Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

İslami toplum düşünen toplumdur

İslami toplum düşünen toplumdur

İslamî Toplum, düşünen ve akleden bir toplumdur.  Laik ve kapitalist toplum akılsız bir toplumdur. Laik ve kapitalist toplumda yardımlaşma ve dayanışma olmaz. Olsa da bizim istediğimiz gibi olmaz. İşte bunun için akılsızdırlar. Halbuki İslamî Toplumda insanlar hem yardımlaşma ve dayanışma içindedir, hem de yardımlaşma ve dayanışma içinde olmazsa yaşanacak felaketler konusunda bilinçlidir. Çünkü bu hususlarda toplumun fertleri sürekli eğitim ve gözetim halindedir.

Şu beş husus İslamî Toplumun yani düşünen toplumun özelliğidir.

1-Ailede fertler yardımlaşma içindedir ve dayanışmaya önem verirler.

2-Mahallede komşuluklar sağlamdır ve yardımlaşmaya ve dayanışmayı sağlarlar.

3-Toplumda emr-i maruf ve nehy-i anil münker (iyiliği emretmek ve kötülükten nem etmek) hakimdir.

4-Devlet kurduğu sistemle insanları kötülükten alıkor ve iyiliğe yönlendirir.

5-Fertler doğru yoldan saptığında başlarına gelecek sorunlar konusunda bilinçlidir.

Bizim işimiz “sözle ve havanda su dövmeyle” değil, gerçeklerle ilgilidir. Biz Kuran ve Hadisler ışığında akletmeye ve tefekküre zaten hazırız. Laikler ve kapitalistler istemese de biz akletmeye ve tefekküre hazırız.

Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde insanları akletmeye çağrılır. Esasında akletmeye çağrılan yalnızca insanlar değildir. Kur’an-ı Kerim’de toplumlar da düşünmeye ve akletmeye çağrılır. Toplumların kendisini değiştirmediği ve hallerini düzeltmediği takdirde Allah onların durumlarını değiştirmez. Çok ciddi bir uyarıdır bu.

İşte o Ayet-i Kerime:

“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Rad Suresi, 11)

Toplumların çürümesi ve fertlerinin adeta bir saman çöpü gibi havalarda uçuşmasının sebebi toplumda “gemisini kurtaran kaptan” anlayışının yaygınlaşması ve herkesin birbirinden uzaklaşarak, kendi kabuklarına çekilmesidir.

Halbuki Allah, toplum fertlerinin kendi kabuklarına çekilmesini değil, komşulukların artmasını ve sağlamlaşmasını istiyor. Yukarıdaki Ayet-i Kerime’de “insanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır” beyanı da tefekkür ve büyük düşünce gerektirir.

Ben bu noktada insana şöyle sesleniyorum: “Ey İnsan, sen görevlisin. Sen tüm yaptıklarınla izleniyorsun ve başıboş değilsin.” Çevreni koru, toplumu ıslaha çalış, komşularına yardım et ve yalnız kendin için yaşama ey İnsan!

Şu bilinen Hadis-i Şerif’e tekrar dikkat çekiyorum:

Hz. Ayşe validemizden rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (asm) "Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki neredeyse komşuyu komşuya varis kılacak zannettim” buyurmaktadır.

Komşulukların sağlam olması için ailenin sağlam ve bilinçli olması gerekir. Ve aile dediğimizde ne anlaşılması gerekir? Bu hususta bilinç gerekir. İslam’da aile sükunet, huzur, güven, sevgi ve merhametin adresidir. Aileyi dağıtanlar ve zayıflatanlar şeytanın uşaklarıdır. Lanet olsun onlara.

Bizi kurtaracak ailedir. Aile yapımızı laik ve kapitalist sistem ile güçlendirmemiz mümkün değildir. Aileyi ancak İslam ile güçlendiririz. Laik sistem değil, Din neyi emrediyorsa onu yerine getireceğiz. Yoksa aileyi kurtaramayız.

