Şehirde bezenmek ve benzeşmek
Bu iki kavram yaşadığınız yere, bir müddet sonra benzemek zorunda kalacağımızın işaretini veriyor. Hani “kır atın yanında duran ya huyundan ya da...
Bu iki kavram yaşadığınız yere, bir müddet sonra benzemek zorunda kalacağımızın işaretini veriyor. Hani “kır atın yanında duran ya huyundan ya da suyundan veya üzüm üzüme baka baka kararır” diye güzel sözlerimiz var. Bir şehre ilk gittiğiniz yıllarda etrafa bakıp bazen ”buraya vahşiler mi gelmiş, gelip tahrip etmişler de haberimiz mi yok, yoksa bir vahşiler diyarına mı geldim” dediğiniz olur. Çünkü otobüs durağındaki oturaklarda, parklardaki banklara kadar ya kesilmiş veya çizilmiş veyahut da kırılmış. En çok rastlanan yazı yazmayı saymıyoruz. Hani burada yaşayanlar medeni olurdu. Hani şehir medeniyet merkeziydi? Hani şehrin diğer ismi “Medine” idi. Yollarda kağıt, çöp, poşet, sigara izmariti vs. ne kadar kötü görüntüye sebep olan nesne varsa mevcut. “Bunlar ne medeniyetsiz adamlarmış” diye hayıflanırken yaşadığınız apartmanın kapısından daha ilk basamakları tırmanırken karşınıza tükürük ve sigara izmariti çıkar. Asansöre binmekte imtina edersiniz. Bakımsız ve her an arızaya mahkum gibi düşünürken zaten bindiğinize de pişman edecek manzarayla karşılaşırsınız. İçerisi sigara dumanıyla dolmuş, slogan yazılan bir alan haline gelmiştir. Katınızda duran asansörden kendinizi dışarıya atınca da yine olumsuzluk karşınıza dikilmiştir. Karşı komşunun çoluk-çocuk ayakkabıları kapı önündedir. Yürümeye basmaya yer bulamazsınız. Daha apartmana girerken kapı önünde toplanan mahalle kadınlarının dedikodu malzemesi bulmakta zorlandıkları bir zamanda sizin gelişiniz bolca malzeme olurken sizin geçmeye imkan bulamayacak kadar kalabalık arasında geçer gidersiniz. İşte bunca olumsuzluğu bir zamanlar tenkit edip huzursuz olduğunuz bu duruma zamanla alışırsınız. Alışmak sevmek değildir. Katlanmaktır belki. Gönüllü katlanmak. Sabretmek de biraz mecburiyet olsa da katlanmak da mahkumiyet vardır. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin. Ne zor bir katlanmak. Deve gütmek kadar zor işe katlanmak kadar acı veren bir hal olmasa gerek. Siz de o ahvale ayak uydurmaya başlarsınız. Veya ilk prensipte sabit iseniz çeker gidersiniz bu medeniyetsizler diyarından. Ama o da ne başka mahalle, başka apartman da aynı manzarayla görüntüdedir. Aynı mahalledeki kaldırımlar, banklar, otobüs durakları da aynı akıbete uğramıştır. Çaresiz “demek şehrin medeniyeti buymuş veya burada medeniyet bu kadarmış” deyip sineye çekersiniz. İşte bir zamanlar sıkıldığınız bıktığınız bu vaziyet artık size normal gelmeye başlar vaka-i adiyeden olmaya başlar. Ya sabır çekip katlanmaya devam edersiniz. Ancak siz eski siz değilsiniz artık olumsuzluktan kendisi olumsuz olmuş, olan yanlışlara sessiz kalmak durumunda kalınmış, velhasıl eski varlığınız eskide kalmış siz yeni sizsiniz. Olumsuzluklarıyla başladık benzemeye ama müspetleri hiç mi yok. Elbette var. Evinizde ne kadar temiz ne kadar titiz iseniz bu dışarıya da yansır. Çünkü evde temizlik alışkanlığı olmayan adama dışarıya çıkınca “temiz ol” diye hatırlatan bir süflör de yoktur. İçi boşalan sigara paketini çöp kutusuna atmak yerine top gibi tekmeleyerek görünmez bir yere fırlatan fırlama adamın evinde de kül tablası kullanmadığını, içtiği sigaranın külünü etrafa saçtığını