Yargıtay Başkanı Akarca: "Anayasa, hukuk kültürümüzün mayası olmalıdır”
Yargıtay’ın yeni binasının açılışı ve yeni adli yıl töreni, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın katılımıyla gerçekleştirildi. 1
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, "Anayasa'nın teknik yönündense etik yönüne ağırlık verilmelidir. Vatandaşların doğrudan ilgi alanına girmeyen, devlet teşkilatına ilişkin detaylarla Anayasa’nın hantallaştırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Anayasa, devlet organlarından da önce vatandaşların sahiplendiği bir toplumsal sözleşme metni olarak düzenlenmelidir. Anayasa, hukuk kültürümüzün mayası olmalıdır” dedi.
Yargıtay’ın yeni binasının açılışı ve yeni adli yıl töreni, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın katılımıyla gerçekleştirildi. 190 bin metrekarelik alan üzerine inşa edilen binanın sadece Yargıtay personeline değil yargı hizmeti alan tüm avukatlara göre planlandığı ifade edildi. Açılışta konuşan Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Türkiye’nin köklü bir hukuk ve demokrasi geleneğine sahip olduğunu hatırlatarak, “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Hiç kimse hukukun dışına çıkamaz. Hiçbir makam, organ veya kişi Anayasa ve kanunlarla kendisine tanınan yetkinin haricinde bir kamu yetkisi kullanamaz. Her türlü hukuk dışılığa karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin mücadele etmeye gücü ve kararlığı vardır. Anayasa ile sınırları çizilen devlet düzeninin korunması, başta anayasal kurumlar olmak üzere tüm kamu görevlilerinin kolektif sorumluluğu ve görevidir. İnsan hakları, özellikle örgütlenme hakkı; anayasal düzeni, Cumhuriyeti ve devletin bütünlüğünü yıkmak amacıyla kullanılamaz. Bu prensip, dünyanın her yerinde geçerlidir. Hukuk devleti, tüm bireylerin hukuki güvenliklerini sağlamalıdır. Anayasamızın 5’inci maddesinde açıkça belirtildiği üzere devlet, 'Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak' ile görevlidir. Anayasal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, köklü bir hukuk ve demokrasi geleneğine sahiptir. Bu nedenle hukukun ve Anayasa’nın çizdiği sınırlar içinde faaliyette bulunan ve haklarını kullanan tüm kişi ve kurumlar hukukun güvencesi altındadır. Bu konuda kimsenin şüphesi olmamalıdır” dedi.
“Anayasa, hukuk kültürümüzün mayası olmalıdır”
Daha iyi bir Anayasa’nın yapılabileceğini ve demokrasi kültürüne sahip olunduğunu vurgulayan Akarca, “Yeni bir Anayasa hazırlanması, iktidar ve muhalefet partilerinin gündemine yeniden girmiştir. Biz de bu arayışı destekliyoruz. Türkiye’nin daha iyi bir Anayasa yapabilecek köklü bir demokrasi kültürüne sahip olduğuna yürekten inanıyoruz. Böyle bir girişimde bulunurken, insanlığın iki yüzyılı aşan anayasacılık deneyimi de göz önünde bulundurulmalıdır. Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı gibi konularda yüksek standartlar hedeflenmelidir. Anayasa'nın teknik yönündense etik yönüne ağırlık verilmelidir. Vatandaşların doğrudan ilgi alanına girmeyen, devlet teşkilatına ilişkin detaylarla Anayasa’nın hantallaştırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Anayasa, devlet organlarından da önce vatandaşların sahiplendiği bir toplumsal sözleşme metni olarak düzenlenmelidir. Anayasa, hukuk kültürümüzün mayası olmalıdır” ifadelerini kullandı.
