Değerli okurlarım! Bakü Hazar Üniversitesi “Dünya” Okulu Öğretmeni, bilim Doktoru, Altuntaç Balayeva’dan önemli bir yazı aldım. Ve bu yazı, Ahmet Caferoğlu’nun Türkologi alanında bilimsel biyografisi için büyük önemini vurgulayan bir olay hakkındadır. 2. Türk Dili Kurultayında Ahmet Caferoğlu konuşma yaparken Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün salonu terk etmesi ve Kurultaya Başkanlık yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı, Kazım Özalp Paşa da Ahmet Caferoğlu’nun sözünü keserek, onu kürsüden indirmesiyle ilgilidir.
Türk araştırmacıları Ayşe Hür (Hür A. Güneş dil teorisinin icadı ve Türkçe. http: haksozhaber.net/news_detail/php?id=18862; s.2), Leyla Karahan (Karahan L. Atatürk dönemi Dil Kurultaylarında Türk dünyası // Türk dili, 1999, № 574, Ekim; s. 846) bu olaya sadece değinmekle yetinerek, ihtimal şeklinde bile olsa hiçbir açıklama yapamamışlar. Ağaoğlu’nun Azerbaycan Türk Araştırmacıları da bu olaya hiç değinmemişler bile.
BÜYÜK ATATÜRK SALONU NEDEN TERK ETMİŞTİR?
Olayın ihtimal şeklinde bile olsa, açıklamasını yapmak için birkaç yıl öncesine dönmemiz gerekiyor. Bildiğimiz gibi, Türkiye’de 1929 yılının Eylül ayından başlayarak Osmanlı Türkçe’sinin sadeleştirilmesi – özleşme alanında reform gerçekleştirilmeye başlanmıştır. 1932 yılının ortalarında Türk Dili Tetkik Cemiyeti (TDTC) kurulduktan sonra, bu süreç daha da yaygınlaşmış, Türk Dili Kurultaylarında daha da hız almıştır.
Reformların fıkır babası, ilham vericisi ve hatta pek çok projeleri de bizzat Atatürk kendisi gerçekleştirmiştir. Özleşme süreci önce Türk Dilinin Arap ve Fars sözlerinden arınmasını (Arapça ve Farsça Sözcüklerin Türkçe’den Tasfiyesi) ve onların yeni sözler üretmekle değiştirilmesini tasarlıyordu. İlk örnekleri de Atatürk bizzat kendisi vermiştir. Er, subay, kurmay, genel, özel, evrensel, kutsal, ısı, ergenlik, kıvanç vs. gibi sözlerin de kendisi tarafından üretildiğini biliyoruz. TDTC kendi yayını olarak İstanbul’da bastığı “Öz Dilimize Doğru” Dergisi’nde bu doğrultuda tanıtım çalışmaları yapmaktaydı.
Yeni kurulmuş Öz Türkçe deyimi oldukça revaç görmekteydi. Büyük Atatürk bu konuda çok emin idi ve ufak itiraza bile gelemiyordu. 1 Eylül 1932 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda çalışmaya başlayan 1. Türk Dili Kurultayı’nın ilk oturumunda Hüseyin Cahit, Dil reformu konusu dışında devletin dile karışmasına karşı çıkınca, Mustafa Kemal ona yanıt vermesi için Kurultayın düzenlendiği binadaki odaların birinde hasta yatan, TDTC Başkanı, dönemin Eğitim Bakanı, Samih Rıfat’ı yatağından kaldırtarak Kurultaya getirtmişti.
Sayın, Samih Rıfat, Hüseyin Cahit’e karşı konuşma yaptıktan sonra Hasan Ali Yücel, Ali Canip, Fazıl Ahmet ve Fuat Köprülü gibi tanınmış kişiler de söz alarak devletin yürüttüğü politikayı savunmuşlar (Hür A. Güneş dil teorisinin icadı ve Türkçe. http: haksozhaber.net/news_detail/php?id=18862; s.1).
