Zahmetsiz işin kullanım süresi saman alevi gibidir

Ertuğrul Gazi’nin hayatını da kaleme almak için yollara düşen, Kayseri’den geldiği Söğüt’te ev kiralayıp yaşamaya başlayan Emrah Bekçi ilginç bir tespitte bulundu. Bekçi, “Günümüzde yapılan zahmetsiz işin kullanım süresi saman alevi gibi oluyor” diyor.

Zahmetsiz işin kullanım süresi saman alevi gibidir
Yayınlanma:
Güncelleme:

Ertuğrul Gazi’nin hayatını da kaleme almak için yollara düşen, Kayseri’den geldiği Söğüt’te ev kiralayıp yaşamaya başlayan Emrah Bekçi ilginç bir tespitte bulundu. Bekçi, “Günümüzde yapılan zahmetsiz işin kullanım süresi saman alevi gibi oluyor” diyor.

Hafta sonu bir gezi için geldiğim Bilecik’in Söğüt ilçesinde araştırmaca gazeteci, yönetmen ve yazar Emrah Bekçi ile yollarımız bir vesileyle kesişti. Türk İslam tarihi hakkındaki bilgisi ve yayınlanmış beş kitabı ile gerçekten usta bir yazar, usta bir kalem Emrah Bekçi. Keyifli sohbetimizde konu konuyu açarken özellikle Mevlana ve Yunus Emre hakkındaki düşünceleri insanı başka bir boyuta götürüyor.

Ertuğrul Gazi’nin hayatını da kaleme almak için yollara düşen, Kayseri’den geldiği Söğüt’te ev kiralayıp yaşamaya başlayan Emrah Bekçi Söğüt, Ertuğrul Gazi hakkında yazılan makaleleri araştırıp kitabının hazırlığını yapıyor. İşte siz Anadolu Gazetesi okurlarımız için yaptığımız bu güzel ve keyifli röportajımız.

KEVSER ATEŞ: Emrah Bey kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

EMRAH BEKÇİ: Efendin, öncelikle şahsıma ve çalışmalarıma yönelik bu fırsatı tanıdığınızdan dolayı sizler ile bu röportajı okuyacak olan tün canlara teşekkürlerimi arz ederim. 'Emrah BEKÇİ' Kimdir? Aslında bu sualin bir zor tarafı, yani 'batini' bölümü, bir de 'zahiri' bölümü dediğimiz, ayan-bilinen vaziyeti bulunmakta. Bendeniz 'zahiri' olarak kendimi arz edeyim. 1974 Senesi Giresun Bulancak doğumluyum. Eğitimimi Ankara'da tamamladım. Kamuda 13 seneye yakın bir süre vazife yaptım. Akabinde ise kamu vazifemden ayrılıp, ruhumun da huzur bulacağı yazım hayatına adım attım. 'Araştırma-İnceleme-Edebiyat-Strateji' gibi konularda kalem oynatıp tefekkür etmeye gayret etmekteyim. Kısacası bendeniz miskin Emrah bu...

röportaj1.png

KEVSER ATEŞ: Türk İslam Dünyası ile ilgili önemli çalışmalarınız var, bu çalışmalarla amacınız nedir, milletimize kazandırmak istediğiniz şeyler nelerdir?

EMRAH BEKÇİ: Efendim, geçmişi bilmek, inanç dünyamızı hissetmek, millet olarak kendi kodlarımızı anlamak, kişi oğlunu beşerden 'insan' olma tekamülüne doğru ulaştıran bir çizgi. 'Türk' sıfatı ve içerisinde barındırdığı kadim tarih ile tefekkür anlayışı, bu yaşam tarz ve töresini (Hars) atide 'ebed müdded' kılacak olan hafızalarımıza zerk etmek gereklidir. Bunun için Türk Milleti'nin kut'lu dili 'Türkçe'miz bir iletişim vasıtasıdır. Bu aracı kullanan mazimizde 'Yunus EMRE' gibi bir kut'lu atamız bulunmakta. Ayrıca tüm dünyanın 'Rumi' dediği, Acem ile Rum diyarına kendi zamanında köprü olup hoşgörüyü hâkim kılan 'Mevlâna' ve bu gibi yaşayan değerleri yetiştiren 'Atabekleri' Seyyid Burhaned'din Tirmizi, Türk'ün mayasında bulunan 'Oğuz Tefekkürü'nün günümüzde halen sözleriyle yaşayan ruhlarıdır.

