80 öncesi arayışlar mı?

Selami Mutlu

Boğaziçi öğrencilerinin masumane ve barışçıl tepki protestoları, barışçıl bir nitelik taşımasına rağmen, verilen siyasi ve inat içeren korku dolu demeçleri nedeniyle bu masumane tepki amaç dışına taşınmak istenerek tehditle kara çalınmaya çalışılmıştır. Öğrenci ve akademisyenlerin tamamının da dâhil olduğu ve her gün rektörlük binasına sırtları dönük durumda yaptıkları protesto, Anayasamızda da var olan ve güven altına alınmış ifade ve gösteri özgürlüğü sınırları içerisinde yapılmaktadır.

Ancak uzun yıllar öncesinden başlayarak topluma dayatılmaya çalışılan biat etme zorlaması sonucu doğmuş olan kavramlara karşı da tepkileri içerisinde taşımaktadır. Siyasetin baskı ve biat ettirme çabası sonucunda doğan tepkiler, kendi çıkar ve siyasi görüşlerine uygun yönlendirme çabaları ters tepmiş, Boğaziçi Üniversitesi’nin zeki ve seçilmiş öğrenci ve akademisyenleri bu oyuna gelmemiştir. Bilindiği gibi tükenmek üzere olan mevcut siyasetin, kavga edecek düşman yaratacak üniversitelerden başka alanı ve hedefi kalmamıştır.

Yeni kavga çıkaracak ve toplumu oyalayacak tek alan üniversitelerdir. Bu alanı kurcalayarak yeni kavga alanları yaratılmak istenmektedir. Ekonomi-dış politika-üretim ve istihdam yaratma politikaların da tükenmişlik yaşanmaktadır. Siyasi muhaliflere ve aydınlara karşı çalınmak istenen kara ve tazminat zorlamaları netice vermediği gibi tepki de oluşturmaktadır. Toplumu oyalayabilecekleri tek alan kalmıştır o da üniversiteleri kavga ortamına çekmektir. Yapılan en masum ve olması gereken talepler bile şiddetle bastırılmakta, geçmişte yaşanmış olan olaylara dönük korkunun oluşmasını önlemeye yönelik bir çaba olarak görülmektedir.

Amaç, toplumda geçmişten bu yana var olan şiddet gruplarını polisi ve jandarmayı öğrencilerin üzerine salarak çatışma ortamı yaratarak siyasi ranta dönüştürmektir. Siyasi muktedirin çıkaracağı bir kararnameyle olağanüstü durum ilanı yapıp, erken seçim kapısını aralamaktır. Bu da tıpkı 80 öncesi yaratılan kaos ortamı sonrası ortaya çıkan vahim olayları gerekçe göstererek yapılacak ani seçim sonrası yeniden iktidarı elde edebilme çabasından öte başkaca bir şey değildir. Ancak ne öğrenciler bu oyuna gelmiş ne de halkımızın feraseti ile bu yola girilmemiştir. Sadece kendi siyasi bekalarının devamı için yapılmak istenen siyaset hiçbir zaman da kabul görmeyecektir.

Zira geçmişte yaşanan koşullardan her kesim öğrenciler ve halkımız yeterince ders almıştır. Tek dersini almayan sırtını siyasete dayamış şiddet gruplarıdır. Devletin polisini kendi siyasi görüşleri doğrultusunda emir vererek öğrencilerin ve siyasetçilerin üzerine salmak acımasız davranmalarını istemek sadece kendi siyasi varlıklarının zora girmiş olmasının göstergesi olmuştur. Otoriter yönetimler kendi siyasi varlıkları zora girdiğinde kendi varoluşlarını sürdürebilmek için şiddeti ve ceza yöntemini seçerler. Ülkenin seçilmiş ve geleceğini oluşturacak bu gençlere şiddet ve ceza sadece halkımızı tahrik eder. En iyi yol diyalog yoludur. Sorun uygarca tartışılarak karşılıklı çözümle mümkündür.

Demokrasinin içeriğinde çok seslilik doğruyu arama ve bilimsellik vardır. Kör bir inat ve sadece benim doğrularımın varlığı kabul edilemez. Öğrencilerin bu haklı talebi üniversitelerin geleneksel yapılanmasında da yer etmiştir. İstenen ve yapılan gösteriler yasal olup bir hak oluşturur. Bu yasal haklarını suç gibi göstererek, suç yaratılarak, etiketlendirilip toplum içindeki hassasiyetlerin tetiklenmesi bir çabadır ve sonucu vahim tablolar oluşturur. Siyasiler gençlerin üzerinden ellerini çekmelidirler. Siyaset suçlu yaratıp siyaset yapma yeri değildir. Siyaset var olan olumsuz koşullara çözüm üretme yeri olmalıdır.

Ülkenin her alanda zora girişi sonrası bu tür dalavereli yollara girilmesi başlangıçtan bu yana yürütülen Adaletsiz- Liyakatsiz atamaların yanlış yürütülen ekonomi ve üretim politikalarının gençlere fatura edilip gündemi değiştirme çabasından başkaca bir şey değildir. Acımasız ve azgın bir şiddet çıkışlarıyla “Kafası ezilecek yılanlar. Biz bir gece işimizi bitirir ertesi gün işimize döneriz” gibi çıkışlar ilkellik ve iğrençlik içermektedir. Şiddetle tepki oluşturan gençleri susturmanın arkasında yatan bir gerçekte Boğaziçi Üniversitesi’nin bulunduğu arazinin rant oluşturacak bir arazi olmasıdır. Bunun için atanan kayyum rektörün intihal yaptığı yetersiz olduğu siyasi parti üyesi olduğu kanıtlanan kişiden daha iyi biat edecek birini bulamadıkları içindir.

Şimdi sıra hem ranta açık hem de susturulup biat ettirilemeyen Türkiye’nin seçilmiş zeki ve güzide öğrencilerine ve üniversitelerine mi sıra geldi?