Önder Aksakal: “2-3 büyük şehir belediyesi DSP ile kazanılabilir”
DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, Millet İttifakı’nın geldiği aşamadan yerel seçimlerde uygulayacakları stratejiye kadar birçok konuda anadolugazete.com.tr’ye özel açıklamalarda bulundu.
Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin yapısında bir dağılma olduğunu belirten Aksakal, Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin bundan sonra bir araya gelmelerinin pek mümkün olmadığını ifade ederek Cumhur İttifakı’nda bir bütünlük olduğunu söyledi.
anadolugazete.com.tr Yazı İşleri Müdürü Adem Yavuz Irgatoğlu ve Muhabir Muhammed Ayber’in sorularını yanıtlayan DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, “Komplekslerimizden arınmış bir yapıyla masaya oturursak, ben inanıyorum ki CHP’nin elindeki 11 büyük şehir belediyesinin tamamını Cumhur İttifakı bileşenleri alabilir.” dedi.
“CUMHUR İTTİFAKI’NIN BÜTÜNLÜĞÜ MECLİS’TEKİ KARAR ALMADA TAM OLARAK TEZAHÜR ETMİYOR”
-Seçimlerden sonra Millet İttifakı’nda yaşanan ayrışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Millet İttifakı olarak tanımlanan partilerin yapısında bir dağılmanın varlığı kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Bunu başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere herkes deklere etti. Baştaki partiler onlardı zaten. Diğerleri de aldıklarından gayet memnunlar, onlar da kendilerini bir kenara çekip dağıldıklarını teyit ettiler. Bundan sonra bir araya gelebilme ihtimalleri var mıdır derseniz, ben pek olası görmüyorum. Ancak Cumhur İttifakı tarafında bir bütünlük görüntüsü var ise de Mecliste alınan kararlar noktasında tam olarak tezahür ettiğini söylemekte biraz zorlanacağımı ifade edebilirim. Yani bazı kararlar, bazı kanunların ittifak yapısı içerisindeki partilerin hepsinin onayıyla geçmediğini ya da onaylanmadığını görüyoruz. Bu ya yasal çalışmaları takip etme zafiyetinden kaynaklanıyor ya da bir sonraki seçim dönemine ilişkin taban tırtıklaması düşüncesinden kaynaklanıyor olabilir."
-CHP size ittifak teklifinde bulundu mu?
"Kılıçdaroğlu’nun bize hiçbir teklifi olmadı. Sadece bir nezaket ziyaretiydi, onlarla hiç siyaset konuşmadık. Deprem bölgesindeki yaşananları, görünenleri, neler gördüklerini, o gördüklerine karşı düşüncelerini, aile hayatlarındaki çoluk çocuk muhabbetini konuştular."
“CHP’NİN ELİNDEKİ 11 BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİNİ ALABİLİRİZ”
-Sayın Cumhurbaşkanı ile ittifak liderleri görüşmeler yaptı, o görüşmelerde ne konuşuldu?
"Görüşme, bir mutabakat anlamında seçim çevrelerine ilişkin değil, strateji üzerine bir görüşmeydi. Çünkü o tip bir toplantıda detayların konuşulması ihtimali zaten yok. Bizim Demokratik Sol Parti olarak 31 Mart 2024 seçimlerine ilişkin görüşümüz ve stratejimiz, mevcut ittifak yapısı içerisinde bulunan partiler, bireysel parti başarısına mı odaklanacak yoksa ittifakın başarısı üzerine mi odaklanarak bir seçim stratejisi ortaya konulacak? Biz bunu öğrenmek ve anlamak durumundaydık. Bunu masaya yatırdık. Benim gördüğüm kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı’mızın da bakış açısı ittifakın başarısına endekslenmiş bir stratejiyi hayata geçirmek. Eğer bu sağlanırsa çok ciddi bir değişikliğin ben 31 Mart’tan sonra gündeme geleceğini düşünüyorum. Çünkü kabul etmeliyiz ki bireysel olarak ya da münferit olarak partiler adına hiçbir seçim döneminde kazanılamayacak yerler, ittifak yapısı içerisinde oluşturulacak bazı stratejilerle kazanılabilir hale gelir. Bu konuda komplekslerimizden arınmış bir yapıyla masaya oturursak ben inanıyorum ki CHP’nin elindeki 11 büyük şehir belediyesinin tamamını Cumhur İttifakı bileşenleri alabilir."