Atatürk hayattayken düzenlenmiş üç Türk Dili Kurultayı’nın bütün oturumlarında ta baştan sona kadar bir tek katılımcı gibi değil, hem de onların çalışmalarına yön vermiş, belgelerin hazırlanmasına etkin katkıda bulunduğunu da belirtmemiz gerekiyor.
A. Caferoğlu da ilk Kurultayın katılımcısıydı (Karahan L. Atatürk dönemi Dil Kurultaylarında Türk dünyası // Türk dili, 1999, № 574, Ekim; s. 846) ve 1931 yılında Türkiye vatandaşlığını almasına rağmen, Azerbaycan Delegesi olarak tanıtılmıştı. Türk dili kurultaylarında Türkiye Devletinin davetiyle dünyanın değişik ülkelerinden Türkologların katılması gelenekselleşmişti.
A. Caferoğlu ile bağlı olay 18-24 Ağustos 1934 yılı tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayında düzenlenmiş 2. Türk Dili Kurultayında baş vermişti. A. Caferoğlu özel ve önemli etkinlik olduğu için tesisçisi olduğu ve baş editörlüğünü yaptığı Azerbaycan Yurt Bilgisi Dergisi’nin Temmuz – Ağustos 1934 sayısını kurultaya adamıştı. İşte o Kurultayda da kendisi Azerbaycan’ı temsil ediyordu ve 35 yaşlı genç bilim adamının Ali Canip, Hasan Ali, Rakip Hülusi, SSCB Bilimler Akademisi Ord. Dr. Aleksandr Nikolayeviç Samoyloviç ve Polonyalı bilim adamı, Ananiasz Zajaczkowski gibi ünlü Türkolog ve oryantalistleriyle beraber Kurultayın Filoloji Komisyonu üyesi seçilmesi bilim camiasında onun artık saygın birisi olduğunu kanıtlamaktaydı. Kurultaya A. Caferoğlu’nun Hocası, Friedrich Giese de katılmıştı. A. Caferoğlu, Almanya’nın Breslau Üniversitesinde onun İlmi Başkanlığında Doktora (Ph.D) Tezini savunmuştu.
Kurultayın üçüncü oturumunda A. Caferoğlu, Rus Dilinde İlk Türk Dili Yadigârları konulu bildiri sundu. Oturuma Başkanlığı (Kurultay Başkanı) Kurultayın bütün oturumlarında olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı, Kazım Özalp Paşa yapıyordu. Kurultay toplusunda tüm bildiri özetleri bulunduğu halde (Kurultay Protokolüne uygun), nedense E. Ceferoğlu’nun Bildiri Özeti alınmamış. Özet yerine şöyle bir not düşürülmüş: “Kürsüye gelen Ahmet Caferoğlu “Rus Dilinde İlk Türk Dili Yadigarları” başlıklı bildirisini okurken, sözlerine dil mevzu ve dil tetkikleriyle hiçbir alakası olmayan yersiz ve gayrı muvafık karıştırdığı gerekçesiyle, Reisi-Cumhur Hazretleri salonu terk etmişler, Başkan tarafından Caferoğlu Ahmet’in konuşması kesilerek kürsüyü terke davet edilmiştir.” (İkinci Türk Dili Kurultayı Zabıtları // Türk dili, 1934, № 8, s.54;
http:||www.tdkkitaplik.org.tr/kurultaylar.asz; s. 54). A. Caferoğlu gibi zeka
sahibinin Dil Kurultayında gayri muvafık beyanat verebilmesi fikri pek inandırıcı değildir. Olayın gerçeği Atatürk’ün hayat ve çalışma salnamesinde verilmiştir: “19Ağustos 1934: Gazi, öğleden sonra 14.00’te II. Kurultay toplantı salonunu teşrif ederek akşama değin yapılan konuşmaları dinlediler. Ahmet Cevat (Emre), Prof. Dr. Saim Ali (Dilemre), Doç. Ahmet Caferoğlu Beylerin tezlerini ilgiyle takip ettiler. Doç. Ahmet Caferoğlu “Rus dilinde İlk Türk Dili Yadigârları” başlıklı tezini sunarken konu dışına çıkan sözler söyleyince Gazi, salonu terk ettiler. Kurultay Başkanı TBMM Başkanı Kazım F. (Özalp), konuşmacının sözünü keserek kendisini kürsüden indirdi” (Atatürk ve Türk dili. www.turk.metu.edu.tr/ata.html).
