Nedir bu başkanlık?
Merhaba Sevgili Okurlarım; Duygusal bir başlangıçtan sonra ülke gündemini sürekli meşgul eden bu sebeple insanlarımızı düşündüren Başkanlık Sistemi’ni...
Merhaba Sevgili Okurlarım; Duygusal bir başlangıçtan sonra ülke gündemini sürekli meşgul eden bu sebeple insanlarımızı düşündüren Başkanlık Sistemi’ni anlatmak istedim sizlere. Sistemlerde tıpkı insanlar gibidir. Ömür süreleri farklı olabilir ama neticede bir sonları vardır. İnsan ömrünü Yaradan ‘Kader’ şeklinde belirlerken sistemlerin ömrünü ‘insanlar’ belirlemektedir. Dünyanın var olduğu günden bugüne düşünürsek nice devletler nice imparatorluklar kurulmuş kimisi ihtişamıyla uzun süreler kalmış kimisinin ise nerede ise kurulması ile yakılması bir olmuştur. Ama neticede bilinen tabiri ile ‘Sultan Süleyman’a’ bile kalmamıştır. Yani siyasi istikrar arayışı sistemlerin yapılarında vardır. Zira statik-duran değil, var oluşundan kaynaklı dinamik-değişken bir insan unsurunu barındırmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında sistem değişikliğindeki ilk köklü adım Kanun-i Esasidir. 1876 da yürürlüğe girmesi ile Osmanlı Devleti Parlamenter Monarşiye geçmiştir. Akabinde Cumhuriyetin İlanı ile birlikte ilk zamanlarda tek partili parlamenter sistem; 1946 ile birlikte de çok partili parlamenter sistem hayata geçirilmiş ve farklı modeller halinde günümüze kadar gelmiştir. Bence adı başkanlık olan sistemi anlamak için önce devlet ve hükümetin ne anlama geldiğini anlamak gerekmektedir. Bize okutulan kitaplarda Devlet; toprak bütünlüğüne bağlı olarak hukuki ve siyasi egemenliğini sağlayan bir tüzel varlıktır. Hükümet ise; devletin dört temel unsurundan biridir. Yani; devletin egemenlik hakkını anayasa ile verilmiş yetkiler çerçevesinde millet adına kullanan siyasal bir yapıdır. Ülkemizde hükümet daha çok işlerin yürütülmesini sağlayan bir yapı olarak görülmekte olup bir anlamda Bakanlar Kuruluda bu işleri yerine getiren somut unsurlardır. İşte başkanlık sistemi hükümetlerin nasıl, ne şekilde, ne zaman göreve gelebileceklerini aynı zamanda ne kadar görevde kalacaklarını ve ne gibi yetkileri hangi ölçüde kullanacaklarını belirten bir sistemdir. Yani daha anlaşılır bir ifade ile vatandaş olarak adımıza verilecek kararların kim tarafından nasıl ve ne kadar süre ile verilebileceğini ve yapılan uygulamalarda her birimizi ne kadar ve ne şekilde huzur vereceğimi belirleyen bir sistemdir. Devletin de tıpkı insanlar gibi organları vardır. Yasama- Yürütme-Yargı olmak üzere 3 temel organdan oluşmaktadır. Yani nasıl organlarımızdan bir tanesinin hastalanması tüm vücudumuzu etkiliyor ise aynı şekilde Devletin organlarından bir tanesinin iyi çalışmaması da tüm Sosyal ve Ekonomik hayatımızı etkilemektedir. Yakın siyasi tarihimize kısaca göz atıldığında birçok modelin uygulandığı ülkemizde son olarak Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği karma parlamenter sistem modeli uygulanmaktadır. Tabi bu özet okul yıllarında bize okutulan teorik bilgiler ile sonrasında algılamaya çalıştığımız kitaplardan edindiğimiz yorumladır. Bu teori bilgisi ile birlikte bana göre asıl olan bu bilgileri insan yapımıza, kültürümüze, coğrafyamıza, uygun olup olmadığı ve hatta pratikte ne kadar uygulanabildiği neticede de ne kadar nihai amaç olan huzuru verebildiği konuşulmalıdır. Bu tanımlamalardan sonra kısa bir özet yaparsak devlet denilen, soyut varlığı yöneten somut varlık, hükümettir. Her iki unsurunda birbirinden ayrılmasının mümkünü yoktur. Dolayısıyla nihai amaç bir-beraber- huzur ve refah içerisinde yaşamanın