“2-3 BÜYÜK ŞEHİR DSP ADAYLARIYLA KAZANILABİLİR”
-İttifak başarısı eğilimi söz konusu olursa burada DSP’nin belediye başkan adaylarının oranı ne olur?
"Onu ben oran olarak şimdiden söylemem çok doğru olmaz, çünkü bin 392 seçim çevresi var. Bunların hepsinin tek tek masaya yatırılıp bir sonucun ortaya çıkması lazım. Eğer bu strateji hayata geçerse öyle zannediyorum ki en rahat 2 ya da 3 büyükşehir DSP adaylarıyla kazanılabilir."
-Nereler bu iller?
"Muğla, İzmir, Eskişehir rahatlıkla kazanılabilir. Bunun dışında çokça ilçe var. Biz 2019 seçimlerinden 7 belediye kazanarak çıkmıştık, bunlardan 2 ilçe ve 3 belde istifa ederek başka partilere geçti. Bir ilçe bir belde olarak kaldı. Ama önümüzdeki yerel seçimlerde bu sayıyı katbekat aşacak şekilde bir sonuç yaratabileceğimizi düşünüyorum."
-Ankara ve İstanbul’da belediye başkanlarının çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
"Ben başarı tanımına sığacak bir çalışmanın birçok belediyede olmadığı düşüncesindeyim. Sadece ABB ve İBB değil, İzmir’de, Antalya’da, Muğla’da da yok. Oralarda günlük rutin işlerin takibinde, hatta o rutin işlerin bile sağlıklı takip edilemediği bir süreç yaşadık. Bunu o bölgelerde yaşayan insanlarımız da günlük yaşamlarında rahatlıkla hissedebiliyorlar. Mesela eğer sağlıklı bir çalışma yürütülmüş olsaydı, bu kadar sel felaketinden, baskınlardan bu kadar trafik sorunlarından bu kadar doğal afetlere karşı zafiyetlerden, yangınlardan etkilenmiş olmamalıydık."
“CHP SİYASİ PARTİ OLMA VASFINI YOK EDİYOR”
-Kemal Kılıçdaroğlu’nun diğer partilerin il ve ilçe başkanlarıyla ‘gizli’ görüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Yöntem doğru bir yöntem değil, yani ben bunu geçtiğimiz seçim döneminde şöyle tarif etmiştim: Elin dirgeniyle harmana girmek diye bir tabir vardır. Yani siyasi partiler, kendi ilkeleri ve kendi politikaları doğrultusunda toplumla buluşmayı öncelemelidir esasen. Yani siyasetin niteliğinden uzaklaştırıp niceliğe döndürürseniz, bu bahsettiğiniz konuları tartışır hale geliriz. Şimdi CHP artık bir siyasi parti olma vasfını her geçen gün daha da yok ederek devam ediyor. Yani kendilerini yüz yıllık parti olarak tanımlıyorlar ama CHP, 1992 yılında kurulmuş bir parti. Yani bizim bildiğimiz, Atatürk’ün kuruduğu CHP değil. Onu Kenan Evren 1980’de kapattı zaten. Daha sonra kurulan parti, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin politikalarıyla değil, Avrupa sosyal demokrasisinin kriterlerini kendisine ilke edinerek kuruldu ve o yolda devam ediyor. Dikkat derseniz sosyal demokratlık kavramı CHP’lilerin diline pelesenk olmuştur. Oysa Atatürk, Türkiye’de sosyal demokrat partinin kurulmasına bile izin vermemiştir. Çünkü sosyal demokrasi demek üzerine solculuk elbisesi giydirilmiş kapitalist politikaların temsilciliği demektir. Atatürk bunu çok iyi gördüğü için ulusal kurtuluş savaşının sonuçlarına olumsuz etkileri olduğunu gördüğü için sosyal demokrat partiyi yasaklamıştır. Ama maalesef küresel emperyalizmin güdümünde olan bu tip yapılar, demokrasiyi sadece bir kesime ait kavrammış gibi dayatarak bunu içselleştirmeye çalıştılar. Kendi içlerinde bir bütün olamadıklarını, bu ayrılma dönemlerinde bu değişim süreçleri döneminde bütün toplum şahit oldu."