İşte bu minvalde, mazimizin tozlu sayfalarında yer alan bu hazine değerlerimizi geleceğe mazruf şeklinde anlatmak, Türkiye dediğimiz bu vatan topraklarında yaşayan milli vicdanın borcudur. Amacım, yukarıda misal verdiğim ve eserlerini kaleme aldığım değerlerimizin 'Türk Milleti' için ne denli değerler olduğunun gençlerimizin farkına varmasını sağlayıp, günümüzde çıkaramadığımız bu değerlerimizin genç kuşaklar arasında da çıka bileceğinin altını çizmek.

KEVSER ATEŞ: Ertuğrul Gazi hakkında kitap yazmak için Söğüt'e yerleştiniz. Daha önce de aynı düşünce ile Kayseri'ye yerleştiğinizi biliyoruz. Neden kitaplarınızı Ankara'da İstanbul'da yazmıyorsunuz da tarihin yaşandığı yeri tercih ediyorsunuz?

EMRAH BEKÇİ: Çok isabetli bir soru...

''Topografik Çalışma''... Ankara'da kısada olsa merhum Prof. Dr. Halil İnalcık Hocamızla mesaim oldu. Merhum hocamızın şahsıma 'kulak küpesi' olarak bıraktığı en değerli şeylerden biri ise; her ne çalışıyor iseniz çalışın, okumalarınız bittikten sonra yazım çalışmalarınızı, yazacağınız yeri görmeden, orada nefes almadan, oranın insanlarını dinlemeden kaleme almayınız demişti. Doğrusu da budur... Günümüzde öyle yazarlar ve araştırmacılar var ki 'görmedikleri yeri bilgisayar başından fotoğraflarına bakarak yazıp, sonra da o yerin uzmanı oluyorlar. Bu zahmetsiz işin ise kullanım süresi dolayısı ile saman alevi gibi oluyor.

'Gündüz Alp-i Oğlu Ertuğrul Gazi Bey' ile ilgili olarak 'Kuruluş ve Kurtuluşun' şehri Bilecik, Söğüt ilçesinde bir seneye yakındır ikamet etmekteyim. Çalışmam kuruluş dönemi ile ilgili olarak tarihimizde 'yanlış bilinenleri' vesikaları ile sarfınazar etmek. Böylelikle hem geleceğimizi baki kılacak genç neslimize, hem de mensubu olduğum Aziz-Asil Türk Milletine bir zerre olarak katkı sağlamış olacağım.

KEVSER ATEŞ: Dünya edebiyatında Jack London tıpkı sizin gibi işleyeceği konunun merkezinde yaşayıp deneyimleme yaparak kitaplarını yazıyordu. Sizde böyle bir yol izliyorsunuz. Bu yöntemin faydalarını ya da farkını anlatır mısınız?

EMRAH BEKÇİ: Tabii ki... Sahada bulunup, yazacağınız konu ve hadiselerin yaşanmış olan topraklara basmanız, havayı teneffüs etmeniz, bu topraklarda yaşayan insanların çoğunun, yazacağınız zamanda yaşamış bulunan insanların kültürel ve karakteristik kodları taşıması yazarı nesnesel bir zaman yolculuğuna çıkartıp, konuları daha iyi analiz etmesine neden olmakta. Düşünün ki kuzey yarım kürede bir balıkçı yazıyorsunuz. Elbet soğuğu yaza bilirsiniz, ama o balıkçı ile aynı atmosferde soğu hissettiğinizde kaleminizden dökülen kelimeleri okuyucu okuduğu vakit ekvatorda olsa dahi üşüyecektir. Bundan dolayı, hangi alanda olur ise olsun; yazım ve araştırma yapıp buldukları tarihsel kültürel değerleri sayfalara dökecek kalem sahipleri yazacakları sahada olmaları şarttır diye düşünmekteyim. Ve bendeniz öyle yapıyorum...

