"Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunudur"
Milli Düşünce Merkezi’nin (MDM), “2018 Yılı Hizmet Armağanları”nın dağıtım töreni gerçekleştirildi. Törende konuşan MDM Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu, “Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunudur” dedi.
Milli Düşünce Merkezi’nin (MDM), “2018 Yılı Hizmet Armağanları”nın dağıtım töreni gerçekleştirildi. Törende konuşan MDM Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu, “Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunudur” dedi.
Türk Tarih Kurumu Konferans Salonu’nda düzenlenen tören, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile Türk Milleti’ne hizmet edenler için 1 dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Daha sonra açılış konuşması yapan MDM Genel Başkanı Somuncuoğlu, MDM’nin 11 yıl önce kurulduğunu ve bu süre içinde, Türkiye’nin temel meselelerinde düzenledikleri ve “bilgi şöleni” adını verdikleri 441 konferans düzenlediklerini söyledi. Somuncuoğlu, bu çalışmaları sırasında partiler arası çekişmelere, iç siyasete bulaşmadıklarını belirterek, “Milli egemenliğimiz, vatanın bütünlüğü, devletin bağımsızlığı ve milletin birliği alanında çalışıyoruz” diye konuştu. Somuncuoğlu şunları söyledi, “Bugün ülke varlıklarımız tehdit altındadır, hatta tehlikeye dönüşmüş durumdadır. En büyük sıkıntımız; Türkiye’nin içinde ve dışında kan döken bölücü terör örgütüdür. 2002’de bu terör tamamen bitirilmiştir, fakat göreve gelen hükümet tarafından müzakereler yoluyla muhatap alınması, maalesef bugünlere gelinmesine yol açmıştır.”
Somuncuoğlu, Kıbrıs müzakereleriyle ilgili yeniden bir hazırlık yapıldığına işaret ederek, “Kıbrıs, sırat köprüsünden geçiyor. Eğer Türkiye üzerinde ciddiyetle durmazsa, Kıbrıs’ın kaybedilmesi mümkün olabilir. Hazırlıklara baktığımız zaman, Rumlar, yine garanti ve ittifak anlaşmalarını, müzakere maddesi yapmak istiyor. Buna karşı tedbir almamız lazım” diye konuştu.
Ege meselesinde, hükümette derin bir sessizlik olduğuna işaret eden Somuncuoğlu, Rum Ortodoks Kilisesi’nin de Lozan Antlaşması’na rağmen fiilen ekümenik olduğunu ve devlet gibi kendi kendini yönettiğini söyledi. Somuncuoğlu, “Bizimkiler kabul etmedik diyor ama Patrik Bartalomeos, gittiği her yerde devlet başkanı gibi karşılanıyor, temsilcilikleri, dışarıda büyükelçilik muamelesi görüyor. Patrikhane gözlerden uzak tutulmuştur ve İstanbul’un Yunanistan’la birleştirilmesinin temel kurumudur” dedi.
Batı Trakya’da ise Türklerin ibadet özgürlüğü bulunmadığını, camilerin kapatıldığını, cenazelerini 200 km ötedeki mezarlıklara gömdüklerini anlatan Sadi Somuncuoğlu, “Buralarda bir şeyler oluyor. Bunu sessizlikle karşılamak, buna iştirak demektir” dedi. Somuncuoğlu, Suriye’den gelen sığınmacılarla ilgili olarak da şöyle konuştu:
“Ülkemizdeki sığınmacıların sayısı 5 milyonu geçti. Hükümet, nedense egemenliğimiz ve millet bütünlüğümüzü ilgilendiren konuları sır gibi saklıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı, Suriye sınırlarındaki Türkiye topraklarında Arap devleti kuruluyor diye rapor hazırladı. Ama derin bir sessizlik var bu konuda. CHP de üstünü örttü, susuyor. Neden saklanıyor?
Suriyeli sığınmacılar, Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunudur. Ekonomide, sosyal hayatta, eğitimde, kültürel hayatta, güvenlikte, her alanda... Ama anlaşılmaz bir sessizlik var hükümet yetkililerinde.”