“CUMHUR İTTİFAKI DİRAYETLİ DURUŞ SERGİLEDİ, BİZ TÜRKİYE TARAFINDA YER ALDIK”
"2023 seçimlerine ilişkin bir ittifak süreci yaşandı. Son gününe, son anına kadar herkes birbiriyle sarmaş dolaş, can ciğer kuzu sarması halindeydi. Her biri, gözyaşları içerisinde birbirlerini desteklerken, seçimin ardından sonuçlar ortaya çıkınca hepsi birbirini tukaka ilan etti. Hiç kimsenin bir şeyden haberi olmadığı ortaya çıktı. Şimdi bir siyasi parti düşünün ki yöneticilerinin birbirinden haberi yok, alınan kararlarda hiçbirisinin katkısı yok. Böyle bir siyasi partinin ülkeyi yönetme iddiası ne kadar gerçekçi olur onu toplumun taktirine bırakmak lazım. O anlamda Cumhur İttifakı hakikaten dirayetli bir duruş sergilemiştir ve Cumhur İttifakı’nı bir arada tutan ortak payda bu ülkenin vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu tam bağımsızlık ilkesi üzerine kurgulanmıştır. Dikkat derseniz Cumhur İttifakı yapısı içerisinde ekonomi politikaları konusunda bir tartışma ön plana çıkmamıştır ya da bir birliktelik anlayışı ön plana çıkmamıştır. DSP’nin ekonomi politikalarıyla AK Parti’nin ekonomi politikaları birbiriyle uyuşmayabilir ama günümüzdeki sıkıntı bu ülke üzerine uygulanan, düşünülen stratejilerdir. Buna karşı durmamız gerekiyordu ve el birliğiyle dedik ki ‘ABD mi Türkiye mi? Terör mü Türkiye mi?’ Biz Türkiye tarafında yer aldık, devlet tarafında yer aldık. Bugün parlamentoda ekonomi politikaları ve sosyal politikalara ilişkin hükümetin bizim politikalarımıza uymayan önermeleri olursa biz bunlara çok rahatlıkla da hayır diyebiliriz."
-CHP’nin tezkereye hayır dediği bir süreci yaşadık. Bu tavrı nasıl yorumluyorsunuz?
"Bunu doğru değerlendirmiyorum. Şimdi bu tamamen egzecare edildi. ‘Yabancı asker gelecek’ kavramı, topraklarımıza yabancı askerler gelip burada konuşlanacak içeriğinde olan bir tanım değil. Bu teskereler ilk çıktığı andan itibaren noktası virgülüne her şeyiyle aynı şekilde geliyor, Mecliste onaylanıp geçiyor. Geçmişte birçok tezkereye CHP evet demiş. Buradaki yabancı asker tanımının şu şekilde algılanması gerekiyor, iyi niyetli bakıyorsanız eğer:
Devletler başka devletlerle ekonomik işbirliği anlaşmaları yaptığı gibi askeri işbirliği anlaşmaları da yapabilirler. Bu anlaşmalar içerisinde askeri işbirliği anlaşması sadece birbirine silah, mühimmat satmak değildir ki. Birbirlerinin rejimini ve toprak bütünlüğünü korumak yönünde de destek arayışları vardır. Şimdi düşünün bölgemize bir saldırı olduğunda önce kimlerle bizim anlaşmamız gerekir? Kapı komşularımızla değil mi ya da bize yardım edebilecek pozisyonda bulunan devletlerle. Sana bir saldırı olursa ben devlet olarak senin yanında askerimle yer alacağım. Biz bunu Azerbaycan’da, Kıbrıs’ta, Suriye’de, Irak’ta, Karabağ’da, Bosna’da yaşadık. Bununda bir adım ötesinde Türkiye, Birleşmiş Milletlerin ve NATO’nun üyesidir. Diyelim ki bizim başımıza bir iş geldiği zaman NATO askeri nasıl gelecek buraya? Yabancı asker değil mi yani. NATO’ya bağlı Alman askeri gelecek ya da Fransız askeri gelecek, Amerikan askeri gelecek. Dolayısıyla bunu böyle egzacere etmemek lazım. Hedef belli, amaç belli. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi sınırlarını korumak ve sınırları ötesinde bir terör devleti kurulmasına engel olmak durumundadır. Bu dış politikasının temelini oluşturur. Dolayısıyla bununla ilgili alınacak her türlü karar Meclisten topyekûn şekilde güçlü bir karar olarak çıkmasını bekleriz ama maalesef CHP ve PKK’nın siyasi kanadı bunu her zaman bozmaya çalışmışlardır."
