1990'lı yılların son çeyreğine damgasını vuran ve tarihe postmodern darbe olarak geçen 28 Şubat süreciyle kolay kolay unutulmayacak ve unutulacak gibi de değil.
28 Haziran 1996'da merhum Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında, Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisince (DYP) kurulan 54. Hükümet göreve başlamasının ardından başlayan süreç Türk siyasi tarihinin kara lekelerinden birisi olarak tarihe geçmiştir.
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldığı hükümet, "rejimi tehdit ettiği" iddiasıyla tartışmaların odağı olurken MGK tarafından dile getirilen rahatsızlar sonrası dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel imzasıyla yayınlanan postmodern muhtıra hiç unutulmadı ve bu sürece yaşayanlar sanırım ömürleri boyunca da unutmayacak.
O dönem öyle bir dönemdi ki asker ile siyasetin iç içe olması, kimin kime emir verdiğini anlamak bile güçtü. Asker olur olmaz her şeyin içine çekilmiş ve hükümet bir karar aldı mı askeri komuta zirvesi buna ne diyecek diyerek adeta diken üstünde oturuyordu.
İrtica geliyor yalanıyla milleti kandırmak, sonra halkın seçtiği hükümetlere gizli darbe yapanları bu millet sonsuza kadar affetmeyecektir. Görevleri ülkeyi savunmak olan komutanların hükümetlere darbe yapması dünyanın neresinde görülmüş şeydir?
Hatırlayın o dönemlerde okullarda okuyan türbanlı veya başı kapalı öğrencilerin yaşadığı zulümleri, hatırlayın üniversite kapılarında polis şiddetine maruz kalan öğrencileri. Bu zulmü, bu şiddeti yaşayan öğrencilere bunu nasıl izah edeceksiniz?
Sonra muhalefet partisinin başına geçip helalleşmekten bahsedeceksiniz? Bunu kimsenin yediğini veya yiyeceğini zannetmiyorum. Yaptığınız onca haksız uygulama, askeri vesayetlere olan özleminizi hangi helalleşme ile kurtaracağınızı sanıyorsunuz?
En yakınımda olan tanıdıklarımdan biliyorum canlı şahitleri anlatıyor. Diyorlar ki namaz kılmaya korkardık o dönem bizi fişleyecekler irticacı diyerek işten atacaklar hatta hapse atacakları korkusunu anlatmanın tarifi yok.
Bir öğrenci tanıdığım vardı. Kızcağız okulunu bitirip ailesine bakmak ve geleceğini kurtarmak için kapalı başının üstüne peruk takarak okula gidebiliyordu. Konuştuğumuz zaman “Abi biz bunu hak edecek ne yaptık? Bu zulmü bize neden reva görüyorlar. Ben inancım gereği başımı örtüyorum. Bunların yaptığı zulmü hangi Avrupa ülkesinde görüyoruz” derdi. Şimdi gel de bu kardeşimizle helalleş ve ondan helallik al, mümkün değil.
28 Şubatlar artık geride kaldı ben sanmıyorum ki bundan sonra kimseye kalkıp seçilmiş hükümetlere böylesine muhtıra versin veya vermeye kalksın. Asker halkının yanında olmalıdır ve devletinin emrinde olmalıdır işin doğrusu da budur.
Yaşananları unutmuyoruz ve unutmamız mümkün değil. Ben o günleri yakından gören, yaşayan ve yaşananlara tanıklık eden birisi olarak kolay kolay hakkımızı yiyenlerle helalleşmeyeceğim.
Neticede o kötü günler geride kaldı, hala o günlerin özlemi içinde olanlar varsa akıllarının bir köşesine yazsın bu aziz Türk Milleti bir daha o günlere dönmeyecektir ve o günlerin özlemi içinde olanlara fırsat vermeyecektir…