Prof. Dr. Mehmet Köksal yazdı: Kırşehir
İstanbul Kültür Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mehmet Köksal'ın 'Kırşehir' başlıklı yazısı sizlerle...
Kırşehir'de yaşıyor olmak, Türklük şuuru taşıyan her Türk için büyük bir nimettir. Türk'ün ve Türkçenin Anadolu'daki tarihinin ön sözüdür Kırşehir. Horasan erenleri, Ahmed Yesevi'den aldığı emaneti ilk önce bu topraklara teslim etmişler, Türk tarihinin en büyük devletinin ruh ve fikir tohumlarını burada ekmişlerdir.
Ahi Evran-ı Velî ile Anadolu'da ilmek ilmek dokunan Ahilik, şecaat ile mahviyeti buluşturmuş, “alan değil veren el olmak” felsefesini zamanla bütün Türk dünyasına yaymıştır. Türk'ün “delikanlı” yanı, -mayasında zaten var olan- fütüvvetin sevgi, saygı, cömertlik, digergâmlık, hoşgörü, liyâkat, adalet… değerleriyle birleşince Ahilik felsefesi, Türk tarihinin Kırşehir mahreçli şeref sayfalarına altın harflerle yazılmıştır.
Türk dilinin Anadolu'daki ilk büyük soluğu olan 10 bin 600 beyitlik "Garibnâme"siyle Âşık Paşa’yı Velî de bu topraklarda metfun Türk büyüklerindendir. “Âşık Paşa Dîvânı” olarak da tanınan Garibnâme, sadece hacmiyle değil, tamamen telif bir kitap ve çok orijinal bir tasnif sistemine sahip olmasıyla da son derece önemli bir eserdir. Ama Garibnâme’nin asıl değeri, Türk topraklarında Türkçenin horlandığı bir devirde Türk’e kendi öz diliyle seslenen bir şaheser olmasından kaynaklanmaktadır.
Keza Ahi Evran'ın halifesi olduğu bilinen ve Anadolu'da Garibnâme'den sonra yazılan en büyük manzum eser olan Mantıku't-tayr'ı (Kuş Dili) kaleme alan şair Ahmed-i Gülşehrî de Kırşehir'in yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdendir. Şairin bu mahlasını Kırşehir'in halk arasında o zamanki adı olan "Gülşehir"den aldığını biliyoruz.
Osman Gazi'nin kayınbabası Şeyh Edebalı'nın da aslında Kırşehir'in İnaç köyünden olup sonradan Kırıkkale Balışeyh'e yerleştiğine dair belgeler bugün elimizdedir. Özellikle Hacı Bektaş, Şeyh Edebalı ve Ahi Evran'ın yakınlıklarına ilişkin kaynaklar peyderpey gün yüzüne çıkmaktadır.
Sınırlarını hukuk ve kılıcın değil kalemin çizdiği ülkeler ne kadar ruhsuz ve köksüz ise, mülkî ve idarî taksimatı tarih ve kültür yerine siyasî kazanç, kin, intikam gibi faktörlerle belirlenen yerler de öylesine köksüz ve buruktur. Demokrat Parti'nin intikam saikiyle kaza (ilçe) merkezine dönüştürdüğü Kırşehir, bu hazin macerayı büyük zararlarla atlatmıştır. Eski kazaları Avanos, Kozaklı ve Hacıbektaş, birkaç yıl süren bu demokrasi ayıbı neticesinde belirlenen yeni taksimatta Nevşehir'e bırakılmıştır. Dememiz şudur ki, türbesi, eski adı Sulucakarahöyük olan Hacıbektaş ilçesinde bulunan veliler velisi Hacı Bektaş-ı Velî de, Âşık Paşa gibi, Ahi Evran gibi Kırşehir'in öp öz evladıdır.
En büyük Türk şairlerinden, Türk tasavvuf edebiyatının şahikası Yûnus Emre de bu topraklarda yaşamıştır. Büyük bir ihtimalle de Kırşehir-Aksaray sınırında yer alan Sulhanlı kasabasındaki Ziyarettepe’de yaptırılan türbede ebedî istirahatine çekilmiş olan bizim Yûnus’u zaten herkse tanır; hakkında fazla söze mahal yok.