DSP, 65 YAŞ İÇİN MECLİSE YASA TEKLİFİ GETİRECEK
-Kamuoyundaki dezavantajlı grupların taleplerini sık sık dile getiriyorsunuz. DSP’nin bundan sonraki gündeminde hangi konular yer alacak?
"Şimdi toplumun tümünü ilgilendiren ana sorunlar üzerine biz daha çok yoğunlaşıyoruz. Bahsettiğiniz hususlar, kesimler itibariyle bir sıkıntıları içeriyorsa bu sıkıntıların çözüm yönündeki muhatabı sadece biz olmuyoruz, diğer partiler de aynı şekilde o STK’lar tarafından ziyaret ediliyor, sorunlar aktarılıyor. Öğretmenlerin atanma sorunu olsun, mülakat sorunu olsun, çırak ve staj mağdurları sorunu olsun, EYT’lilerin bir gün önce sigortalı olanla bir gün sonra sigortalı olan arasında 17 yıl fark oluşması kavramı gibi birçok sorun var. Bu önümüzdeki günlerde özellikle bu toplu taşıma araçlarında 65 ve üzeri yaştaki yurttaşlarımızın bedelsiz ya da ücretsiz ulaşım hakkı üzerine bir çalışmamız olacak. Uygulama itibariyle bu durum hakikaten sosyal bir içerik taşıyordu fakat pratikte bu dejenere edildi. Bu konuda tabii ki toplu taşıma araçlarında hizmet veren özel sektör kesimi bundan muzdarip olmaya başladı.
DSP Genel Başkanı Önder Aksakal: Hamas'ı terör örgütü görmek doğru değil
Ankara için söyleyecek olursak öyle insanlarımız var ki sadece gezmek için Şereflikoçhisar’dan Polatlı’ya gezmeye geliyor. Verilen hakkı kötüye kullanma ya da amacı dışında kullanma gibi bir alışkanlık çoğalmaya başladı. Bunun bir sisteme oturtulması lazım. Sonuçta o arabaların sahipleri o şirketler de yakıt yakıyorlar, personel kullanıyorlar, ekipman alıyorlar, araçlarının yenilenmesi konusunda masraf yapıyorlar. Para kazanamadıktan sonra bunları yapabilme imkânları var mı? Bunu önümüzdeki günlerde biz bir yasa teklifi olarak Meclise getireceğiz. Karşılık bulabilir miyiz bulamaz mıyız bilemiyorum. Çünkü belirli sayıda bir güç oluşması gerekiyor orada.
Öncelikle şu 65 yaş hadisesini biraz daha yukarı çıkarmak lazım diye düşünüyorum. Artık 65 yaş toplumun standart yaşı haline geldi, herkes genç, dinç, sağlıklı bir şekilde ama 65 ve üzerinde o insanların da toplu taşıma araçlarını meşgul etmeleri veya işgal etmeleri bedelsiz olarak çok hakkaniyetli değil diye düşünüyorum. Bu yaş sınırını yukarı çekmek lazım ve seyahat kısıtlaması da getirmek lazım. Yani sınırsız değil de ayda 30 defa 50 defa gibi bir sınır koyulmalı ki herkes bir yere gideceği zaman kendini planlayarak gitsin. Yani zevk için, gezmek için bu hakkı kullanmaktan vazgeçirmek gerekiyor."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.