Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya ve sevgisi için çalışanlarımız var.
Yüksek karakter ve imanın zarar görmemesi için, her organımızın konuşacağı, tahrikler-kışkırtmalar karşısında öfkeyi kontrol ederek güzel ameli meleklere yazdırma, suçlamalara, sataşmalara, alaylara, eleştirilere, kötü laflara ve şeytanın vesvesesi sonucu oluşan propagandalara güzelce sabırla diklenmeden dik duruş göstermeli.
En zor durumlarda bile, haklı davada haksızlığa düşürücü, yanlış, adaletsiz, gayri medenî ve ahlâkdışı söz ve hareketlerde bulunacak şekilde hiddetlenmemeli. “Bizlere yoktan var eden karşılıksız istemeden veren, Yüce yaratıcımızda; Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'tan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir” buyuruyor.
Günümüzde strese psikolojik duruma düşünce yer yer mezarlıkları veli mezarlarını ziyaret ederek, bu eski mezarlıkta kimler yatıyor? Zenginler, fakirler, iyiler, kötüler, hak hukuk tanımayanlar, günahkârlar… Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya ve sevgisi için çalışanlar, mazlumlar öksüzlere darda kalanlara eziyet eden zalimler, vatan, millet, bayrak düşmanları, her şeyi mubah sayanlar sonucunda burada olduklarını ruhumuzun alındığı gün de yatanlardan biriside olduğumuzda mezar komşum ve kendim sürekli azap gören mi veya cennet ehli mi olacağımızı düşünmeliyiz ki, yüce yaratıcımız yaşamımızı lütfetmişse, geri kalan yaşamımızda yanlışa düşmeyelim.
Sevgili Peygamberimiz kabir konusunda; “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur” buyuruyor. Ölmeden geçmiş yaşantımda dünya hayatında neler yaptım? Nasıl inandım, nasıl yaşadım? Bundan sonra hala yanlışlarımla mı yürüyeceğim ya da Allah’ın isteği bir kul olarak mı?
Maalesef hep kazanıp, helal haram demeden biriktirmek, yiyemeyeceğimiz kadar yiyecek içeceği buzdolabına koyup protein değerini kaybedip ya ekşitmek yada çöpe atmak, ömrümüzde belki de giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşyayı, oturamayacağımız kadar ev ve evleri alıp bırakıp kabre gitmek istiyoruz… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük. Üretmek değil tüketmeye çok meraklıyız. Biriken paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman ve sözden başka ne olur? Benlik biriktirirken, birliğimizi dirliğimizi de tüketir…
Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz? Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz. Aldığı maaşı yetiremeyenlere, modayı takip edemeyenlere, evini beğenmeyenlere, mekanı dar bulanlara, daha çok para için, hesabı daha fazla kabartmak için çırpınanlara da yeter toprağın altı. İhtiraslarımız, bitip tükenmeyen arzularımız için, az bir toprağa ihtiyaç var sadece. Yaratıcının istediği, insan olmaya çalışmak içimizdeki ahrete faydası olmayan hayalleri dünyada terk etmiyorsak ölüm sonu üzerine atılan toprak yok eder.
Dilinde bismillah olanın işi noksan olmaz, gözünde Maşallah olanın gözünde nazar olmaz, sözünde İnşallah olanın vaadi yalan olmaz; zikri Sübhanallah olanın kalpte günahı olmaz, şükrü Elhamdülillah olanın evinde kıtlık olmaz, Davası iman olanın Allah’a tevekkül edenin dünyası ve ahreti ziyan olmaz. Bir lokma için çöplük karıştıranları, alkolün ve uyuşturucunun batağına düşmüş gençleri, evlilik programlarıyla aile hayatını yok edenler, ekranlarından fuhuştan başka bir şeyin gösterilmediği televizyonların yaptıkları mühendislikler sonucu gelinen durumda içimizi karartıyor... Allah'ım aklıma mukayyet ol! Sen ki duaları kabul edersin. Bizleri Rasulullah'ın (s.a.v.) sancağı altında toplananlardan eyle!..
Rabbimiz bizleri muvaffak kılsın, selam ve duayla…