Kime sorarsak soralım birçok kişinin en sevdiği kişi aile büyüklerinden sonra ÖĞRETMENLERDİR ayrıca olmak istedikleri şeyse ÖĞRETMENLİKTİR.
ÖĞRETMEN KELİME KÖKÜ“ÖĞRET” Fiilinden gelir ve “MEN” EK’TİR
Kelimeyi hecelersek yeni ve eski Türkçede“ÖĞ-OG” akıl, anlayış anlamındadır bir bakıma “ÖĞÜT” ile bağlantılıdır yani öz Türkçesi “ Öglüg sözü” akıllı öğüt veren kişi olarak düşünmeliyiz.
Türk Bilgelerden Kutadgu Bilig-BİLGE Kutadgu olarak nitelenir çünkü dalında eğitim almış, yoğrulmuş, donanımlı anlamında öğretici bir öğretmendir aslında.
Dünyanın bileğini bükemediği ve hayran olduğu en büyük Türk Atatürk’se Başöğretmenlerimizdendir çünkü Türkiye Cumhuriyetini kurduğu gibi Türkçenin korunması ve geliştirilmesi için hemen TDK’yı kurmuş ardından Öğretmen okulları- Fakülteler açılmış, Dilbilimciler yetişmeye başlamış, sonrasında Üniversitelere dille ilgili kürsüler koyulmuş ancak ne yazık ki TÜRKOLOJİ YETERİNCE TÜRKÇE TERİM AYIKLAMA-ÜRETME ARGESİ YAPAMAMIŞ.
1938’de Başöğretmenimizi genç yaşta kaybettiğimiz zaman temelleri o yıllarda atılıp 1940’ta açılan KÖY ENSTİTÜLERİ EĞİTİM-ÖĞRETİMİN EN İYİ OKULLARIYDI ancak ne üzücü ki, Türkiyemizin gelişmesini istemeyen bazı güçler tarafından kapatılmış..
EĞİTİM- BİLGİ’DİR
ÖĞRETİM-UYGULAMA’DIR.
Günümüzdeki eğitim sistemindeki okullarla birlikte yürütülen (Zorluğu-dağınıklığı bir yana, daha yapay-yüzeysel diyebiliriz) stajyerlik, çıraklık,kalfalık,ustalık, usta öğreticilik aslında geçmişte yapılmak istenen eğitim-öğretimin özüydü. Uygulama olmadan eğitimin hiçbir önemi yoktur bu bir nevi pekiştirmedir.
Bizler bugün Türk milleti olarak güzel konuşmayı Dil’e aşık birçok öğretmen sayesinde öğrendik. Kısaca Dil’in bir ülke için ne kadar önemli olduğunu şu üç kelimeden anlayabiliriz.
Türk-Türkiye-Türkçe. Bunlardan biri olmazsa diğerleri de olmaz.
Yöresel Kültür Sokağı değer çalışan bir marka olarak derneğimizde çalışma arkadaşımız olan Ruhiye Mine Kayra öğretmenimizi 2020 yılının “Hayat boyu öğrenen ve öğreten Bilge Öğretmeni” olarak seçmek istedik çünkü ömrü boyunca düşündüren gerçekleri-kelimeleri okumuş, üzerinde çalışmış ve toplum faydacılığına yönelgeç fiili gibi yönelmiş.
Ruhiye Hocamız 1932 yılında doğmasına rağmen tam bir canlı hayranıdır ve imeceyle hayat yükünün azalacağına inanır.
Hayat serüveni eğitimle başlamış, Gazi Üniversitesi’nde İngilizce öğretmenliği okumuş, Hacettepe Dilbilimde yüksek lisans, lisede İngilizce öğretmenliği yapmış, Gazi Üniversitesinde öğretim üyesi olarak devam ederken aklına bir çılgınlık gelmiş yabancı dil bilen çok kişi gibi maceraya atılarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan rehberlik belgesi alarak profesyonel turist rehberliği yapmaya başlamış.
Bu arada da bir yandan yeni yerler, yeni insanlar tanıyarak ufkunu genişlettiği gibi diğer yandan da durağan yaşama geçmek için İzmir-Selçuk Çamlık Köyüne gidip yerleşmiş çünkü amacı köy çocuklarına öğretmenlik yaparak okul sonrasında onlara daha ileri seviyede eğitim vermekmiş.
