Ömer Yılmaz yazdı: 24 Aralık 1919 Atatürk Kırşehir’de
Ömer Yılmaz Atatürk'ün Kırşehir'e gelişinin 103. yıl dönümü nedeniyle Anadolu Gazetesi için bir yazı kaleme aldı.
Tarihin değişik zamanlarında kurulan devletler, canlılar gibi doğmuşlar, büyümüşler ve bazıları imparatorluk haline gelerek çok geniş alanlarda çeşitli milletlere hükmetmişlerdir. Gelişme devreleri tamamladıktan sonra tarih sayfalarında görülmek üzere sahneden çekilmişlerdir. Hun İmparatorlukları, Büyük Britanya İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu gibi. Çöküşün ve yıkılışın birçok sebepleri var, ama akıbet aynı. Dağılmak ve yerlerine birçok devletlerin kurulması.
Asya’dan batıya doğru göç eden Oğuz boyları uzun bir yolculuktan sonra ve değişik zamanlarda Anadolu’ya ulaşmışlar, sulak ve yaylak olarak edindikleri yerlerde belli zamanlarda hayat ve hüküm sürmüşlerdir. Erzincan ve civarına yerleşen Kayılar bir süre buralarda kaldıktan sonra Anadolu’nun daha batısına gitmek, oralarda yurt edinmek üzere göçe karar vermişler. Kayıların bir kısmı ise bu karara katılmayarak Azerbaycan’a doğru gitmenin uygun olacağını, batıya gitmenin ise çok riskli olacağını ileri sürerek obadan ayrılmışlar.
Ertuğrul Bey komutasında Batı Anadolu’ya doğru hareket eden oba, Selçuklu Sulatanının da yardım ve desteğini alarak evvela Ankara’nın batısındaki Karacadağ havalisine yerleşmiş, daha sonra Söğüt, Domaniç ve Ermeni derbendini (Pazarcık ve Bozüyük arasında bulunan hat) zapt etmiştir. Zamanla Rum beyliklerine ait olan toprakları alarak alanlarını genişletmişler ve Ertuğrul Bey Selçuklu’nun uç beyi olarak kabul edilmiştir. Doksan yaşın üzerinde olan Ertuğrul Bey’in ölümü üzerine yerine geçen oğlu Osman Bey, Eskişehir civarında İtburnu mevkiinde tekkesi bulunan Ahi reislerinden Şeyh Edebali’nın kızı Malhon Hatunla evlenerek Ahilerin desteğini arkasına almış ve topraklarını genişleterek aşiretten devlete doğru giden yolu başarı ile kat ederek nihayet Osmanlı Devletini kurmuştur.
Adalet üzerine yönetilen devletlerin uzun ömürlü, devlete bağlı insanların ise mutlu olacağını bilen Osman Bey yaşadığı sürece idarede adaletten şaşmamıştır. Bilahare Anadolu’dan Avrupa’ya geçen Osmanlılar Avrupa, Asya ve Afrika’da fetihler yaparak üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk haline gelmiştir. Özellikle Avrupa’daki fetihler çok göze batmış, İstanbul’un fethi ise her mezhepten Hıristiyanları yürekten yaralamış “Türkleri geldikleri yere, Asya bozkırlarına geri sürmedikçe Avrupalıya huzur yok” sloganıyla birleşme gayretlerinin sinsi çalışmalara dönüşmesine sebep teşkil etmiştir. İyi ve adalet üzere yönetilen devlet yükseliş dönemini yaşamış, özellikle Avrupa’nın korkulu rüyası olmuştur.
Zaferlerle dolu bu yükseliş devri 1683 Viyana başarısızlığından itibaren duraklamaya başlamış, zira bu olayla birlikte Osmanlı’da kendine güvensizlik, Avrupalıda ise Osmanlı ordusu da yenilebilirmiş duygusu hâsıl olmuştur. Tarihin değişmez kuralı yine kendini göstermiş duraklama ile zafiyetler de ortaya çıkmaya başlamıştır.
Beylikler, Atabeylikler, Devletler, Sultanlıklar, Hanlıklar, İmparatorluklar kuran Türklerde zaafiyet bir kere baş gösterdimi gerileme ve dağılma kaçınılmaz olur. Her bakımdan bir çöküntü içine giren Osmanlı Devleti de; hiç gerek yokken ve tamamen yanlış bir kararla Avusturya-Macaristan, Almanya ve Bulgaristan’dan oluşan ittifak devletleri yanında; İngiltere, Fransa, İtalya ve Sırbistan’dan oluşan itilaf devletlerine karşı savaşa katıldı.
Bütün imkansızlıklara rağmen bir çok cephede savaşan Osmanlı Devleti önemli başarılar elde etmiş fakat ortaklarının mağlubiyeti üzerine o da yenik sayılmıştır. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros ateşkes anlaşması ile artık şeklen var olan bir devlet durumuna düşmüştür. Anlaşma, hakimiyeti, toprak bütünlüğünü, orduyu, her türlü ticareti, gelir kaynaklarını ve boğazların kullanılmasını galip devletlere vermiştir.