ELEKDAĞ VE ORTAYLI’YA, “ATATÜRK/TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ” ARMAĞANI
Törende daha sonra armağanların takdimine geçildi. MDM Başkanı Somuncuoğlu, “Atatürk/Türk Milliyetçiliği Şeref Armağanı için sahneye davet edilen Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a, Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ile Ziyat Akkoyunlu’nun Türkçeye çevirdiği ve “3 bin yıllık Türk medeniyetinin şaheseri” olarak nitelendirdiği, Kaşgarlı Mahmud’un Divanu Lugati’t-Türk eseri ile Atatürk’ün, Milli Mücadele’nin sonunda çekilmiş çerçeveli fotoğrafını takdim etti.
Somuncuoğlu, “Sayın Elekdağ, bir büyük devlet adamıdır. Yüksek fedakarlığın sembolü bir insandır. Bu eseri kendisine takdim etmek, benim için de şereftir” diye konuştu.
“Atatürk/Türk milliyetçiliği şeref unvanını almaktan büyük guru duyuyorum” diyen Elekdağ, konuşmasında şunları söyledi, “Atatürk milliyetçiliği, aklın ve bilimin rehberliğinde ilerleme, çağdaşlaşma ve aydınlanma; Türkiye’nin, dünyadaki en ileri uygar demokratik devletler safında yer alması hedefine odaklanmasıdır; vatan ve millet sevgisinin, toplumca kutsal değerler olarak benimsenmesidir. Atatürk milliyetçiliğinin belkemiği laikliktir. Laikliğin en önemli fonksiyonlarından biri de dinin siyaseti esir almasını önlemesidir. Çünkü dinin siyaseti esir aldığı hiçbir ülke, ortaçağ karanlığından kurtulamamış, istikrar ve refaha kavuşamamıştır. Din ve mezhep temelli yönetim zihniyeti, bilimi boğar, siyaseti de esir alarak ülkeyi ayrıştırır. Toplumsal çatışmalara, mezhep çatışmalarına yol açar. Mısır bu gerçeğin en çarpıcı örneğidir.”
Türkiye’nin, dünya milletleri arasında çok özgün bir niteliğe ve konuma sahip olduğunu belirten Elekdağ, “AKP iktidarından önce Türkiye, İslami değerler ile çok partili demokrasiyi, çağdaşlığı ve laik bir devlet yönetimini bağdaştırmakta başarılı olunabileceğini kanıtlamış, dünyada yegane ülkeydi. AKP iktidarının, 16 yıldır orasını burasını kurcalayıp tahrip etme çabalarına rağmen bu sistemin temelleri sağlamdır ve ana sütunları hala ayakta durmaktadır. Bu dayanıklılığının nedeni, mucizevi Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde, laikliğin ve Atatürk’ün Medeni Kanun ile evrensel hukuk sisteminin bulunmasıdır” diye konuştu.
PROF. ORTAYLI: “KIBRIS VE DOĞU TÜRKİSTAN, 2 BÜYÜK PROBLEM”
Atatürk/Türk Milliyetçiliği Armağanı için seçilen, ancak ödülünü almaya son anda gelemeyen Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi, Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı adına ödülü, İbrahim Metin, Prof. Dr. İskender Öksüz’ün elinden aldı. Ortaylı, törene gönderdiği mesajda, “MDM’nin ödülü için şükranlarımı sunuyorum” dedi. Türkiye’nin, Kıbrıs ve Doğu Türkistan olmak üzere 2 büyük problemi bulunduğuna dikkat çeken Ortaylı, ”Bu iki konuda hazırlıklı olmalıyız. Gelecek günlerde bu konularda konuşmak üzere sizinle birlikte olmayı umuyorum” dedi.