Şeyh Süleymân-ı Türkmanî, Kaya Şeyhi gibi pek çok evliyayı bağrına basan Kırşehir nihayet bugün gönül adamı büyük sanatkâr Neşet Ertaş’la da tanınmaktadır. Âşık Paşa’dan Neşet Ertaş’a uzanan gönül köprüsünün adıdır Kırşehir.
Şu hâlde ey Kırşehir’e yükseköğrenim için gelen genç kardeşim;
Eğlenmek, gezmek, tozmak senin de hakkın. Ama nolur, kafelerde, lokantalarda, caddelerde verdiğin pozları Âşık Paşa Türbesi’nde vermekten imtina etme! Gel türbesinin başında Garîbnâme’den üç beş beyti karıştır Fatiha’larının arasına. Onun ruhunu taziz et ki, sen de huzur bulursun.
Alışveriş yaptığın esnaftan şikâyetin varsa, gel Ahi Evran Türbesi’ne, sür yüzünü ayağına ve “Ey Ahi Baba’m! Bu muydu senin öğrettiğin Ahilik! Bak torunların unutmuş bütün felsefeni.” diye müşteki ol onlardan… Gözyaşı dök istersen; saatlerce çıkma yanından, makam o makamdır çünkü.
Cababey’e git. Git ki ecdadın ne hâldeymiş, sen ne hâldesin, gör. Hayranlıkla, şaşkınlıkla seyrederken Medrese’nin muhteşem mimarisini, biraz düşün. 800 yıl önce uzay gözlemlerinin yapıldığı bu şehrin üniversitesinde fizik bölümünün öğrenci bulamadığına hayıflan! Ve sorgula…
Hacı Bektaş’ı hele hiç ihmal etme… Aslanla geyiği bir kucağa oturtan felsefeden bugün komşunun komşuya tahammül edemediği zihniyete nasıl geldiğimizin muhasebesini yap. O, çok büyük bir adam. Makamından gerisin geri çıkmayı da unutma. Müze’yi gez; Hacı Bektaş ve Bektaşîlik hakkında bir şeyler öğrenirsin hiç değilse. Aslanlı Çeşme’den su içme nostaljisi dışında da anlamları olduğunu düşün oraların. Bir teslim taşında serinlet alnını; “Lâ fetâ illâ Ali”nin manasını öğren, “Lâ seyfe illâ Zulfikar” deyip sallanan teberleri gözünün önüne getir; müttekasına dayanmış bir derviş ol orada; keşkûlüne üç beş parça şey doldur, pîr aşkına.
İmaret Camisi desem… Hiç duymadın değil mi? İmaret Mezarlığı’nı da bilmezsin sen. Büyük Mevlevî şeyhi Süleymân-ı Türkmânî o küçük mezarlık içindeki o ufacık mescidin bitişiğinde, mütevazı makamında seni bekliyor. Ona da uğra kardeşim, eksik etme duanı.
Gülşehrî mi? İz bırakmamış o. Ama bildiğinden emin olduğum, Kırşehir’in tek sinemasının hemen karşısındaki küçücük park var ya... Adını isabetli bir tercihle Ahmed-i Gülşehrî Parkı koymuşlar. İşte o park içinde Gülşehrî adına bir de temsili mezar yapılmış. Kendisinden orada eser yoksa da, ona da bir merhaba de. Hiç değilse matine saatini beklerken, beş dakikacık. Bir fotograf da orada çektir de paylaş, ne olur?
Neşet’e büyük bir ihtimalle uğramışsındır. Uğramadın mı? Fakültene yayan 5 dakika mesafededir. Aç son model telefonunu, Türkü Kafe’lerde dinlediğin bozlaklardan birini, onun kabri başında dinle…
Bunları yap evlat… Kırşehir’i sev. Güzeldir ve Türklük şuuru olan her Türk için çok özeldir bu şehir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.