Dr. Altuntac Balayeva
AHMET CAFEROĞLU KURULTAYDA NEDEN RUSÇA KONUŞMUŞTUR?
Belirtmemiz gerekiyor ki, Ulu Atatürk, A. Caferoğlu’nun çalışmalarıyla, büyük bir ihtimal ki tanıştı; özel kütüphanesinde A. Caferoğlu’nun XIX Asır Azeri Şairi Sirazi, Berlin’de yayınlanmış 75 Azarbaiğanische Lieder “Bayaty” in der Mundart von Ganğa nebst einer sprachlichen Erklarung (Gence Ağzında 75 Azeri Bayatısı ve Lisana ait Bir Mukaddime) adlı kitapları ve Türkoloji’ye ait eserleri de vardı (Atatürk Kütüphanesi. http://www.tsk.tr/anitkabir/kutup/c.html; katalog № 367; 368; 369; 370). Hatıralarda Atatürk’ün Dile ait eserlerini dikkatle okuduğunu yazıyor. Bunun dışında 1932 yılından Atatürk’ün direktifiyle basılan ve her sayısını özenle Öz Dilimize Doğru Dergisi’nin ilk üç sayısında dil reformu sürecini tartışmalarına aktif katılan A. Caferoğlu’nun makaleleri yayınlanmıştı: “Öz Türkçe Devri” (Öz dilimize doğru, 1932, № 1, s. 8-11), “Öz Türkçe Buhranı” (Öz dilimize doğru, 1932, № 2, s. 19-21) ve “Öz Türkçe Araştırılması Yolunda” (Öz dilimize doğru, 1932, № 3, s. 35-37). Hem de A. Ceferoğlu Atatürk’ün önerisi üzerine 18 ay Otto Böhtlingk’in 1851 yılında San-Petersburg’da basılmış Über die Sprache der Jakuten (Yakutların Dili Hakkında) kitabının bir kısmını Türkçeye çevirmişti (Sertkaya O. F. Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Dili. (http: //www.edebiyatfakultesi. com/Atatürk_ve_Türk_dili_1. htm).
Yukarıda belirttiğimiz gibi, Türk araştırmacıları olaya yüzeysel değinmekle yetinmişler. Ayşe Hür’le sanal yazışmalarımız sırasında da o, Türk bilim camiasında bu olayın açıklamasına dair hiçbir kesin fikrin veya tahminin olmadığını bildirdi. Fakat olayları toptan ele adlığımızda A. Caferoğlu’nun Dil Reformuna karşı beyanat vermesi, gerçeğe uygun fikir gibi görünüyor. Bunun için ilk kanıt A. Caferoğlu’nun kendi eserleridir. Eserlerinin diline dikkat edersek, Dil Reformu’nun önemli maddesini – Türk dilinin Arap ve Fars sözlerinden arınması fikrini kesinlikle kabul etmediği anlaşılır. O, 1932 yılına kadar Arap sözleriyle zengin (Farsça kelimeleri ender kullanırdı) Türk dilinde yazmaya devam ediyordu. İki Kurultay arasında yayınladığı makalelerin diline dikkat edersek konu tam netleşir. O makalelerinde tehsis, mezku, zevat, maeda, istirdad, müekker, müsaid, tesrih, teveccüh, tehevvül, mevad, mühib, fasih, isabet, celadet, tenvi, müessir vs. Arap sözleri onlarca değil, yüzlercedir. (Belirtmemiz gerekir ki bilim adamı eserlerinde kendi döneminde Türk dilinde kullanılandan da epey fazla Arapça kelimeleri kullanması günümüzde yazdıklarının yalnız sözlük aracılığıyla anlaşılmasına neden olmuştur). Caferoğlu çalışma hayatının sonuna kadar bu ilkelerden dönmemiş, aynı Türkçe’yle yazılar vermiştir. Eserleri bunun canlı örneğidir.