“ZİYA GÖKALP BİLİM ARMAĞANI”, PROF. FIĞLALI VE ERKAL’E
MDM tarafından Ziya Gökalp Bilim Armağanı verilen, ancak eşinin rahatsızlığı nedeniyle törene katılamayan Akademisyen ve Eğitimci Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı adına ödülü, Prof. Dr. Hasan Onat, Prof. Dr. Sacit Turanlı’nın elinden aldı. Aynı ödülü Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un takdim ettiği, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal de günümüzde sosyolojinin, Türkiye için son derece önemli bir bilim dalı haline geldiğini belirterek, “Türkiye’yi tanıyan aydınlar yetiştirmek zorundayız. Yurt dışındaki öğrencilerimiz, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili Türkiye’nin tezlerini içeren bilgiler istiyorlar. ‘Atatürk’ü buralarda Ermeni soykırımı yapan bir insan olarak tanıtıyorlar. Bize yayın gönderir misiniz?’ diyorlar. Oysa bunlar, örgün eğitimde bunları öğrenebilselerdi, bu tezlerin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyabilirlerdi. O nedenle bu bilim dalının son derece önemli olduğunu vurgulamak istiyorum” şeklinde konuştu.
FEYZİOĞLU’NA, “İSMAİL GASPIRALI, TÜRK DÜNYASINA HİZMET ARMAĞANI”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da “İsmail Gaspıralı, Türk Dünyasına Hizmet Armağanı” ödülünü, Prof. Dr. Nesip Nesipli’den aldı. “Gaspıralı ödülünü almak ve sizden almak, benim için büyük onurdur” diye sözlerine başlayan Prof. Dr. Feyzioğlu, Türk dünyasına ne kadar hizmet ettik bilmiyorum ama etme gayesiyle yaşadığımız kuşkusuz. Bu çerçevede Türk dünyasına en büyük hizmetleri veren kurumların başında gelen MDM’ye hizmet edebiliyorsak, ne mutlu bize” dedi.
Türkiye’nin zor dönemden geçtiğini vurgulayan Feyzioğlu, şunları söyledi, “Türk Milleti’nin bu dönemde kutup yıldızına, pusulalara ihtiyacı var. Bu zorluk nereden geliyor? Milletimizin üstünde senaryolar oynandığı kuşkusuz. Bu senaryolar, 3 büyük hedefe yöneliktir. Birincisi Büyük Ermenistan’dır. Türk Milleti, Ermeniler karşısında boynu büyük, mahcup hale getirilmek istenmektedir. Anadolu’da ve Azerbaycan’da büyük katliamlara uğramış, zulüm görmüş bizler olduğumuz halde, Ermenilerin, bizim elimizle büyük zulme uğratıldığı yalanı sadece dünyada değil, bizim gençlerimizin zihinlerinde de yaratılmak istenmektedir. Bu yüzden de ‘Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz mahcubuz, hepimiz pişmanız dedirtilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin utanacak, boynunu bükecek yanlışı yoktur. Türk Milleti, dünyanın gördüğü en asil ve hasletleri en yüksek millettir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Türk Milleti’ni küçük görmeye kimsenin hakkı yoktur, haddi değildir. Türk Milleti eğitimsiz bırakılmış olabilir, bunun sorumluluğunu milletin kendinde değil, pusulasız bırakanlarda aramak doğru değil midir?. Bu milletin gönül gözü açıktır. Bu milletin velileri, pirleri, ataları ve Mustafa Kemal Atatürk’ü vardır. Böyle bir milletin cahil olması mümkün değildir. Asıl bu millete cahil diyen, cahil ve hadsizdir.”
Emperyalistlerin 2. hedefinin, Türkiye’nin Kıbrıs’ı peşkeş çekmesi olduğuna işaret eden Feyzioğlu, “Türkiye’nin, Kıbrıs’ı, ‘ver kurtul’ diye elden çıkarmasıyla, emperyalistlerin ikinci rüyası gerçek olacaktır. Kıbrıs’ta 2 millet yaşarken, bu milletten sadece Türk Milleti’ne, sen Türk değilsin, Kıbrıslı’sın dedirtilmek istenmektedir. Çünkü bir devlet, bir ülke, millet unsurundan mahrum edilirse, ayakta kalma imkanı yoktur” diye konuştu.
Metin Feyzioğlu, emperyal senaryoların 3. hedefinin, Türkiye’nin güneyinde, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak olduğunu kaydederek, bu devletin, terör örgütü PKK eliyle kurdurulacağını ve emperyal devletlerin maşası haline getirileceğini söyledi. Bugünkü durumun, 1. Dünya Savaşı öncesinde 2 büyük emperyal güç olan İngiliz ve Rusların anlaştığı döneme fevkalade benzediğine dikkati çeken Feyzioğlu, “Maalesef bu projede de hem ABD, hem Rusya ittifak içindedir ve PKK’yi Türkiye’ye tercih ettikleri görülmektedir” dedi.