KEVSER ATEŞ: Ülkemizin Başkenti Ankara'da derin bir tarih bulunmakta. Örneğin Türk İslam tarihi açısından önemli biri olan Hüseyin Gazi'nin türbesi Ankara'da bulunuyor. Benzer bir çalışmayı Ankara'da yapacak mısınız?

EMRAH BEKÇİ: Bu sualiniz beni çocukluğuma götürdü. İlk sualinizde eğitimimi Ankara'da tamamladım demiştim. Ortaokul senelerimde eski adı ''Üç Kızlar Ortaokulu'', yeni adı Peyami Safa İlköğretim Okulu olan okulun ilk mezunlarındanım. Hatta okulun futbol takımında oyuncuydum, o vakitler Ankara ikinciliğimiz dahi vardı... Gelelim sualinize. Çocukluğum bu çevrede geçti. Hüseyin Gazi sondurak denilen yere evimiz yakında o vakitler. Dini bayramlarda türbenin de bulunduğu ve aynı ismi taşıyan dağa çıkardık, dua ederdik, piknik yapardık. IX. Yüzyılda yaşadığı varsayılan 'Hüseyin Gazi' nin türbesi günümüz Mamak İlçesi sınırlarında bulunan 'Hüseyin Gazi Dağında'. Kedisi hakkında birçok menakıp ve söylence yer almakta. Bildiğim kadarı ile türbesi XIV. Yüzyıl ortalarında onarım görmüş, türbe girişinde bulunan kitabesi ise buraya konulmuş. Lakin tarihte ne kadar geriye giderseniz o kadar görüntü fulu hale geliyor. Günümüz Sivas'ın Divriği ilçesinde de 'Hüseyin Gazi' türbesi yer almakta. Sonuç itibari ile isminin 'Hüseyin' olmasından Peygamber soyundan geldiğine işaret (Hz. Hüseyin'in soyundan gelenlere Seyyid. Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere Şerif, iki soydan gelenlere Seydi-Şerif denilir.), IX. Asırda burada (Ankara'da) metfeninin bulunması, yüksel bir dağa defin edilmesi önemli bir kişi olduğunun belirtisidir. Seyyid olduğu varsayılır ise 'Nakib'ül Eşraf' kayıtlarında mutlaka bilgisi bulunacağını düşünmekteyim. Araştırmakta fayda var... Umarım belki elimdeki çalışmam bitince 'Hüseyin Gazi' üzerine bir çalışma yaparım. Bu çalışmaya da siz neden olmuş olursunuz...

KEVSER ATEŞ: Tarih yaşanan, belgeli net bilgiler topluluğu değil midir? Yakın tarihimizde dahi "Lozan hezimet mi, başarı mı?" gibi çelişkiler görüyoruz. Bu çelişkilerin nedenleri ve bunların giderilmesi için tavsiyelerinizi alabilir miyiz?

EMRAH BEKÇİ: Efendim, geçmişi bilmek ve geçmişten dersler çıkartmak, geleceğimizin teminat altında olmasının ana nedenlerinden biridir. Yakın mazimizle alakalı olarak sizlerinde atıfta bulunduğu "Lozan hezimet mi, başarı mı?" sorgulaması kimleri ve ne işlerine yarayacaktır? Lozan hezimet ise günümüze aksettirdiği olumsuzluklar nelerdir? Başarı ise bu başarılar nelerdir? Lozan'a hezimet diyenler (şahsımın fikri) Atatürk ve ilk meclisin çoğunluk rey ile saltanatı-hilafeti kaldırıp Cumhuriyeti ikame ettirenlere günümüzde edemeyecekleri küfrün kinayeli taşlamasıdır. Bu güruh ne geçmişte ne günümüzde ne de gelecekte yok olacaktır. Geçmişte 'İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman, Ruslar, Ermeniler...' ile aynı tastan çorba içen bu zihniyet, Cumhuriyet ile birlikte yeraltına çelikmiş, günümüze yakın son yarım asırda ise 'cemaat ve tarikatlar' halinde topraktan ayrık otu şeklinde fışkırmışlardır. (Yakın örneği 15 Temmuz'dur). İşte bu yapılanmalar Cumhuriyet ve Demokrasi ile Laikliği ikame ettiren, Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve ilk meclisle hesaplaşma-intikam alma üzerine barındırdıkları düşüncelerinden vaz geçmemişlerdir-geçmeyeceklerdir. Lakin, Anadolu'da bir söz vardır ''İt ürür, kervan yürür...'' diye. Onlar havlayacak, 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet payidar kalacaktır!''