hatırlayabilirsiniz. Siz bu yaşta böyle başıbozuk olursanız çocuklarınızın tertipli düzenli, ortak kullanım alanlarına zarar vermeyen, toplumsal hayatın gerekleri olan başkasının hak sınırına tecavüz etmemelisin ki senin hak meydanın da daralmasın. Sonsuz ve sınırsız zannettiğin o meydanı kendi elinle daraltmaktasın farkında olamadan. Aile ortak sevgi evidir. Buradaki dayanışmanın temeli sevgiye dayanır. Çocuk sevgisi, ana-baba sevgisi ve sırlarını saklayan mesken sevgisi… Ailede sevgisiz hoyrat, başına buyruk, kendi bildiğince kafasına göre takılan çocuk dışarıya çıkınca da aynı şeyleri daha arsız daha ahlaksız ve daha hak-hukuk tanımadan işlemeye devam eder. Ama aileden sevgi dolu saygılı bir insan olarak yetişmişse yapacağı bir olumsuzlukta evi ailesi aklına gelir ve ”bu iş ne bana ne aileme yakışır” der vaz geçer. Bu sebeple ailede çocuğu sevgi dolu yetiştirmek gerekir. Evimiz huzur bulma, rahat etme, emniyette olma merkezidir. Dışarıda mücadele ettiğiniz bazen başa çıkamadığınız durumlardan evde her şeyin gönlünüze göre olduğu, hiçbir tehlikenin rahatsız etmediği bir ortama geldiniz. Bazı hareketlerin sınırı aştığı sıra dışılığa vardığı da olur. Ancak ana-baba veya evlat olma hatırına buna göz yumulur. Burası adeta “güvenli bölgedir” yaşayana. Ancak güvenli bölgeyi yozlaştırmamak gerekir. Adam çocuğunu İstanbul’a sınava götürüyor. Konuşmak, geçilen yerler hakkında bilgi vermek yerine gazetesini almış okuyor. Otobüs Bolu geliyor. Çocuk tabeladan okuyor ki burası Bolu. “Baba burası Bolu mu” diyor babası da gazeteden başını kaldırmadan” evet oğlum burası Bolu” diyor. Aynı şeyler Sakarya ve Kocaeli vilayetlerinde de devam ediyor. Boğaz köprüsüne gelince yine soruyor çocuk” baba burası Boğaz köprüsü mü” diyor. Baba da gazeteyi bırakıp, “evet evladım burası Boğaz köprüsü, bak sana yol boyu geçtiğimiz yerleri ne güzel anlattım” der. İşte böyle anlatırsanız çocuk da öyle etkilenir sahipsiz kalır. Kimi örnek alacak bu çocuk? Bunca savaş ve sürgünün yaşandığı zamanımızda ve coğrafyamızda elbette medeniyetsizlik örnekleri de çok. İyi ya da kötü bir düzeni olan Suriyeli çocuk burada ev yok aile ortamı yok, yiyecek giyecek etrafa baktıkça içini karatıyor. Bu çocuktan orada sahip olduğu alışkanlıkları da yok olmuş bir canavar meydana gelmişse nasıl bir sevgisiz ortamda büyümüş ise bundan toplumsal huzuru beklemek elbette abesle iştigal olur. Anne ve babanın sonsuz sevgi aşıladığı çocuk dışarıda da önce kendisinin değil arkadaşının isteklerini ve çıkarını öncelik vererek saygı göstereceği için aralarında bir sevgi halesi oluşur Ya çocuğunu dilendiren akşama şu kadar parayla gelmezsen sonun harap” diyen babanın yanında yetişen de ya kap kaççı olur veya katil. Sınıfında yanında oturan arkadaşını eksiklerini alay konusu yapan adam ileride başkaları da aynı durumun kendi başına geleceğini tahin edemez. Ya da onun eksiliğini yüreğinde hisseden çocuk, aileden de “kimsenin eksiği ile mutlu olma, o eksiği tamam etmekle meşgul ol” prensibiyle yetişmişse ona bambaşka bir nazarla bakar. Sevgiye bakan bir gözün, sevgiyle tebessüm eden bir yüzün, sevgi kelimeleriyle donatılmış bir sözün karşısındakinde nasıl bir tesir bırakacağını hesap etmek elbette mümkündür. Bunu tersi olan soğuk, asık suratlı, buzdolabı gibi duran mahkeme duvarı gibi suratı olan itici nefret ettirici