formülünden geçmektedir. İşte refah içinde huzurlu bir ömür sürebilmenin temel unsuru da nasıl yönetildiğimizden geçmektedir. Olaya bu açıdan bakıldığında hepimizin huzuru için yapımıza uygun kuralların (YASAMA) varlığı gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına anayasa ile belirlenmiş kurallar çerçevesinde objektif ve eşit uygulama yapan yani kuralları uygulayan (YÜRÜTME) gerekmektedir. Tabii ki bu kurallara karşı gelen aykırı davranan kuralları uygularken ayrımcılık yapan objektif olmayan kişileri, gerektiğinde cezalandırmak (YARGI) gerekmektedir. İşte bu üç temel organ gerek pratik hayatta gerekse teoriden edinilen bilgilere göre birbirinden etkilenmeyen-bağımsız bir yapıda olmalıdır. Zira işleri yürütürken kuralların dışında hareket eden kişiyi cezalandırmaz iseniz, kendisine yeşil yanan yayaya kırmızı ışıkta geçip çarpan aracın vicdanı kanaatlerde oluşturduğu neticeyi hiçbir zaman baskılayamazsınız. Ayrıca bir devletin uzun ömürlü-sürdürebilir olmasındaki en önemli unsur kuvvetler ayrılığı ve denge kontroldür. Yani kuvvetler ayrılığı denildiğinde anlamamız gereken Kanun yapma- Yasama, bu Kanunları uygulama- Yürütme, yine bu kanunların yapılması ve uygulanması sürecini denetleme- Yargı fonksiyonlarının birbirlerinden bağımsız organlar tarafından yürütülmesi bu organlar arasında görev ve yetki ayrımının net bir şekilde yapılmasıdır. Bu teorik bilgilerden sonra hayatın içine baktığınızda kırmızı ışıkta geçerek çarptığımız yayanın hak ettiği yaşamı elimden almamızın bir bedelinin olması gerektiği eminim ki hepimizin ortak fikridir. Şayet ışığın kırmızı olup olmadığını tespit eden makamın objektifliğine karşı bir tereddüdümüz var ise vicdanımız hiçbir zaman rahat olmayacaktır. İşte ‘Kuvvetler Ayrılığı ‘ ve ‘Kontrol-Denge’ vicdanlarımızın rahat olması için elzem ve bizi yöneten sistemin nihai hedefi için de kaçınılmazıdır. Diğer yandan egemenliğin kimin tarafından kullandığı ise ülkenin yönetilme biçimini ortaya koymaktadır. Yani devletin yetkileri sadece örneğin bir Kral tarafından kullanılıyor ise Sudi Arabistan gibi Mutlak Monarşi ile yönetiliyor denilmektedir. Egemenlik biraz devletin başındaki birazda Millet tarafından kullanılıyor ise bu yönetim biçimlerine de Anayasal Monarşi denilmektedir ki Kore bu ülkelerden biridir. Egemenliğin halkın özgür iradesi ile seçtiği temsilciler tarafından kullanıldığı devlet modeli de demokratik Cumhuriyettir ki Türkiye, İtalya, Rusya bu tanımlamada yer alabilir. Diğer yandan egemenliğin coğrafi dağılımı ise devletin federal, üniter, bölgeli, vb. Devlet yapılarını oluşturmaktadır. Bu tanımlamada, Türkiye; egemenliğin bütünüyle merkezi yönetime ait olması sebebiyle üniter bir devlettir. Japonya da bu modele örnek ülkelerden biridir. Bu açıklamalardan sonra; Ülkemiz için doğru olanın Temel Hak ve Özgürlüklerin güvence altına alınması amacıyla, üç Temel Yetkinin farklı organlara dağıtılması ve bu organların -Anayasal sınırlar içinde- birbirlerinin faaliyetlerini denetlemesi, gerektiğinde de önleyici kararlarla durdurabilmesi ve böylece yetkilerin tek bir organda toplanarak otoriterleşmenin engellenmesini sağlayan bir sisteme ihtiyaç vardır. Yani yetki verilen hiçbir organın gücü sınırsız ve denetimsiz olmamalıdır. Şayet sistemi oluşturan parçalar halkın Egemenliğine dayalı, Bağımsız, denetlenebilir olursa sistemler nihai hedeflerine ulaşabilirler. Daha huzurlu daha refah ve daha anlaşılır bir yönetim için yasalarla belirlenmiş bağımsız ve işleyen yargı kaçınılmazdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.