Emperyalistlerin, bu 3 hedefe ulaşmak için ilk adım olarak TSK’yı ele geçirmeyi hedeflediklerini ifade eden Feyzioğlu, şöyle devam etti, “Çünkü hiçbir devlete, silahlı kuvvetleri ele geçirilmeden diz çöktürülemezdi. Ancak ordunun ele geçirilmesi için TSK’ya sızmak yetmiyordu, yargının da ele geçirilmesi gerekiyordu. Yargıya batırılan diken, milletin her hücresine nüfuz edecek zehri, zerk edecekti. Bu sebeple F tipi suç örgütünün büyük operasyonu, yargı üzerinde yapıldı ve yargı eliyle TSK, Dışişleri, emniyet, istihbarat güçleri ve milli eğitimimiz ele geçirildi.
Başka bir cephede de ağırlıklı olarak sosyologların, hukukçuların, bilim insanlarının milleti yanıltması zorunluydu. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel felsefesi, kuruluş temelleri kötülenmeli, bu bina temelden sarsılmalıydı. Oysa hiçbir bina temelleri yıkılarak güçlendirilemez, yükseltilemez. Temellere saldırı, ‘Yeni Türkiye’ jargonuyla yapıldı. Elbette emperyal güçlerin en büyük yardımcısı, işgal altındaki İstanbul’un aydın müsveddelerinin bugünkü yansımalarıydı. 15-20 yıl önce adını bile duymadığınız sözde gazeteciler, sosyologlar, gazeteciler, büyük sermaye ve basın gücüyle parlatıldı. Yeni, yeni diye Türkiye’nin temellerine hücum edildi. Bu hücum sonunda halk, TSK’nın ele geçirme operasyonuna seyirci yapılacaktı, halk alıştırılacaktı. Ama emperyal güçlerin hiç ummadıkları, planlarını bozacak bir şey oldu. Büyük Türk Milleti, büyük Atatürk’ü yeniden keşfetti. Atatürk, yasaklandıkça yeniden doğdu. İşte bu, yepyeni bir silkinişin müjdecisiydi.
Türk Milleti’nin çıkış yolu; milli devlet, milli ekonomi, milli sanayi, milli eğitim, milli dış politikadır. Bütün bunlar için Türk Milleti’nin çıkış yolu, Atatürk’ün tanımladığı şekliyle Türk milliyetçiliğidir. Türk Milleti kuşkusuz başaracaktır. Çünkü Türk Milleti’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ü vardır, muhteşem bir tarihi vardır. Türk Milleti, başarmaya her zaman mahkumdur. Çünkü Türk Milleti’nin, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” diyen evlatları vardır. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.”
SANATÇI BÜNYAMİN AKSUNGUR’DAN, TÜRK DÜNYASINA GEZİNTİ
MDM tarafından “İsmail Gaspıralı, Türk Dünyasına Hizmet Armağanı” verilen Türk Dünyası Musikisi Sanatçısı Bünyamin Aksungur da TRT’den emekli olduktan sonra yaptığı, yeni çıkan albümünün isminin “Canan Uykuda” olduğunu söyledi. Bu eseri, 3 yıl önce Doğu Türkistan’dayken derlediğini belirten Gaspıralı, “Eseri seslendiren sanatçının burada kast ettiği canan, kendi halkıydı. Bizde ve tüm Türk dünyasında canan uykuda olduğu için, albüme bu ismi verdim” dedi. Aksungur, daha sonra Orta Asya sazıyla, Kafkaslardan Balkanlara ve Orta Asya’ya kadar yayılan Türk dünyasından eserler seslendirdi.
