İyi amellerine mükafat, kötü amellerine ise ceza görebilme için kıyametin gerçekleşmesi gerekir. İnsanın ahlâki vicdani ve dini sorumluluğuna sahip ise ve iyi bir işe karşı mükafat, suça karşı da ceza verilmesi gereği olduğunu inanıyorsa, ahiretin muhakkak olduğunu kabul etmek zorundadır. Dünyada her suça ceza ve her iyi amele mükafat verebilecek hiçbir toplum ve devlet yoktur.
Bir suçlunun kendi vicdanî pişmanlığı, Rabbine karşı nedameti O’nun rızasına mazhar olmakta yeterli cezadır, bir iyilik yapan için de vicdanî sevinç ise yeterli bir mükafattır. Oysa ahrette yapılan amellerin karşılığı gerçek adalet sonuncunda aklanma veya kaybetme vardır. Dünyada bir kimse suçsuz bir insanı öldürmüşse ve katil de hemen sonra herhangi bir kaza dolayısıyla ölmüşse, bu kişi o suçtan üzüntü ve pişmanlık çekmek için ne zaman fırsat bulacak ki? Veya bir şahıs hak ve adalet için savaşmış ve savaşta bir bomba ile parçalanmış, ölmüşse bu kişi kalbinde itminan, (Allah sevgisi oluşması) bir amaç uğrunda can verdiği için onun mükafatını görmesi ne zaman gerçekleşecek?
Bu nedenle, ahiret inancından kaçış için öne sürülen bütün materyalist, dünya perest, ateist düşünceye sahip insanların; din bizi yönetemez düşüncesi ve delilleri çok gülünçtür.
İnsanın yaradılışının gereği akıl ve mantığıyla yüklenilen misyonu (halifelik) ve fıtratı gereği, her konuda adalet ister. Dünyanın mevcut hayatında adaleti yerine getirmek ve tamtamına ceza ve mükafat vermek mümkün değildir. Bu, adaletin Alim ve Habir olan Allah'ın emriyle, gönderdiği kitabında peygamberi vasıtasıyla ahirette gerçekleşmesi ancak mümkün olacağını, bildirmektedir. Kişinin sorumsuz veya sorumlu bir Dünya yaşamı sonucunda, gönderilen peygambere inanma veya inanmama ve kitabın içindekilerden gafil hareket etme, veya ayetlere uygun amel etme veya etmeme sonucu gerçek adaletle karşılaşılacaktır.
Ruh ve akıl birlikteliği ahiretin varlığını kabul etmeye, nefis ve akıl birlikteliği ise ilahi mahkemeye karşı duyarsız davranmaya şeytanın da vesveselerini dinlemeye neden olur. Ancak, buna "yakîn" ve bunun "ilm"i sadece vahiy kuran ayetlerini anlama aracılığıyla hasıl olur: "Size vaad edilen şey muhakkak gerçekleşecektir." Ayetine göre bu ilmi biz aklî delillerle elde edemeyiz. Ancak bize vahiy aracılığıyla ulaşan bilgi ile kıyametin hakk olduğuna yakîn ilim çerçevesinde anlar, onun mümkün olduğunu ve aynı zamanda gerekliliğine göre de hareket ederiz.
Bir menkıbede; Allah c.c. Hz.Musa´ya “Ey Musa kullarım arasındaki en alçak mahluku bana getir.” der. Hz. Musa´da -Hakk´ın, insanı yücelttiği gerçeğinden hareketle- işe kendine inananların haricindekilerle başlar. Putperest, Mecusi ve inançsızlar arasında dolaşır; her bakımdan zelil, perişan durumda olanları götürmek ister. Sonra onların, insan olarak ne kadar mükemmel bir şekilde yaratıldıklarını görür ve insanlar arasından kendinden “aşağı” bir yaratığı bulamayacağını anlar.
Bu sefer işe, hayvanlar aleminden başlar. Her düşkün, bitkin, perişan, tiksindirici hayvanın boynuna bir tasma takıp götürmek ister. Bu sefer de, her hayvanın farklı bir uzvu dikkatini çeker ve vazgeçer. Çaresiz giderken, önüne herkesin tiksindiği, yara, bere içerisinde uyuz bir köpeği çıkar. “İşte buldum” der ve boynuna ip bağlayıp yola koyulur. Arkasına dönüp baktığında; köpeğin inci taneleri gibi dişleri gözüne çarpar. Bu esnada köpek hal dili ile “Ey Musa, benim en alçak yaratık olduğumu nereden biliyorsun” diye sorar.
Hz. Musa yaptığından hicap duyar “Ben ne yapıyorum; bu köpeğin bir tek tüyünü, o inci tanesi dişlerinden bir tanesini bile yaratmaktan acizken, onu Allah'ın huzuruna en aşağılık yaratık diye nasıl çıkarabilirim. Ya rabbi hata ettim. Estağfirulllah el- Azim” diyerek, kendi boynuna tasma ve ipi asıp yıllardır bedelsiz verdiği organlarını ve insan olarak yeryüzüne gönderdiğini değer verdiğini düşünür ve karşısına çıkmanın ezikliğini üzüntüsünü ve acziyetini izhar eder. Boynuna astığı tasma ve ipi “Acziyetini fehmedip, teslimiyet ve tevazu ile O’nun kapısında bulunur” dolayısıyla bizimde teslimiyet manasında da samimiyetimiz olan takvalı bakışımızda Nasuh TEVBESİNE sadıklığımızı temsil etmektedir
Tasma ve ipi de Şeytana vermek de var vermemekte bize bağlı, Şeytana vermek: Günahların geldiği yerlere, duyarsızlık, nefsin arzuları olan, kin nefret, cehalet, cimrilik dedikodu, fitne, fesad, hased, hırs, kötü alışkanlıklar, kibir, küfür, ırkçılık, mürayilik, (iki yüzlülük) öfke Gayz asabiyet, sabırsızlık, vefasızlık, yalan, zülüm, sivri, dillilik, mal para biriktirmek, yeminlerini kalkan etmek, boş ve faydasız işlerle meşgul olmaktır.
Selam ve duayla