Günlük hayatta suç teşkil eden her söz ve davranışın sosyal medyada da bir suç olarak değerlendirildiğini söyleyen Akarca, sözlerine şöyle devam etti:
“Yaşamımızın önemli bir parçası hâline gelen sosyal medya kullanımı, sağladığı fırsatların yanı sıra bağımsızlık, tarafsızlık ve dürüstlük ilkelerinin ihlaline ilişkin riskler de taşımaktadır. Bu konuyu dünyanın farklı hukuk sistemlerini temsil eden yüksek mahkeme başkanları ve hukukçularla birlikte bu yılın mayıs ayında düzenlediğimiz uluslararası bir sempozyumda ele aldık. Hukuk geleneklerinden kaynaklanan farklılıklar olmakla birlikte genel itibarıyla dünyada da benzer sorunların yaşandığını ve yargı sistemlerinin de birbirine benzer çözümler ürettiğini söyleyebilirim. Yargıtay’ın bu konuda geliştirdiği çözümlerin ve oluşturduğu bilgi birikiminin ülkemizde yaygınlaşması ve benimsenmesi yoluyla sosyal medya kullanılmasından kaynaklanan risklerin asgari seviyeye indirilebileceğini düşünüyorum. Sosyal medya üzerinden siyasi, etnik, mezhepçi, cinsiyetçi ve benzeri paylaşım yaparak kamuoyuna mesaj vermek yargı mensuplarının tarzı olmamalıdır. Adli yıl açılışı vesilesiyle bu konuda yüksek yargı mensupları dahil tüm hakimleri, cumhuriyet savcılarını, mahkeme personelini ve ilgili kurumları daha duyarlı davranmaya davet ediyorum. Sosyal medya kullanımının yargı açısından diğer cephesi ise kamuoyunun devam etmekte olan yargılama süreçlerine müdahalesine ilişkindir. Anayasa’nın 138’inci maddesine göre 'Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.' Çoğunlukla sahte hesapların arkasına sığınan kullanıcıların yargısal süreçler hakkında sosyal medyada yorumlar yapması, bu anayasal ve evrensel hukuki ilkenin ihlalini kronikleştirmiştir. Bilinmelidir ki günlük hayatta suç teşkil eden her söz ve davranış sosyal medyada da suçtur. Kamuoyu gündemine taşınan hemen her soruşturmada, kovuşturmada ve bir bütün olarak yargılamalarda mahkemelere tavsiyede ve telkinde bulunulmaktadır. Bu davranışın suç olması bir yana, yargının işleyişine ciddi zararlar verdiği de ortadadır. Şu bir gerçektir ki herhangi bir davada, dava dosyasına vakıf olan az sayıdaki yargı mensubu dışında hiç kimse yeterli bilgiye sahip değildir. Kamuoyunun demokratik hak arayışlarına, duyarlılıklarına sonuna kadar saygı duyuyoruz. Ancak hukuk atmosferini zehirleyen bu yaygın ve güncel problem ciddiye alınmalı, yapılacak yasal düzenlemelerle çözüme kavuşturulmalıdır.”
Yargıtay olarak modern mahkeme yönetimine ilişkin dünyadaki en iyi uygulama örneklerini geliştirebileceklerine inandıklarını söyleyen Akarca, her dosyaya bireysel ilgi gösterilmesine olanak sağlayan raporlama ve izleme yöntemleri ile dairelerin iş akışını yönetme kapasitelerinin büyük ölçüde güçlendirildiğini belirtti.
“Ağustos ayından itibaren hâkimlikte 5 yılını doldurmayanlar Yargıtay’a atanamayacaktır”
Yargıtay hukuk dairelerindeki dosya işlem süresinin 191 gün olduğunu ifade eden Akarca, “Bu yıl haziran ayında gerçekleştirdiğimiz 'Yüksek Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet' konulu uluslararası sempozyumda dünyanın belli başlı adli kalite ve mahkeme yönetimi merkezlerinin temsilcileri ile birlikte bu meseleyi ele aldık. Uluslararası alanda sürdürdüğümüz ortak çalışmaların bir ürünü olarak yüksek mahkemelere yönelik geliştirmeyi planladığımız 'Temyiz mahkemelerinde mükemmeliyet çerçevesi', hem ülkemizdeki yargı sistemine hem de küresel yargıya önemli bir katkı sağlayacaktır. 