Nurullah Çetin'den çarpıcı 'tarikat' gerçeği
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Nurullah Çetin, “İslam İçi, İslam Dışı, Sağcı Solcu Bütün Tarikatlara Karşı Özgürlük Bildirgesi Beyanındadır” başlıklı yazısında ‘tarikat’ gerçeğini tüm çıplaklığıyla yazdı
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Nurullah Çetin, “İslam İçi, İslam Dışı, Sağcı Solcu Bütün Tarikatlara Karşı Özgürlük Bildirgesi Beyanındadır” başlıklı yazısında ‘tarikat’ gerçeğini tüm çıplaklığıyla yazdı.
İşte Çetin’in o yazısı
Maalesef Türkiye’de sorgulanamaz, eleştirilemez, itiraz edilemez, her dedikleri ayet gibi kabul gören, her söylem ve eylemlerinde hikmet aranan konumlarıyla bağlılarını emir eri, maraba, köle gibi kullanan pekçok parti lideri, vakıf, dernek başkanı, sağcı solcu örgüt lideri, şirket patronu ya da bir kurumun başkanı, tarikat ve cemaat şefi adeta şeyh konumundadır. Bunlar arasında şeyhlik taslamayanları ayrı tutuyorum, onlara birşey diyeceğim yok.
İslam içi veya İslam dışı, sağcı ya da solcu birçok kurumsal yapının yöneticisi, sahibi ya da patronu, ya kendisini tanrı ilan etmiş ya da bağlıları tarafından tanrılaştırılmış.
Çok yakın zamanda PKK partisi olan HDP’nin iki milletvekilinin kadınlara tecavüz haberlerini okuduk. Daha önceleri birçok siyasi partinin gerek genel başkan düzeyinde, gerekse bakan, milletvekili ya da başka düzeyde temsilcilerinin gayr-i meşru cinsel ilişkilerini içeren kasetlerinden haberimiz oldu.
Tarikat ve cemaat şeflerinin mürit ve bağlılarının kadınlarına, kızlarına tecavüz haberlerini de okumaktayız. İnternette bir tarama yapılsa dünyanın başka ülkelerinde de binlerce papazın, siyasetçinin ya da başka kurum ve kuruluşların temsilcisi ve yöneticisi konumunda olan binlerce insanın kadınlara, kızlara, çocuklara tecavüz haberleri ile dolu olduğu görülecektir.
Hz. Âdem’in oğlu Kabil’in kendi meşru eşine razı olmayıp kardeşi Habil’in eşine göz dikmesinden bu yana insanlık tarihi, her zaman ve her yerde meşru eşiyle kanaat etmeyen, başka kadın, kız ve çocuklara musallat olan milyonlarca tecavüzcü ile doludur.
Bugünkü İslam dışı uyduruk dinler üreten tarikatçı tayfasının meşhur bir sözü var: “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.” Mesela ben herhangi bir şeyhin kulu değilim, bir şeyhi tanrı edinmedim; bu durumda benim şeyhim şeytan oluyormuş. Son zamanlarda karşılaştığımız pekçok olay gösteriyor ki şeytan, aslında cahil ve saf Türk ahali arasında şeyh kılığında dolaşmaya başlamış.
Ben görmedim ama, eğer gerçek İslam ahlakıyla ahlaklanmış, ortalıkta Ahmet Yesevi gibi samimi Müslüman şeyh varsa onları tenzih ederim, onlara saygı duyarım. Bu modern çağda, aklın ve bilimin, bilgiye ulaşma yollarının iyice geliştiği bu dönemde Müslümanların tek şeyhi Hz. Kur’an, Hz. Muhammed ve akıl olabilir. Başka şeyh aramaya gerek yok.
Ancak bugünlerde Türk basınında önemli bir yer bulan sözde bir tarikat şeyhinin müridinin 12 yaşındaki kızına musallat olması bize bir gerçeği hatırlattı. O da gerek kendileri gerekse başkaları tarafından tanrısal güç atfedilen, Allah tarafından seçilmiş özel kurtarıcı kişi ve mehdi olduğuna inanan kişilerin, yönettikleri ya da bir şekilde kontrolleri altında tuttukları insanların ırzları, namusları, paraları hatta canları üzerinde mutlak bir hak iddia etmeleridir.
O insanların canları, malları ve namusları üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabilecekleri hak, yetki ve gücüne sahip olduklarına inanıyorlar. Birçok siyasi parti lideri, cemaat şefi, tarikat şeyhi, dernek ve örgüt başkanı ya da başka türlü yetki sahipleri, birer tanrı olduklarına inanıyorlar ve inandırıyorlar.
Değişik grup üyeleri, başkanlarının tanrı olduğuna inandıktan sonra şef, onlara canınızı verin dese veriyorlar, malınızı verin dese veriyorlar, namusunuzu teslim edin dese ediyorlar. Fanatik mürit ve bağlıların “öl de, ölelim” bağırtıları, onların canlarını vermeye hazır olduklarını gösteriyor. Fethullah Gülen iblisinin darbeci müritlerini ölüme sürüklemesi de yine canlarını verme zilletine bir örnektir.
DHKP-C adlı solcu örgüt bir tarikattır. Zira o da sorgulamasız ve tartışmasız biçimde müridi olan avukat kızı ölüm orucuna göndererek canını alıyor.
PKK bir tarikattır. O da dağa kaldırdığı yüzlerce genç kızı hem ölüme göndererek canlarını alıyor, hem de canları kadın istedikçe tecavüz ediyorlar.
