Bayram sevinci, coşkusu bırakmadılar millette. Kendi bayramlarını kutlayamayan bir toplum olduk, bayramın içini boşalttıkça boşaltıyor, ayrıştıkça ayrışıyoruz. Biri milli bayrama dil uzatır, öteki dini bayrama. Her ikisi de kendi yobazlığında boğulurken şevk bırakmıyor, milletin yaşam enerjisini emen karadeliklerine çekiyor bütün bir toplumu.
Bir millet bayramlarında buluşamayacaksa daha öte ne var bir araya gelebilmek için?
Savaş mı?
Bu kafa oldukça savaş, bayram, fark eder mi?
Bayramını, kendi içinde bölünüp, savaşır gibi kutlasan ne olur kutlamasan ne olur.
DİK DURAMAYAN BOŞ ÇUVALLAR ORDUSU
Baharı karşılayan Nevruz Bayramı’nı bile ayrışma konusu yapabilmiş, kutlamayı beceremeyen, okumuş-yazmış cahilliğiyle baş edemez olduk. Hakikaten okumak cahilliği almıyormuş.
İnsani, vicdani melekelerini yitirmiş bir okumuşluğun, üreteceği kültür, yaratacağı toplum ne olur? Bu olur işte; kuru gürültüyle kafa şişiren, kendi yankı odasında kendinden başka sesi dinlemeyen, muhakeme etmeyen ezberciliğiyle dik duramayan boş çuvallar ordusu.
Hiç savaşa, düşmana da gerek yok, bizi kemirecek kurt, içimize girmiş zaten.
İKTİDARLA DEVLETİ AYIRAMAMAK
15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi’ni, bu yıl nasıl karşılayacağız merakıyla her görüşü dinledik, izledik. Biri mücadelesini kaba ve görgüsüzlükle sulandırırken diğeri bir girişim olduğunu inkar ediyordu neredeyse.
Biri sahte somurtkanlıkla ilkokul müsameresi acemiliğinde tartışmalarla saat dolduruyor, öteki kökünden reddediyordu darbe girişimini; tiyatroymuş.
Sabaha kadar ülkenin en ücra ilçelerine kadar mermiler, füzeler, bombaların atıldığı, içinde insan olan arabaların üzerinden tankların geçtiği, elinde bayraklı halka hem yukarıdan hem sokak aralarında hedef gözeterek mermi sıkıldığı, milletin uçağı, helikopteri ile devletin kolonları Emniyet’ini, MİT’ini, Millet Meclis’ini bombaladığı girişim tiyatroymuş.
Devleti bilmemektir bu. İktidarla devleti ayıramayan, muhalefetle gözü kör olmuş okumuş-yazmış cehaletinin olabilecek en uç örneğidir.
SAVAŞI KAYBETTİĞİNİZ AN BU ANDIR
O gece İstanbul’da, bir tanıdığın olaylar içindeki arkadaşının sözleri mıh gibi kaldı aklımızda: “Vatan Caddesi’nde Emniyet Müdürlüğü’ne doğru sloganlar atarak iniyorduk. Müdürlüğün, yakınında, herkesten ayrı yaklaşık 50 kişilik cübbeli sarıklı bir grubun slogan attığını gördük. Bir durakladık, ‘Bilmeden bir şeye mi alet oluyoruz’ diye tereddüt ettik. Oradan ayrılmadık ama geri çekilip, izlemeyi tercih ettik.”
İşte savaşı kaybettiğiniz an bu andır; ayrışmanın cezası olan bu tereddüt, gücü böler, direnişi kırar.
BAYRAM İÇİN ERKENDİ
15 Temmuz’un bayram ilan edilmesi için erkendi. Bu kökü dışarıda, kendi devletini yıkmak pahasına başkalarına hizmeti ülkesinin önüne koyan hipnotize olmuş uyuşturulmuşlar, devletin ayağına dolanmaya devam ediyor. Taarruzu püskürttük ama zafere dönüştüremedik.
Devletin kılcal damarlarına sızmış zehir, damarlarımızda dolaşmaya devam ediyor. O yüzden erkendi bayram için.
Görüldüğü üzere, bayramlarını beraber kutlayamayanlar, savaşlarında da ayrışmanın zaaflarından kurtulamazlar. Zaferle sonuçlanmamış savaşın bayramı olmaz.
Devletin ve milletin kurdu ise önünü alamadığımız, her şeyin içine sokulan işte bu ayrışmadır.