş askere Kırıkkale’de MKE kurumunda işçi olmuştu. Babası çok zeki bir insandı ama annesinin otoritesi altında ezilmiş yalnız bir adamdı. Daha küçücükken kız kardeşinin boğazında sütten meydana gelen; kırmızıçizgiden annesinin onu sorumlu tutması ile başlamıştı. Kız kardeşinin boğazını sen kestin ithamı ile karşı karşıya kalmıştı. Aslında yaşananların tek bir açıklaması olabilirdi. Belediye başkanın kızıyken birdenbire büyük bir sorumluluğun altına girmesi geçim sıkıntı gibi hiç tanımadığı durumlara bir sorumlu ve kurban olarak oğlunu seçmişti. Mutlaka bu bilinçli bir seçim değildi ama sonucunda büyük oğlunun hayatına, iç dünyasına büyük bir baskıydı. Hayatı boyunca da bu baskı devam etmişti. Bunlar olurken baba neredeydi derseniz. İşinde başarılı bir işçi bir ustabaşı olmasına rağmen işindeki otoriteyi evinde eşine gösteremeyecek kadar basiretsiz ve silik bir adamdı. Hatta o çocuk babasına; baba sen cennetlik adamsın ama tam cennetin kapısında Yüce ALLAH’ım sana tam cennetin kapısından girecekken dön ben seni erkek olarak yarattım ama sen bir gün o erkekliği gösterip haklı olduğun halde eşine tepki gösteremeyip; silik bir adam oldun. Sen cenneti hak etmiyorsun demişti. Bilmem kim bilir kaç kere dedi. Annesin ev içinde ve çevresinde her şeyi kontrol altına alma iktidar savaşı gibiydi. Ama adaleti tesis edecek ne bilgisi ne de ona uygun psikolojisi vardı. Kısacası elinde keskin bir bıçak olan bir insan gibiydi. O bıçakla çevresindekileri çok yaraladı. O sıkıntılı dönemlerinin suçlusu olarak gördüğü potansiyel oğlu vardı. Her türlü faturayı ona çıkarıyordu. İki kız kardeşi ve bir erkek kardeşi ise, annelerini huyunu bildikleri için ağabeylerini savunmaya hiç geçmiyorlardı. Geçseler şimşekleri kendi üstlerine çekeceklerini biliyorlardı. Ayrıca hazır potansiyel suçlu ağabeyleri varken; annelerine düşman olmanın bir âlemi yoktu. Annesine babasına inada bir şeyi başarmış okumamıştı ama. Yaşadıkları şehirde hatırı sayılır bir insan olmuştu. Evlenip 4 çocuğu olmuş onlarında üstünde annesi gibi etkin olmaya çalışıyordu. Annesi gibi art niyetli olmasa da; maalesef çocuklarını kendi çizdiği çizgiye mutlaka müdahale ediyordu. İlkönce oğlunu evlendirmişti. Üç kızın bir ağabeyi idi. Evleri yan yana iki daireydi. Bu arada oğlu evlenmeden önce babasına 5 tane işyerini teke düşürüp beyaz eşya işine geçelim demişti. Babası yok deyince başka bir şehirde kamu işine girmişti. Aslında babasının annesine rest çekişinin bir örneği gibiydi. Oğlu bir gün işyerinden gelmiş eşiyle hanımını teyzesinin bahçelerinde çiçek toprağı almaya gitti. Giderken annesi olmadığı için kız kardeşlerine söyledi. Oradan gelince eşini bıraktı doğru işyerlerine gittiler. Annesi akşam sen adam oldun da benden habersiz eşini nereye götürüyorsun deyince. Anne ben kız kardeşlerime söyledim gittim. Kardeşlerim sana söylediler mi söylediler mi sana. Söyledi oğlum. Ana benim kafamı bozma, o zaman otur oturduğun yerde. Sen benim babaannem değilsin bende babam değilim. Anamın gazına gelip eşimi dövemem. Bundan sonra ona göre davran sakın babaannem olmaya heveslenme dedi. Bunun üstüne bir daha oğluna kayınvalidesi şeklinde bir tavır sergiledi. (Hatasını anlamıştı çünkü). Zaman içinde Kırıkkale’den ayrılıp sahilde bir ilçeye yerleştiler. Anne ve babasından daha uzakta bir yerde olmasına rağmen psikolojik olarak annesinin kötü etkisinin altından çıkamamıştı. Zaman zaman annesinin rolünü oynamaya çalışıyor. Şimdilerde oğlu babasının bu annesi rolüne girmesinden hiç memnun değil. Ve diyor ki! Sen artık kendi rolünü oyna, diyor. Dublör olmak sana hiç yakışmıyor. Baba bu ailede bir tek tiyatro oyuncusu var. Oda benim yeter artık kendin ol. Aslında oğluna 5 yaşında iken bir ayakkabı alacaktı. Ayakkabıcıya girdiğinde hadi oğlum hangi ayakkabıyı istiyorsun deyince şu ayakkabıyı istiyorum diye beyaz bir ayakkabıyı göstermiş. Büyük adam ayakkabısı 35 lira iken 50 liralık ayakkabıyı istemiş. Onu yerine şunu alayım yok iki tane alayım dese de vazgeçirememişti. Çocuk kişilik sahibiydi. Başkalarının tavsiyelerini dinler ama bildiğini yapar. Sizde kendiniz olun başkası olmayın. Başkasının size çektirdiklerini başkalarına fatura etmeyin. Doğru verilen nasihatleri mutlaka değerlendirin. Siz büyükler çocuklarınızın yükünü de yüklenmeyin. Herkesi siz idare edemezsiniz herkesin kişiliği var. Bilmem anlatabiliyor muyum
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.