NAMIK KEMAL, ÖZGÜR VE DEMOKRAT BASIN ARMAĞANI”, OKUYAN VE BULUT’A…
“Namık Kemal, Özgür ve Demokrat Basın Armağanı”, eski Bakan, Gazeteci-Yazar Yaşar Okuyan ile Gazeteci-Yazar Arslan Bulut’a verildi. Eski Bakan Ramazan Mirzaoğlu’ndan ödülünü alan Okuyan, kolay günde mücadelenin kolay olduğunu, oysa bunu herkesin susturulduğu bir dönemde yapıyorsan ve bu birileri tarafından fark ediliyorsa, bunun önemli olduğunu söyledi. Okuyan, şunları söyledi, “İnandığınız noktada bir mücadele ortaya koyuyorsanız, bu millet sizi fark ediyor. Böyle bir süreçten huzurunuza geldim. Bu yaşımda verilen bu ödül, 2 yıl önce ölümün eşiğine geldiğim karaciğer nakli öncesinde 1711 kişinin telefon açıp ‘karaciğerimin yarısını vereceğim’ diye müracaat ettiği gerçeğiyle birbirini tamamlıyor. Onun için çok teşekkür ediyorum.”
Bugün “Türk’üm” demenin, Atatürk’ten bahsetmenin, Türk milleti demenin adeta suç olduğunu ifade eden Okuyan, “Karanlık günlerden geçiyoruz. İstanbul işgal altındayken, bu topraklarda 90 yıl önce de karanlık günlerden geçtik. O günleri yaşamış milletin evlatları olarak bu topraklarda hiçbir şey bitmez. Ümitsizlik diye bir şey yok. Ömrümüzün sonuna kadar vatanımızı, milletimizi savunmak, vazgeçilmez milli bir görevdir. 90 küsür yıl önce daha ağır şartlar altındaydık. Bir yarbay, 300 küsür generalin arasından çıkıp, ülkenin kaderini değiştirdi. Bu milletin içinden nice Mustafa Kemaller çıkar. Bugünkü siyasetçilerden ümidinizi kesin ama bu millet geçmişte olduğu gibi en zor anında kendi yolunu kendisi bulur” diye konuştu.
Yeniçağ Gazetesi Yazarı ve Hukukçu Arslan Bulut da konuşmasında, “Türkiye’de bütün siyasi partilerden umudu keselim, ne yapacaksak kendimiz yapacağız. Namık Kemal de ‘Altı da bir, üstü de birdir yerin/Arş yiğitler vatan imdadına’ demiştir. Milletimizden umudu kesmedik. Yüzbinlerce Mustafa Kemal var, Namık Kemal var bu ülkede” dedi.
“YAHYA KEMAL, FİKİR/SANAT/EDEBİYAT ARMAĞANI”, KALLİMCİ VE AZERİN’E
Edebiyatçı ve Yazar Hasan Kallimci de ödülünü eski bakan Prof. Dr. Enis Öksüz’ün elinden aldı. Kallimci konuşmasında, Denizli’den Ankara’ya geldiği yıllarda tanıştığı kişilerin, hep okuyan, araştıran, yazan üreten insanlar olduğunu belirterek, şöyle konuştu, “O insanlardan biri de Romancı Emine Işınsu idi. Kendisi ablam oldu, ustam oldu. ‘Üzüm üzüme baka baka kararır’ derler ya, ben de ablam ve çevresindekilere benzedim, okudum, yazdım, ürettim. Ben, o yıllardaki yatırımın, çalışmaların meyvesiyim. İyi ki yolum sizlerle kesişti, iyi ki varsınız. Adımın, üstat Yahya Kemal le yan yana getirilmesinin mutluluğunu yaşadığım bugünlerde, rahatsız olan ablam ustam Emine Işınsu da burada bulunsun ve çırağıyla gururlanarak bana baksın isterdim. Bugün ustama müteşekkirim.
Buradan bir haber de vermek istiyorum: Divanu Lugati’t Türk’ü, çocuklar da okumalı, yararlanmalı diye düşünüyorum. Onun için bu dev eseri, bir çocuk romanı olarak yazmayı hedefledim. Hazırlıklarına da başladım” ifadelerini kullandı. Aynı ödüle layık görülen Azerbaycan Devlet Sanatçısı Azerin de gelemediği törene, video mesajıyla katılıp, davetlilere seslenerek, teşekkürlerini iletti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.