Hayatın belli evrelerinden geçip giderken kendisini yenilemek için halk biliminin birçok dalına tutunarak hayran olduğu el sanatlarından birine asılmış. Yöresel Bebek Yapımına.
Amaç, Anadolu kadınlarının değerlerini tanımak, tanıtmak ve para kazanmalarını sağlamakmış. Çok ama çok uzun yıllarca bulunduğu köyde tüm emekli parasını bu uğurda harcamış hatta imeceyle çocuklar aç kalmasın diye kâr gütmeyen bir sandviççi sistemi, okula bir spor alanı, kütüphane hatta çocuklar rahat oynasınlar diye park bile kurmuşlar.
2012 yılında çıkmış tekrar Ankara’ya gelmiş ancak bu sefer o çok yorduğu kolu kırıldığı için ve böylece 75.yıl huzurevine yerleşmiş.
Ruhiye hocamızla yollarımız kesiştiğinde Ankara Seymeni çalışmasına destek olmak için dahil olmuştum. Kurumda yöresel bebeklerle ilgili bir atölyesi vardı. Atölyeyle birlikte yürüttüğü diğer derneklerdeki yöresel bebek öğretileri, bilhassa yerel yün çorap sergiler, sempozyum, seminer, söyleşiler daha neler neler anlatmakla bitmez.
Ancak çalışan ve üreten insana çok fazla desteğin olmadığı ülkemizde Ruhiye hocamızın atölyesi elinden alınınca çok mutsuzlaşmıştı ve odasına kapandı. Doğal olarak bebekçilik sanatı incik boncuk, kumaş ve ip gibi akar getiren kalabalık olduğundan kendisini hasta etti. Çaresizlik ona göre olmadığı için 2020 yılının başlarında yakınlarında bir ev kiraladı ancak gidip gelmesi çok kolay olmadığı halde İmece Bebek Atölyesini döşediği için kafası rahattı çünkü hayalleri vardı. Akabinde salgın hastalıktan dolayı herkes gibi o da yalnızlaştı. Yalnızlığını gidermek için telefon konuşmalarımız sıklaşınca kendisinden kitap yazmasını en çok ben istedim “çok geç” dedi ancak pes etmeden yaptığı çalışmaları topladı ve ısrarlı önerimize duyarsız kalmayarak yöresel imece bebek kitabını editörüne teslim ettiğini söyledi.
Hemen ardından “Dil”e katkı sağlaması için çok yıllar önce akademik bir kitaba katkı sağladığı halde basılmayan kitabı yerine öykü tarzında ikinci kitabını bekliyoruz. Bana verdiği bir kitapta yazdığını cümleyi kendisine iade ediyorum “Anadolu, senden umutlu”
Hep derim Ruhiye hocamıza “Bizim böyle bir öğretmenimiz olmadı” diye. Kendisi de benim gibi öğrenci aramış durmuş hayatta…
Tekrar konumuza dönmemiz gerekirse “ÖĞ-ÖĞRET” Kelimesinden gelen eylemsi sözcüğün temelinde “ÖĞRET-MEN” VAR. Demek ki ÖĞRET-MEYEN de BİLGİ BENCİLLİĞİ OLDUĞU İÇİN EĞİTİMCİ OLAMAZ.
Bir öğretmenin hayatımızdaki yeri o kadar çok önemli ki “ÖĞ-REN-Cİ” için olumlu başlayabiliyor, olumsuza düşebiliyor yani bütün HERŞEY GELİŞTİRİLMEYE AÇIK İYİ EĞİTİMDEN geçiyor.Bugün insanlığa faydalı olan herkes böyle öğretmenlerin eseridir.
“EĞİTİM ” Kelime kökünü hecelediğimizde “EĞ-EĞİT”İM ekiyle oluşmuş ancak
EĞİTMEK-EĞ-İTMEK sözcüğü Divan-ı Lugat Türk’te 900 yıl sonra bulunan eğitimle ilgili fiil olan “İĞİTMEK”ten gelir.