2020 yılı sonu itibarıyla Yargıtay hukuk dairelerindeki dosya işlem süresi 191 gün olup, Avrupa Konseyine üye ülkelerin yüksek mahkemelerinde bu süre ortalama 207 gündür. Dolayısıyla hukuk daireleri, genel ortalama itibarıyla Avrupa standartlarından daha iyi bir durumdadır. Ceza dairelerindeki 353 gün olan dosya işlem süremiz ise Avrupa Konseyine üye ülkelerin ortalaması olan 114 günden oldukça fazladır. Birikmiş dosyaların azalması neticesinde 2022 yılının sonunda 114 gün hedefine yaklaşmış olacağız. İş yükündeki azalmaya ve dosya işlem sürelerindeki kısalmaya bağlı olarak 46 daireli bir Yargıtay’dan 24 daireli bir Yargıtay’a geçiş sürecini bu yılın temmuz ayında başarıyla sonuçlandırdık. Yargıtay Kanunu’nun Geçici 15. maddesinde öngörülen bu yapısal değişiklik, Yargıtay mensuplarının özverisi ve çabalarıyla gerçekleşmiştir. Yargıtay Kanunu’nun Geçici 15. maddesi uyarınca üye sayısının kademeli şekilde 200’e düşürülmesi hedeflenmiş olup, boşalan her iki üyelik için bir üye seçilmesi suretiyle süreç ilerlemektedir. Birikmiş dosyaların, dosya işlem sürelerinin, daire ve Yargıtay üyesi sayısının azalmasına bağlı olarak Yargıtay tetkik hâkimi sayısı da kademeli şekilde azaltılmaktadır. İlk aşamada bu yılın haziran ayında 205 tetkik hâkimi meslektaşımız, Yargıtay’da edindikleri çok değerli bilgi ve deneyimleri ilk derece ve bölge adliye mahkemelerine aktarmak üzere görevlendirilmiştir. Ayrıca ağustos ayından itibaren hâkimlikte 5 yılını doldurmayanlar Yargıtay’a atanamayacaktır. Bu şekilde Yargıtay’da görev alabilmek için gerekli asgari nitelikler yükseltilerek, mevcut liyakat sistemi de güçlendirilmiştir” diye konuştu.
Yargıtay’daki daire sayısının 46’dan 24’e düşmesinin daire başkan sayısının da yaklaşık yarı oranda azalmasına yol açtığını ifade eden Akarca, Yargıtay üyelerinin görev süresinin de 12 yıl ile sınırlandırıldığına işaret etti. Yargıtay’ın bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesini her zaman desteklediğini söyleyen Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, “Türk yargı sisteminde son yıllarda yapılan en köklü reformlardan bir tanesi bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesidir. Yargıtay, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesini her zaman desteklemiş, Yargıtay’ın en seçkin ve kıdemli tetkik hâkimleri bölge adliye mahkemelerinin kurulmasında önemli rol ve sorumluluk almıştır. Ancak, adaletin gecikmemesi bakımından başlangıçta büyük ümit bağlanan bölge adliye mahkemelerinde biriken dosya sayısı ve uzayan yargılamalar, bazı yerlerde memnuniyet düzeyinde azalmaya neden olmaktadır. Bölge adliye mahkemelerindeki biriken dosya sayısındaki artış, Türkiye genelinde kontrol altına alınmış gibi görünmekte ise de belli dava türleri ve mahkemeler bakımından haklı yakınmalar bulunmaktadır. Bununla birlikte bölge adliye mahkemelerindeki işlerin azaltılmasının çaresi dosyaların ilk derece mahkemesinden doğrudan Yargıtay’a gelmesi olmamalıdır. Yılda 1 milyon dosyanın Yargıtay’a geldiği ilkel bir sisteme tekrar geri dönemeyiz. Tüm dünyada yıllardan beri uygulanan istinaf sisteminden vazgeçilemez. Binlerce dosyanın pinpon topu gibi mahkemeler arasında gidip gelmesine yol açacak öneriler ve sık yapılan sistem değişiklikleri halkın yargıya olan güvenini azaltmaktadır. Sistem değişikliğine değil, sistemimizi doğru şekilde işletmeye ihtiyacımız vardır” ifadelerine yer verdi.
Akarca, Yargıtay’da birikmiş dosya sayısında büyük bir azalma olsa da mevcut dosya sayısının Avrupa’daki emsallerine göre 10 kat fazla olduğunun altını çizdi.