Üç kıtaya hükmeden Osmanlı Devleti birkaç yılda dağılma noktasına gelmedi. Bu durum uzun bir süreçten sonra ortaya çıktı. Osmanlı Devletinin dağılmasının başlıca sebepleri:
- Avrupa’da 1789 Fransız ihtilali ile başlayan, hürriyet, eşitlik, adalet, cumhuriyet, laiklik gibi kavramların kıtanın tamamına yayılması, milliyetçilik duygularının yükselmesi ve Osmanlı tebaasını da etkilemesi
- Reformlarla birlikte Avrupa’nın zenginleşmesi
- Avrupa’daki İlmi ve fikri gelişmelere paralel olarak bu tür gelişmelerin Osmanlıda olmaması
- İmparatorluğun çok geniş alana yayılmasından dolayı değişik kültür, din ve dili olan kavimlerin birleştirilmesinde merkezi otoritenin yetersiz kalması
- Çok masraflı ve uzun savaşlar sebebiyle ekonomik düzenin ve devlet düzeninin bozulması
- Kapitülasyonlardan dolayı deniz ticaretinin yok olması ve batının Hıristiyan tebaayı isyana teşvik etmesi
- İmparatorluğun her yerinde adalet düzeninin bozulması
- Endüstri devrimi, bilim ve teknoloji göz ardı edilerek gelişmelere ayak uydurulamaması
- Makam ve mevkilerin hatta sıradan memurlukların parayla alınır, satılır duruma gelmesi sonucu göreve getirilen liyakatsız insanların kötü yönetimi
Tüm bu sebeplerden dolayı çökme noktasında olan devletin Mondros anlaşmasıyla her taraftan işgal edilmeye başlaması bütün devirlerde olduğu gibi fırsatçıları kime yamanalım, Amerikan mandası mı olsun, İngiliz himayesi mi tartışmaları içine çekerken, milliyetçi vatanperver insanların içleri kan ağlıyordu. Rahatını düşünen zavallı ve sözde aydınlar artık bu iş bitmiştir. Devlet yok olmuştur. Başımızın çaresine bakalım derlerken;
Zekası ve başarıları ile dünyanın dikkatini çekmiş olan Mustafa Kemal Paşa;
Bilge Kağan’ın
“Ey Türk milleti işit!
Üstte mavi gök çökmedikçe
Altta yağız yer delinmedikçe
Senin İl’ini, töreni kim bozabilir”
Nasihat niteliğindeki sözlerini düşünerek; madem ki mavi gök çökmemiş, yağız yer yarılmamış, öyleyse bu vatan ve millet mutlaka kurtulacaktır, diyerek Anadolu’ya geçmeye, kurtuluş harekatını Anadolu’dan başlatmaya karar vererek 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktı. Kurtuluş hareketinin ilk adımını Samsun’da atan M. Kemal Paşa Amasya’ya geçerek 22 Haziran 1919 tarihli Amasya genelgelerini yayımladı.
23 Temmuz- 5 Ağustos 1919 Erzurum ve 4-11 Eylül 1919 Sivas kongrelerini topladı. Kongrelerin kararı ile “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür: geçici bir hükümet kurulacak ve manda sistemi asla kabul edilmeyecektir” denilerek milli mücadelenin siyasi amacı ortaya çıkmıştır.
Ayrıca milli mücadelenin merkezinin ise Ankara olacağı konusunda karar birliğine varıldı. M. Kemal Paşa Sivas’tan Kayseri’ye hareket etti. Arabalar eski, kış çok çetin ve yollar kötü idi. M. Kemal Paşa Kayseri’de büyük bir ilgi ve coşkuyla karşılandı. Gerekli görüşmeler yapıldı. Kararlar alındı. Paşa, Ankara’dan önce Mucur, Hacıbektaş ve Kırşehir’e uğramak istiyordu; zira Ali Fuat Paşa’ya yaptırdığı tetkik ve istihbaratta adı geçen yerlerdekilerin milli mücadeleye hazırlandıklarını, Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerini kurarak halkı bilgilendirdiklerini, ancak toplumda bir ümitsizliğin görüldüğünü öğrenmişti.
Özellikle Hacıbektaş’a gitmek Şeyh Çelebi Cemaleddin efendiyle görüşmek istiyordu. Paşa Cemaleddin Efendi’nin Sultan Reşad’ın izniyle gruplar oluşturarak Kars’ı işgal eden Ruslarla savaştığını ve çok yararlı olduğunu bilmekteydi. Cemaleddin Efendi Amasya, Erzincan, Sivas, Çorum, Ankara, Kayseri, Kırşehir gibi geniş bir sahaya yayılmış olan önemli sayıdaki Bektaşi Cemaati üzerinde söz sahibi idi. Onun desteğini almak büyük bir güce daha sahip olmak demekti.