En güzel açıklama öz-eski Türkçeden yapılır. “EGİT” Uygur Türkçesinde “EGİT” Orta Türkçede “İKİD-İKİT” Sanki bir emir gibi “EĞİT” Türkçede “EĞMEK-BÜKMEK” anlamında kullanılması bir varlık olan insanı bir metal cevheri gibi kafamıza göre “İTMEK” değildir.
Beslemek, terbiye etmek, yetiştirmektir ancak ilk başta olması gereken sevmek, saygı duymak önceliklidir. Ayrıca “EĞ”i hece olarak alırsak “Başını öne eğ-eğdir”MEMEKTİR yani Arapça sözcükle DRS-TADRİS sözcüğünden gelme buna karşılık olarak da HSL-TAHSİL-Bir ürün ya da gelir elde etme devamında HUSUL-MAHSUL ALMA olarak tamamlanır.
Eğer öğretmenler bilgiyi iyi verirse geri dönüşte en iyi mahsulü toplumsal olarak alıyoruz.
Geçmişe döndüğümüzde küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyetinden yalın ayak okula giden çocuklar her zaman yüreğimizi sızlatmıştır ancak bazı öğretmenlerde vardı ki kendi ağızlarından duyduk. O zor günlerde öğrenciler evlerine gidip gelemediği-servis olmadığı için evlerinde kalırlarmış. Öğretmenler onları yıkar, doyurur çocuklar okusun diye ana baba olurmuş.
Bu yüzden eli öpülesi birçok öğretmen ana baba gibidir ve bir ömür boyunca unutulmazlar.
Öğretmenlik sadece okulla sınırlı değildir. Hayatında hiç okula gidememiş ve öğretmeni olamamış şanssız kişilerin okulu kütüphaneler, öğretmeniyse kitaplardır ancak okuyan-anlayan zamanlar doğruyla yanlış ayrımı yapar.
Ansiklopedilerse deryadır en temel doğru bilgiyi veren bilgilerin bütünüdür. Hiçbir öğretmenin veremediği kadar bilgi aktarırlar insana hem de bedavaya. Çocuklara ansiklopedi okumak hafızalarda kalıcı hayal kurmalarına sebep olduğu için en büyük hayallerimden biri. Bu vesileyle araştırma ruhu keşfe kadar vardırabilir çocukları. Okuyan ve düşünen insan hiçbir zaman karanlıkta kalmaz ve faydasız bir hayat sürmez.
Dünyanın güzelliğini göstermek için en güzel kelimeleri seçmek gerek fakat dilbilgimiz yeterince iyi olmadığı için yazdığımız yazıların tamamı ya yanlış veya eksik ancak bunun suçlusu bizler değiliz, sistem hatası…
Bazen hiç alınmamış ya da yarım kalmış eğitimleri çocuk büyütürken öğrenmiş oluruz ve çocuklarımız bizim en büyük öğretmenlerimiz olurlar.
Benim çocuklarım Gülin ve Elgin yüzmeyi öğretmişlerdi bana su geldiğinde boğulmayayım diye.
Bir Romen Eğitmende ehliyet alırken direksiyon öğretmişti. Mesleksiz başladığım hayata sürücü eğitimcisi olarak tutunmuştum. Bir öğreti hayatın tamamını kaplayabiliyor işte…
Şimdi de bizim akıl küpü sekiz yaşındaki Milan geçenlerde mesaj yazarken bana “Deniz artık zamana ayak uydurmalısın lütfen sesli mesaj gönder, beni yorma” dedi ve tarifi sayesinde öğrendim.
Öğrendiğimi öğretmek benim de yapım olduğu için telefonlardaki mesaj yazdığımız yerin sağ ucundaki mavi mikrofona parmağımızı bastığımız sürece konuşmamızı kaydediyor ve elinizi bıraktığınızda karşı tarafa otomatik gönderiyor.
Hayatı kolaylaştıran bu mikrofon istediğiniz bilgiyi sesli söylediğinizde arama bile yapıyor. Okuma yazma bilmeyen ya da gözü iyi görmeyen herkese kolaylık.
Gelecekte teknoloji hayatımızın bir parçası olacağından bizlerde bu düzene uyum sağlamalıyız.
Tüm öğretmenlerin Öğretmenler Gününü kutlarız…