Abdestli kapitalistler Suudi Arabia!

Selami Mutlu

İlk Suudi Arabistan Devleti, bu günkü İŞİD gibi vahşet ve barbarlık eylemleri yaparak ortaya çıktı. Padişah ikinci Mahmut yaptıkları barbarca katliamlara çok kızdı. İlk Suudi devletinin kralı olacağını iddia eden Abdullah bin Suudi İstanbul’a getirilerek idam edildi kafası da denize atıldı. Padişahın emriyle Osmanlıya başkaldırmış olan üç oğlu da İstanbul da üç ayrı meydanda idam edildi. Cesetleri ibret olsun diye çürüyene kadar meydanda asılı kaldı. Tarih: 1881.

Yıllar sonra yine Osmanlı’ya karşı bayrak açan Suudiler, İngilizler’in para ve silah desteği ile Suudiler’i örgütleyip bir devlet kurdurdular. Osmanlı devleti bu kurulan asi Suudilerin bayrak açışını da kanlı bir şekilde devirdi. Tarih: 1891. Aynı yıllarda Petrolün geleceğin en önemli hazinesi olduğunun farkına varan İngilizler, bu hazinenin Arabistan da çok bol olduğunun farkına vardılar. Osmanlı, Almanya ile ittifak içersinde olduğu için, İngiltere muhteşem bir plan yaptı. O tarihte Arabistan da işinde gücünde olan ılımlı insanlar da yaşıyordu. Dini baskı çok az düzeydeydi.

Osmanlı tarafından iki kez bastırılan VAHABİ selefi ailesi, adlarının bile söylenmesinden korkar durumda sindirilmiş vaziyetteydi. İngilizler, Arabistan’ı doğrudan işgal etmeye girişseler sadece Osmanlı ile değil, ülkede ki ılımlı çoğunluk olan Müslümanlarla da savaşmak zorunda kalacaklardı. O anda bazı ileri düşünceye sahip İngilizlerin aklına artık kaybolmuş ve dağılmış olan VAHABİ ailelerinin artıklarını bulup bir araya getirme fikri geldi. Arabistan’a dağılmış güçsüz VAHABİ selefi kabilelerini bularak ve bunlarla tek-tek anlaşarak hepsini silahlandırıp para yardımı yaptılar. Ve İngiltere besleyip büyüttüğü örgütlediği köpeklerine emretti. “Herkesi öldürün yok edin”

Arabistan adası insanlık dışı katliamlarla baskınlarla Osmanlı ve VAHABİ kanıyla bulandı. İngilizlerin kalleş girişimi ile Osmanlı askerleri arkadan hançerlendi. Arkalarında silah ve sermaye gücü olan çöl katilleri, önce kendi topraklarında olan ılımlı Müslümanları öldürüp geri kalanları da biat etmeye zorladılar. Ardından da Osmanlıya bayrak açıp savaşa giriştiler. Bu savaş aklın almayacağı bir savaştı. Cephenin her iki tarafında da biri birine ‘’Allah Allah’’ diye saldıran Müslümanlar vardı. VAHABİLER, İngilizlerin sonsuz para ve silah yardımıyla Osmanlıyı yendiler.

Arabistan da ki son Osmanlı komutanı Fahrettin paşa, İngiliz komutanın idare ettiği Suudilere karşı yıllarca direndi. En sonunda Osmanlı padişahının geri gel emriyle Peygamberimizin mezarında iki gün dua ettikten sonra kutsal toprakları İngiliz egemenliğine bırakarak geri döndü. Fahrettin paşa geri kalan ömrünü ibadetle geçirdi. ATATÜRK onun için “Sağlığında tarihe altın harflerle yazılmış nadir insanlardandır” demiş, ölene kadarda kendisini sürekli ziyaret etmiştir.

KATAR, ABU DHABİ, DUBAİ, SUUDİ… Bunların tamamı yıllar önce İngilizler tarafından silahlandırılan ve İngiltere’ye bağlılık yemini ettirilen Osmanlıyı sırtından hançerleyen kabilelerin devletidir. Bu ülkelerin tamamı, başlarındaki şeyh ve kralın iki dudağının ucundaki diktatörlük ve faşizme dayalı devletlerdir. İşin asıl komik yanı şudur. Suudi Arabistan da iki yıl önce kadınlara seçme hakkı tanındı. Otomobil kullanma hakkını da yanlarında erkekleri olmak koşuluyla tanıdılar. Medya ya da böyle yansıtıldı ve dünya kamuoyuna duyuruldu. Bu haklar henüz uygulamaya konulmadığı gibi hayata da geçirilmedi. Ancak tüm dünya basını bunu ‘’Nihayet Arabistan da kadınlar seçime katılabiliyor ‘’diye duyurdular. İşin komik tarafı Arabistan da seçim falan yapılmıyor. Bizdeki Apartman yöneticisi kıvamında göstermelik olarak seçiliyorlar. Üstelik kral istediği anda bunları görevden alarak başka birilerini atayabiliyor. Yani bütün dünya ve kadınlar Suudiler de yapılmayan ve uygulanmayan seçimlere sevinmiş oluyor. Demokrasi havarisi ülkelerde Petrol uğruna bunu görmezden geliyor.