-----------------
21 Aralık 1919 günü Mucur’a gelen misafirler Kurugöl’de karşılandılar. Yöneticilerin ve halkın yoğun ilgisi Paşayı çok mutlu etti. Mucur halkı da görüşmelerden büyük moral buldu. Mücadele azimleri arttı. Paşa Mucur’da iki gün kaldı. Halkla ve dernek yöneticileriyle bilgi alışverişinde bulundu.
23 Aralık 1919 günü M. Kemal Paşa yanında Dede Postu Vekili Niyazi Salih Baba ile Hacıbektaş’a geldi. Cemaleddin Efendi tarafından çok iyi karşılandı. Şeyhin konağında misafir olan Paşa, yapılan özel görüşmelerin ardından “canla başla size bağlıyız” sözünü aldı. Ve Cemaleddin Efendi milli mücadelenin ve M. Kemal Paşa’nın yanında olunacağına dair cemaatine bir tamim gönderdi.
Hacıbektaş’da isteği desteği alan Paşa 24 Aralık sabahı kasabadan ayrıldı. Soğuk ve yağmurlu bir akşamda Kırşehir atlıları tarafından Gölhisar’da karşılandı. Karşılayanlarla tanıştırıldı. Mutasarrıflık dairesinde bir süre dinlendikten sonra Gençlik Derneğine gitti.
M. Sıtkı Doğu’dan Derneğin nizamnamesini isteyen M. Kemal bazı cümlelerin altını çizdi. Ayağa kalkarak gençlere hislendirici hitabette bulundu. Kendine sunulan Derneğin hatıra defterine el yazısı ile “Kırşehir Gençlerinin vatanımızda gençliğin kıymetli bir enmuzeci olduklarını ispat edecek efkar-ı metine ve musibe ile mütehalli bulundukları kanaatiyle vaz-ı imza eyleriz.
24 Aralık 1919
Mustafa Kemal, Ahmet Rüstem, Hakkı Behiç, Mazhar Müfit, Hüseyin Rauf” diye yazıp imzalayarak iftihar vesikası olan bir hatırayı Kırşehir gençlerine bıraktı.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü Halil Gürbüz Efendi’den çeşitli konularda bilgi alan Paşa, halktan isteyenlerle ve gruplarla görüşerek, ülkenin durumunu ve yapılması gereken mücadele şekillerini anlattı. Çeşitli görüşmeler ve düzenlenen gösterilerden memnun oldu. Vatanın kurtarılacağına olan inançları kesinleşen Kırşehir halkı, artık kara günlerin son bulacağına dair birbirlerine müjde veriyorlardı. Mustafa Kemal ayağa kalkarak; “Sevgili Kırşehir halkı ve gençleri. Bizi çok hislendirdiniz. Her yerde halkın coşkun tezahürüyle karşılaştık. Milletin azm-ü imanının kuvvetli olduğuna inandık. Namık Kemal;
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara madererini” demişti. Ben Kemal’de öğünerek değil, milletimizin asalet ve kahramanlığına dayanarak söylüyorum: “Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini”.
Geceyi Güldiğen Mahallesi ırmak kenarında bulunan Sait Efendi’nin oğlu Mustafa Efendi’nin konağında geçiren Mustafa Kemal uğurlamak üzere toplanan kalabalığın yoğun tezahüratına cevaben; “Milletimizin yüksek kabiliyetini hüsnü istimal ederek bu yolda muvaffak olacağımızdan eminiz ve emin olabilirsiniz” diyerek veda etti. Ve 25 Aralık 1919 günü Ankara’ya gitmek üzere Kaman’a doğru hareket etti. Sofular Köyü’nde dinlendikten sonra hareket eden Paşa, Kaman atlılarının refakatinde Belediye Reisi Halil Gönç ve büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Geceyi Hacı Ali Bektaş Ağa’nın köydeki evinde geçiren M. Kemal 26 Aralık 1919 günü Kaman’dan coşkulu bir kalabalık tarafından Ankara’ya uğurlandı.
M. Kemal Paşa’ya söz veren, Hacıbektaş, Mucur, Kırşehir, Çiçekdağı ve Kamanlılar zor şartlar altında “Milli Süvari Müfrezesi”ni kurdular. Kendi imkanlarıyla silah ve cephane temin ederek Kurtuluş Savaşına katıldılar ve Atatürk’ün liderliğinde emperyalistlerin kuklası Yunanlıları ve diğer işgalcileri Yurttan atarak “Türk’ün aç, susuz ve yoksul yaşayabileceğini fakat vatansız ve hürriyetsiz yaşayamayacağını” dünyaya bir kez daha göstermişlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.