“Hukukun kalitesi hukukçunun kalitesine bağlıdır”
Avukatlık, akademisyenlik, danışmanlık ve noterlik gibi mesleklerin kalitesinin yargının kalitesine bağlı olduğunu ifade eden Akarca, “Yargı sisteminin temeli, liyakatli hâkim ve cumhuriyet savcılarıdır. Liyakat sistemi hem gerçek hem de görünür olmalıdır. Veciz şekilde ifade edildiği üzere 'İyi bir hâkimi daha iyi bir hâkim yapabilirsiniz, kötü bir hâkimi daha iyi bir hâkim yapamazsınız.' Bu nedenle mesleğe alınan kişinin niteliği yargı sisteminin başarısı için bir ön koşuldur. Aynı şekilde tayin, terfi ve atamalarda da liyakat sistemi esas olmalıdır. Yargı bağımsızlığı, hâkimlerin performansının ölçülmesine engel bir ilke değildir. Tam aksine performansın izlenmesine ve yönetilmesine yönelik mahkeme araçlarının şeffaf şekilde uygulanması, hâkimlerin bağımsızlığına ve tarafsızlığına ilişkin halkın güvenini artıracak bir unsurdur. Yargı sisteminin kalitesinin bağlı olduğu diğer bir değişken de hukuk eğitimidir. Hukukun kalitesi hukukçunun kalitesine bağlıdır. Avukatlık, akademisyenlik, danışmanlık ve noterlik gibi mesleklerin kalitesi de yargının kalitesini etkiler. 'Bir hâkimin yaptığı hatayı kanun yoluna başvurarak düzeltebilirsiniz, ama bir avukatın yaptığı hatayı düzeltmenin yolu yoktur' denilmiştir. Bu nedenle kaliteli adalet hizmeti için tüm hukuk mesleklerinde yüksek standartlar uygulanmalıdır. Hukuk eğitiminde kilit unsurlardan bir tanesi de lisansüstü eğitimlerle akademisyenlerin yetiştirilmesidir. İyi işleyen bir hukuk sistemi için yasama ve yargı ne kadar önemli ise hukuk fakülteleri de o kadar önemlidir. Bütün kurumların elbirliğiyle üzerinde çalışması gereken en önemli husus ise hukuk kültürünün geliştirilmesidir” şeklinde konuştu.
Ceza hukukunun toplumu suça karşı koruyabilmesini ve değişimleri zamanında algılayabilecek hassas mekanizmaların geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Akarca, “Sosyal yaşamdaki değişimin hızı, teknolojik gelişmeler nedeniyle gün geçtikçe artmaktadır. Ceza hukuku bu değişimlere cevap verebilecek şekilde yeni suç tanımlarını yapmalı, toplumu suça karşı koruyabilmeli ve değişimleri zamanında algılayabilecek hassas mekanizmalar geliştirmelidir. Dijital para ve kripto para gibi teknolojik gelişmelerden kaynaklanan yeni suç tiplerine karşı etkili bir strateji oluşturulmalıdır. Küresel eğilimlere uygun olarak 'toplum temelli suç önleme', 'suçun ekonomik boyutu', 'yasa dışı ticaret' gibi konuların yanı sıra şeffaf, hesap verebilir, kapsayıcı ve etkili kurumların önemi de göz ardı edilmemelidir. Hepimizin bildiği üzere adalet mülkün temelidir. Halkın refahı, toplumun huzuru, bireyin özgürlüğü, güçlü bir ekonomik düzen ve iyi işleyen bir demokrasi ancak adaletle mümkündür. Konuşmamda belirttiğim üzere Yargıtay her geçen gün aziz Türk milletine daha nitelikli bir yargı hizmeti vermenin heyecanı içindedir. Gelecek yıl, bu yıldan daha ileri bir noktada olacağımıza yürekten inanıyorum” dedi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da avukat meslektaşlarının her zaman sorunlarına çözüm bulmak için uğraştıklarını söyleyerek, “Devletleri yaşatan ve güçlü kılan milletlerinin sevgisidir, bağlılığıdır. Sevgi ve bağlılığın nesilden nesile güçlenerek aktarılması ise vatandaşların her birinin adalet paydasında buluşmasına bağlıdır. Böylece her fert kendisinin milletinin asli unsuru olduğunu bilir ve hisseder. Biz de Türkiye Barolar Birliği olarak bu bilinçle ve adımızda yer alan "Türkiye" ibaresinin verdiği sorumlulukla çalışmaya devam ettik. Bir yandan, Yargı Reformu Strateji Belgesi ile Milletimize verilen taahhütleri hayata geçirmek için canla başla çalıştık. Yeni ve somut hedefler ortaya koyan Insan Hakları Eylem Planı'nın yazılmasına ve hayata geçirilmesine katkı sunduk. Avukat meslektaşlarımızın her sorununa ve vatandaşlarımızın yargıya ilişkin sorunlarına çözüm bulmak için uğraştık” diye konuştu.
Yargıtay Başkanlığı Yeni Hizmet Binası bahçesinde gerçekleşen programa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanı sıra, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş katıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.