Bu işin lamı-cimi yok! Başka yolu yok. Laik ve kapitalist sistem aileyi kurtaramaz. Kurtarmayacağı ortadadır. Ey laikler! Ey kapitalistler! Vazgeçin inattan ve İslam’a teslim olun. Dar ve kısır aklınızla “ahkam kesmeyin!” Akıl, İslam ile yüzde yüz uyumludur. İslam ile uyumsuz olan sizin dar ve kısır düşüncenizdir.

Oturun da kısır ve dar düşüncenizi sorguya çekin. İslam’ı değil, nefsinizi ve doğru çalıştırmadığınız aklınızı sorguya çekin.

İşte ailenin kuruluşunu ve kurtuluşunu anlatan Ayet-i Kerime:

“O'nun ayetlerinden biri de, sizin için kendi cinsinizden eşler yaratmasıdır. Siz, onunla sükunete ererseniz, huzur bulursunuz. Birbirinize karşı, aranızda sevgi ve rahmet oluşturdu. Düşünen bir toplum için bunda nice ayetler vardır.” (Rum Suresi, 21)

Biz “bana ne, herkes kendi yolunda yürüsün, beni ilgilendirmez” anlayışında olamayız. Biz zulmeden birine dahi yardım ederiz. Nasıl yardım ederiz? Onun zulmüne engel olarak ona yardı ederiz.

Bu husustaki Hadis-i Şerif şöyledir:

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm)şöyle buyurdu: "Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et." Bunun üzerine birisi, "Ey Allah'ın Resûlü! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: "Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır." (Buhari, İkrah, 7)

Allah bize Dünya’yı ve göklerde, yerlerde olanları hizmetimize tahsis etmiştir. Bunu düşündük mü hiç? Niye başka canlıya değil de bize boyun eğdirildi Dünya ile yerler ve göklerde olanlar?

Çünkü biz akıl sahibiyiz ve onları akılla yönetmeliyiz.  İçinde yaşadığı toplumunu akılla yönetemeyen bir insanoğlu tüm Dünya ve hatta kainat için tehlikedir ve tehdittir.

Haydi şu Ayet-i Kerime’ye dikkat çektikten sonra tefekkür geliştirelim:

" O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır. " (Casiye Suresi, 13)

Biz İnsanoğlu olarak büyük sorumluluk taşıyoruz. Bu kadar önem bize neden veriliyor? Dünya neden bize tahsis edildi? Ve Dünya içindekiler bize neden boyun eğdirildi?  Bunda hikmet nedir? Ey İnsanoğlu tefekkür et! Sen basit bir varlık olmadığın gibi Dünya’da bulunma nedenin de basit değil.  Sen görevlisin. Sen tüm yaptıklarınla izleniyorsun ve başıboş değilsin. Bunu daha önce de belirtmiştim bu yazı içinde. Çünkü bu nokta çok mühim!

Evet ey İnsan, sen sanma ki başıboş vaziyettesin. Hayır hayır değil! İzleniyorsun ve yaptıklarından hesaba çekileceksin. Kötülükleri imanınla ve imanına göre engel olmakla mükellefsin.

Yazımın sonlarına doğru şu Hadis-i Şerife yer veriyorum:

 Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm)şöyle buyurdu: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78)

Müthiş bir hakikat ve çok çok tefekkür etmemiz gereken bir ikaz bu. Hepimiz bu toplum içerisinde en büyük görevi bu. Yani “kötülükleri ortadan kaldırmak ve onlara engel olmak.” Ve “iyilikleri de yaygınlaştırmak ve onları da teşvik etmek.”  İşte bu bizim görevimizdir. Bu görevi yerine getirmek düşünmekle olur. İslamî Toplum işte bu ayetler ve hadisler çerçevesine temel bulur ve yükselir. Aynı bir ağaç gibi.

Evet, 3 Ayet-i Kerime ve 3 Hadis-i Şerif ile “İslamî Toplum’un düşünen toplum olduğu gerçeğin izah ettim.” Esasında bu hususta daha onlarca ayet ve hadis mevcut. Onları da inşallah daha sonra anlatırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Sandal Arşivi