A.Caferoğlu İkinci Kurultay’dan önce yayınlattığı “Öz Türkçe Buhranı” adlı makalesinde Türk Dilinin Arap ve Fars sözlerinden baştan sona arınmasına olumsuz yaklaştığını belirtmiş, sürecin kriz sınırına ulaşacağı uyarısını yapmıştır. O yazıyordu: “Öz Türkçeyi canlandırmak bahanesiyle muhtelif muharrirler tarafından, her gün meydana atılan yeni kelimeler ve etimolojiler, önceden diyebilirim ki, dikkatli ve gayretli çalışılmazsa öz Türkçe’ye pek pahalıya mal olacaktır” (“Öz Türkçe buhranı Öz dilimize doğru, 1932, № 2, s. 21).
İhtimalimiz için ikinci temel yukarıda belirttiğimiz gibi, Türk dilinin Arap ve Fars sözlerinden arınması o dönemde Atatürk’ün fikriydi ve kurultayı terk etmek gibi sert tepkisi bu fikre karşı çıkma yüzünden olabileceğini ihtimal edebiliriz. A. Ceferoğlu’nun beyanatının da işte Dil Reformu alanındaki yaramazlıklara karşı olduğu sonucuna varabiliriz. Ceferoğlu’nun beyanatı 3. Türk Dili Kurultayına kadarki iki yıl içinde de unutulmamıştı. 24 Ağustos 1936 yılında çalışmaya başlayan 3. Türk Dili Kurultayı’nda o yalnız katılımcı olmuştur (Karahan L. Atatürk Dönemi Dil Kurultaylarında Türk Dünyası (Türk Dili, 1999, № 574, Ekim; s. 846). Kurultayın hiçbir kuruluna seçilmemiş, bildiri bile sunmamıştır. Yalnız Atatürk’ün vefatından sonra 10-13 Ağustos 1942 yılında düzenlenmiş olan 4.Türk Dili Kurultayında Lengüistik-Etimoloji komisyonu üyesi seçilmişti.
EVET, TEMİZ TÜRK’ÇEMİZİ KORUMALIYIZ
E. Ceferoğlu sonraki Dil Kurultaylarına da aktif katılmıştır. Hatıralarda yazıldığına göre, Atatürk hayatının son yıllarında dil reformunun doğru yapılmadığı, tasfiyeciliğin doğru olmadığı fikrine gelmişti. Fatih Rıfkı Ata’ya dili çıkılmaz bir şekle soktuk, Ahmet Cevat Emre’ye ise iki şeyde inkılap olmaz: dilde ve musikide – demiştir (Hür A. Güneş dil teorisinin icadı ve Türkçe. http: haksozhaber.net/news_detail/php?id=18862; s.3).
Hayatının son yıllarında artık kendisi de yeni üretilmiş kamutay, saylav, ulus, ulusal, siyasa, siyasal, tecim, acun, genellik gibi sözlerin yerine uygun olarak Millet Meclisi, milletvekili, millet, milli, siyaset, siyasi, ticaret, dünya, refah sözlerini kullanıyordu. (Sertkaya O. F. Mustafa Kemal Atatürk veTürkDili.http://www.edebiyatfakultesi.com/Atatürk_ve_Türk_dii_1.htm;s.4).
Böylece A. Ceferoğlu’nun doğru konumda olması kısmen kanıtlanıştır. Tasfiyeciliğin sonu, Leyla Karahan’ın yazdığı gibi, bu oldu: “Ancak bütün bu iyi niyetli görüşlere rağmen sadeleştirmedeki aşırılığın, Türk dünyası ile dil müştereklerimizi ne kadar azalttığı bilinmektedir.” (Karahan L. Atatürk dönemi Dil Kurultaylarında Türk dünyası // Türk dili, 1999, № 574, Ekim; s. 850).