Lozan başarı mı? Evet, Lozan başarıdır efendim! Tarih denilen bilimi tarihin hangi rakamını inceliyorsanız o dönemi hissederek tefekkür etmelisiniz. Türk Milleti yedi cephede savaşmış, Çanakkale'de destan yazmış, Kuva-yi Milli'ye ile örgütlenmiş, et tırnak olmuş, vatanına tasallut olan güruhu kâh denize dökmüş, kâh bu uğurda şehid olmuştur. İşte böyle zorlu bir süreç ve her şeyin tükendiği, fakirliğin kol gezdiği, hastalıkların çoğaldığı, okumuşlarımızın cephelerde eridiği, kısacası 'varda olmayan, yokta bile vatan için var eden'lerin son nefeslerinde, masa üzerinde milletimizin kaderini ulusal imzalar ile garantiye almamızı bir başarı olarak görmekteyim. Rabbim bu millete bir daha 'Lozan' ve benzeri imzalar attırmasın!

KEVSER ATEŞ. Günümüzde yapılan bu tür tarihsel araştırmaları yeterli buluyor musunuz?

EMRAH BEKÇİ: Günümüzde yapılan araştırmaların çoğunluğu yazılan tezler ve kitaplardan alıntılardan öteye geçmemekte. Okul bitirmek, Doç, Prof. olmak için masa başında sağdan soldan alıntılar yapılarak yapılan çalışmalar samimi değil. Nadir olsa da güzel çalışmalar var. Bu çalışmalardan ben de faydalanıyorum. Peki yapılması gereken nedir? Yapılması gereken okullarını bitiren tarihçilerin diploma almak için vakitlerini zayi etmemeleri. Tarihe hâkim olmak için okumaya gayret etmeleridir diye düşünmekteyim. Ülkemizde ise diploma olsun da ileride devlet dairesinde bir vazife alırım mantığı çok hâkim. Bundan dolayı üniversiteleri bitirmiş çok gencimiz bitirdikleri alan harici farklı alanlarda işlerle meşguller. Okullar bitirmek için değil, öğrenmek için gidilen yerler olduğu vakit ülkemizin genç zihinleri daha bir aydınlık olacağı düşüncesindeyim.

röportaj2.png

KEVSER ATEŞ: Son olarak genç araştırmacı yazarlara ne tavsiye edersiniz?

EMRAH BEKÇİ: Genç kardeşlerime tavsiyem, her ne iş yapıyorlar ise yapsınlar 'severek yapsınlar'. İhtiyaçları olan güç aslında kendilerinde. Tarih dediğimiz mefhum da ise Gazi Paşanın dediği gibi: ''Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcut!'' Burada ki 'kan' ırki bir meseleden ziyade 'Kültürel-Hars'tır. Her Türk Gencinin atalarına sorumluluğu vardır. Bundan dolayı, yaşadıkları coğrafyanın ne kadar çetin bir yer olduğunu, bastıkları toprağın ucuz bir miras olmadığını, yarın kendilerinin de Türkiye'nin geleceğini şekillendire bileceklerini düşünerek, kalıcı eserler bırakmaları tavsiye ediyorum.

Şahsıma vermiş olduğunuz bu mülakat imkanından dolayı Anadolu Gazetesi adına sizlere de ayrıca teşekkür ediyorum. Saygılarımla…

 İnternet Editörü
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.