Suudi kralının sarayının girişinde, ana kapının üzerinde altından yapılmış dev bir tuğra vardır. Bu tuğra 1818 de Osmanlı tarafından kafası kesilerek denize atılan Abdullah bin Suudi’ye aittir. İki yüz yıl önce Osmanlıya isyan eden kabile reisinin kafasının kesilip denize atılmasını ve bu aşağılayıcı durumda süre gelen Suudilerin bu gün bizim hayrımıza bir şey yapacağına inanabiliyor musunuz? Bunlara özen duyup gittiği yoldan ilerlemenin arkalarında kuyruk oluşturmanın ne kadar yanlış olacağını anlayabiliyor musunuz?

Öte yandan hepsi aynı ailenin ferdi sayılacak KATAR, SUUDİ ARABİSTAN, BAE, KUVEYT gibi kabile devletlerinin başındaki İngiliz, İsrail, ABD köpeği olmuş faşist diktatörlerden onların kirli işlerinden ve ülkemdeki beslemeleri ile el ele vererek vatanımı ele geçirme satın alıp hükmetme gayretlerini siz de görebiliyor musunuz? Bunların Türkiye de ki her Bankayı her şirketi satın alma çabasını bilinçli bir öç almanın uğraşı olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bunlara yataklık ve aracılık yapmanın ülkeyi Araplaştırma çabası olduğunu anlayabiliyor musunuz? Suudilerin ve yerli işbirlikçilerinin kuyruk acısının sadece ATATÜRK ile FAHRETTİN paşa ile sınırlı kalmadığını, esas kinlerinin kurucularının kafasını kesen Osmanlı ya ve ülkemize yönelik olduğu ortadadır. Arap halkına değil ama bu iğrenç Arap Diktatörlerine karşı her Türk vatandaşı uyanık olmak zorundadır. Ülkemi ekonomik bağımlı yapmak için gayret içersindedirler yoksa bize hayranlık besledikleri için değil.

Bunlara özen gösterip yataklık yapanlar ya durumu anlayamıyorlar ya da cehalet ve gaflet içersindedirler. Uğur mumcu bu ilişkileri yazmaya oynanan kirli oyunları açıklamaya başladığı zaman İsrail tarafından öldürülmüştür. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler teğet geçiyor sanıyoruz. Üretmeden tüketen, ithalata bağımlı bırakılan bir toplum haline getirildik. Yaşanan krizleri de, dünyada ki itibarı sarsılan ekonomisi zora girdiğinde kredi bile bulamayan ülkemizi, Suudi ye el açarak Milli ve yerli varlıklarımızı bunlara satıp yan gelip yatarak sadece siyasi bekamızı garanti altına almak için heba etmemeliyiz.

İki yüz yıl öncesine kadar VAHABİLİK diye bir şey yoktu. Yani Suriye’yi işgal eden IŞID İslam’a değil, İngiltere’ye ABD ye Siyonizm’e hizmet etmektedir. Çünkü bu katilleri yaratan emirleri altına alıp yine PKK gibi yönetenler yine bunlardır. Kin ve nefretin yüreklerinde yer ettiği toplumlara güvenilmez. Bunlar eleştiriye insan hak ve özgürlüğüne hukukuna alışık demokrasi kültürü almış kitleler değildir. Vahşeti ve kini kendilerine kalkan yapmış olanların son katliam yeri İstanbul da ki konsolosluk olmuştur. Çok şey bildiği ve muhalif düştüğü için Kaşıkçının katledilerek kafası kesilmiştir. Bunların göstermelik yüzüne petrolden elde ettikleri dolarlara aldanarak onlarla dostluk oluşturmanın yanlış olacağı ortadadır.

Ülkemdeki yer altı-yerüstü zenginliklerimizi satmamalıyız. Ekonomik bağımsızlıklarını yitiren toplumlar sonunda siyasi bağımsızlıklarını yitirerek bağımlı olurlar. Katar şeyhinin fotoğrafını Trabzon da ki stadın açılışında asmaları ülkemdeki siyasetin nasıl bir duruma sürüklendiğinin göstergesidir.