bir adamın vereceği de onun yetiştireceği çocuğun da topluma faydasının olmayacağı muhakkaktır. Aile bağları kuvvetli olan, birbirilerini seven ailelerden ancak sevgi dolu başarılı birbirini destekleyen insanlar yetişti. Terör örgütüne katılan bir kızın teslim olduktan sona söyledikleri de gösteriyor ki aileye küsen, aileden gerekli sevgiyi görmeyen çocuk yanlışa batağa gitmektedir. Sonunda pişman olsa da baştaki yanlışlarından dolayı bütün benliği ile ana babayı kucaklayamamaktadır. Ailesini seven, kardeşini ana babasını seven devletini sever milletini sever insanını sever. Olumsuzlukların kaynağı sevgisizliktir. Çorak bir toprakta ne biter ki. Dikenlerin yerine gül bahçesi yapmak için önce sevgi çemberiyle gençlerimizi kuşatmak, bezemek ve topluma sevgi numunesi insan hediye etmek gerekir. Bizim kültürümüzde bireyin mutluluğunun yanında daha önemlisi toplumun saadetidir. Dua ederken, ”önce başkalarına sonra bana” diye dua ederiz. Biliriz ki bizim mutluluğumuz etrafımızdakilerin mutluluğu ile muhkemleştirilmezse bir müddet sonra o olumsuzluk bizi de rahatsız edecektir. Hem bizim toplumumuz egoist, bencil çıkarcı menfaatperest değildir. Fedakardır. vermeyi sever. “Veren el alan elden üstündür “çünkü. Yaratılmışların hepsini hoş görürüz. Canlılar arasında ayırım yapmadan, maddenin de insanın faydasına ve kullanımına tahsis edildiğini bilerek bizim dışımızda bile olsa değer vererek karşılarız. Çünkü aksi olursa toplumsal dengeler bozulur. Bu da yaratılmışların en şereflisi olan insanın huzurunu bozar. Toplumu sevme, insanlara sevgi diliyle yaklaşma, tatlı dilli olma, yılanı deliğinden çıkaran güleç yüzlü sevgi dilli olmak tavsiye edilmelidir. Sevmek sevginin kurallarına uymak, sevdiğinin kurallarına saygıdır. Toplumu sevdiğini söyleyip aksine toplumu dikkate almayarak başına buyruk hareketler hem var dengeyi bozar hem de sevgisiz bir topluma doğru yol almamıza sebep olur. Özellikle devlet adamları, siyaset adamları bu nefret dilini birbirine hakarete varan kaba üslubu bırakarak toplumsal dengelerin bozulmasına izin vermemelidirler. Şehirlerimizin yapı, mimari yönünden aynı plan ve aynı üslupla yapılması şehirlerin benzeşmesi değil kopya şehirler birbirinin müsveddesi şehir ortaya çıkarıyor. Kendine has özellikleri olan bölgesel farklılıkları olan şehirler o şehre has sokak ve cadde tasarımlarıyla her ne kadar kopyalama merkezinden çıkmış gibi görünse de bazı nüansların bulunduğu şehirler gelecekte takdir ve teşekkürle anılacaktır. Urfa’nın Eyyubiye semtine yaptığınız bloklar ile Karabük’ün Eflani’sine yapacağınız bloklar aynı olmamalıdır. Hem çevre peyzaj açısından hem de uyum açısından farklılıkları olmalıdır. Çünkü mekan farklı, iklim başka, insan bambaşka, sosyal değerler değişiktir. Bunları dikkate almazsanız bu yapılanların bir hizmet olmaktan çıkıp bir hezimete dönüştüğüne şahit olursunuz. Bu arada unutulmamalıdır ki şehir planlamacıları, mimarlar, sosyal konularda çalışanların da sevgi toplumu yaratmaya uygun olmaları gerekir. Bilim den önce sevgi toplumu sonra bilim toplumu ve neticede mutlu huzurlu müreffeh toplum. . Hedef bu olmalıdır. Kendi içinde tuhaf duyguları olan adama mutlu şehirler huzurlu mekanlar planlaması yaptıramazsınız. Dışa vurma yoluyla bir zaman sonra o da içi gibi olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.