Bu durum sadece İslam’la ilintilenen tarikat ve cemaatlerde değil; Avrupa’da, Amerika’da, Hindistan’da, dünyanın her yerindeki Hristiyanlık, Yahudilik ya da başka dinlere ait tarikatlarda da görülebilen bir durumdur. Mesela Batı dünyasında yaygın olan ve İslamiyet’le bir alakası olmayan Nxivm, MISA adlı tarikatlar, Bhagwan Rajneesh tarikatı gibi oluşumlar tamamen birer serbest seks tarikatıdır.
Türkiye’de, zaman zaman ortaya çıkıp haber yapılan tecavüzcü tarikat şeyhi denilen şeytanların da İslamiyet’le bir ilgileri yok. Bunlar, İslam’ı araçsallaştırarak bireysel menfaat sağlama ve tensel, cinsel hazlarını tatmin merkezleri kuruyorlar, etraflarına saf ve kara cahil birtakım kişileri topluyorlar ve adına da tarikat diyorlar. Bu tür tarikat yapılanmalarının çoğu da İsrail, Amerika gibi ülkeler tarafından üretilen, desteklenen ve korunan kurumlardır.
Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli gibi eski klasik Türk tasavvuf ve tarikat hareketleri ile bugünkü tarikat ve cemaat yapılanmaları aynı değildir. Arada uçurum vardır. Bir kısmını saydığım eski tarikat ve tasavvuf hareketleri gerçekten İslam’ı öğrenme, öğretme ve yaşama kurumlarıydı. Onlar için tarikat, tekke, zaviye, birer ilim yuvası, sanat edebiyat merkezi, toplumsal yardım, dayanışma ve nefis terbiye kurumuydu.
Şeyhler de bugünkü ilahiyat profesörleri gibi alim, her türlü günahlara, haramlara, uygunsuz hareketlere karşı nefisleri terbiye etmede gerçek kılavuzlardı. Onların kitapları, şiirleri vardı. Ancak bugünkü tarikat ve cemaat şeflerinin ne ilmi var ne edebiyatı, ne insanlığı var ne Müslümanlığı. Bunların hiçbirine sahip değiller. Etraflarına topladıkları zavallı cahil kalabalığın malını, canını, namusunu sömürme şeytanlığından başka becerileri ve bilgileri yok.
Kendi nefislerini terbiye edememişler ama mürşid-i kâmil edasıyla müritlerinin nefislerini terbiye etmeye kalkıyorlar. Kur’an’da zinanın en büyük günahlardan biri olduğu ve cezasının da çok ağır olduğu belirtildiği halde bunlar zina etmekten kaçınmıyorlar. Ortaçağ’da papazların cennet arsası satmaları gibi bunlar da pis ellerini öpenlerin cennete gideceğini söylüyorlar.
Dünyanın her yerinde devlet denen kurumun ilk görevi, vatandaşının canını, malını ve namusunu korumaktır. O halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti de vatandaşı olan Türk halkının canını, malını, namusunu bu tarikat şeyhi denen şeytanlardan korumak, bu tür pislik yuvalarını yok etmek zorundadır. Bu tür olaylar görüldükçe, Başbuğ Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetinin artık şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamayacağı kararı sonucu 30 Kasım 1925’te çıkardığı kanunla tekke, zaviye ve türbeleri kapatmasının ne kadar haklı olduğu görüldü.
Son dönemlerde tarikatların bozulmasına bir örnek olmak üzere Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Nur Baba adlı romanı da sapık ve tecavüzcü tarikat yapılanmasının ne olduğunu sergileyen bir eserdir.
Atatürk Diyanet İşleri Başkanlığını, uyduruk tarikat yapılanmalarına karşı gerçek İslam'ı ortaya koysun diye kurdu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerek Diyanet İşleri Başkanlığı, gerek İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri, gerekse diğer okullardaki din dersleri kanalıyla, kaliteli, gerçekten İslam alimi niteliğindeki ahlaklı, erdemli, güvenilir hocalarla ve etkili, cezbedici, ikna edici ve sevdirici ders kaynaklarıyla Türk milletine Kur’an ve Hz. Muhammed merkezli gerçek ve doğru İslam’ı öğretmeli, Türk çocuklarını merdivenaltı ve şer yuvası haline gelen tarikat ve cemaatleri kapatmalıdır.
Zira güya rüyasında Hz. Muhammed’in, bütün peygamberlerin, evliyaların, asfiyaların, bilmem kimlerin toplanıp divan kurduklarını görüp kendisini mehdi tayin ettiklerini iddia eden dağdan inme zır cahil, meymenetsiz suratlı gudubet herifler tarikat kurup şehvet kudurganı boğa gibi Türk ahali arasına dalıyorlar. Fethullah Gülenler, Adnan Hocalar, Müslüm Gündüzler, Ali Kalkancılar ve daha bunlar gibi birçok olumsuz örnek ders ve ibret vermediyse ne bekleniyor?
Türklerin şeyhi Hz. Muhammed, kitabı Kur’an ve akıl, cemaati cami cemaati, tarikatı Yeseviliktir. Başka tarikat ve şeyh aramaya gerek yok.
Ayrıca bu tür uyduruk tarikat yapılanmalarının İslam dışı eylemleri, İslam düşmanlarına İslam'a saldırmak için bir fırsat oluşturamaz. Zira İslam, bu pislik yuvası tarikatlarla mücadeleyi size bırakmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.