Adana’yı gezdim gördüm yaşadım! Şalgamından içtik, kebabından yedik... (1.BÖLÜM)

Orhun Yıldız

Kültür Sanat Muhabirleri Derneği, Adana Sarıçam Belediyesi işbirliğinde Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla çok güzel bir organizasyona daha imza attı.

Adana’nın tarihini kültürünü kokladığımız bu gezide yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Yazıma başlamadan ilk önce şunu belirtmek isterim ki; Adana hakkında kafanızda herhangi bir ön yargı varsa onu silin! Çünkü bu şehri gezip gördüğünüz zaman ne demek isteyeceğimi çok iyi anlayacaksınız…

Nemli ve sıcak havasıyla Akdeniz iklimini sonuna kadar hissedeceğiz Adana, tarihi dokusuyla kültürüyle kendine hayran bırakmayı biliyor. Şehre ilk girişinizde sizi karşılayan palmiye ağaçları adeta turistik bir bölgeyi gezmeniz için size ipuçları veriyor. Kentleşmenin hızla arttığı Adana’da şehrin her yerinde ekili tarla görmek mümkün. Hal böyle olunca ziyaretimizin ilk durağı kentleşmenin, gelişimin Adana’da en yüksek ilçelerden biri olan Sarıçam Belediyesi oldu. Belediye öyle bir hizmet ve dönüşüm parolasıyla yola çıkmış ki, 210 bin nüfuslu ilçe adeta baştan sona sil baştan yeniden inşa ediliyor konuma gelmiş. Kendine yakışır belediye binasıyla göz dolduran Sarıçam Belediyesi’ne ilk adımımızı attığımızda bizleri karşılayan Basın Yayın Müdürü Şükrü Gedik Bey, Yurdun farklı bölgelerinden gelen gazetecilere yaptıkları çalışmaları anlatmaya başlamıştı bile. Nazik ve misafirperver davranışlarıyla bizleri karşılayan belediye başkanları Lütfi Doğan ve Mustafa Hakan Aslan’la ilk toplantımızı yaptığımız belediye binasında yaptıkları ve yapacakları projeleri anlatarak Adana’nın en gelişen ilçeleri olduklarını ve bu gelişen ilçeyi belediye Başkanı Bilal Uludağ’ın öncülüğünde daha iyi bir noktaya getireceklerini biz gazetecilere çoktan hissettirmişlerdi bile…

Tabiri caizse gerçekleşen hoş geldin toplantımızın ardından Adana’nın kalkınmasında ki bir numaralı faktör olan çiftçiliğin önemini ve ne şartlarda gerçekleştiğini anlamak için muz serasını ziyaret ettik. Sera yolculuğumuz da anladım ki Adana bir tarım şehri. Gördüğüm her toprağın ekili olduğunu söylesem fazla abartmam. Verimli toprağı ve şehrin ortasından geçen sulama kanalları bu şehre farklı bir kimlik kazandırırken,  yetişen ürünlerin kalitesi de Adana’nın tarımda ne denli bir ticaret hacmine sahip olduğunu Muz Serası sahibi İsmail Bey’den dinlemek ayrı bir heyecan katmıştı…

İsmail Bey serada yetişen muzlardan biz gazetecilere ikram ederken, hayatımda ilk defa bir seraya girmenin şaşkınlığını da yaşamadım desem fazla abartmış olmam.

İsmail Bey çiftçiliğin zorluklarından bahsederken ürettikleri ürünleri ve isteklerini de biz gazetecileri görünce fırsat bu fırsat diyerek sıralayı verdi. İsmail Bey aman bunu yazın diyerek “ Devlet desteklerinin” çiftçilere arttırılması gerektiğini söyledi.

TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK MÜZESİ “ADANA ARKEOLOJİ MÜZESİ”

Samimi ve sıcak ortamda muz serasında geçirdiğimiz vaktin ardından Adana’nın kültürel değerlerini de hayran kaldık. Türkiye’nin en büyük müzesi olan Adana Arkeoloji Müzesi biz gazetecilere kapısını açtı. 1907 yılında kurulmuş 62 dönümlük Mensucat fabrikası Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından arkeoloji müzesine çevrilmiş. Adana, Kahramanmaraş, Mersin ve Gaziantep'ten toplanan Hitit, Roma dönemine ait eserler Adana Müzesinde sergilenirken bölgenin tarihine ışık tutma yolunda en önemli faktör olmuş. Müzede sergilenen arkeolojik kalıntılar bizleri büyülerken Adana Kültür ve Turizm Müdürü Emru Duru ve Adana Müzesi Müdürü Nalan Yastı, müzenin ikinci bölümünün de yakın zamanda açılacağının müjdesini çoktan vermişti bile...

Buram buram tarih kokan Adana’nın eski ve yeni çarşı olarak iki bölgeye ayrıldığını da gezimizin ilerleyen saatlerinde öğrenmiş olduk. Eski çarşı Adana’nın tarihi dokusunu tarihi kazancıları, antikacıları, dericileri ve daha birçok iş kolunu Osmanlı döneminden günümüze kadar yansımalarını kapsıyordu. Eski çarşının atmosferi bizleri adeta büyülemişti bile. Sizlere yazımın başımın başında söylediğim ön yargılarınızı atın bir kenara sözü buradan itibaren bende geçerli olmaya başlamıştı. Adana’nın halkı sıcak kanlıydı, cana yakındı, esnaflığı ticareti iyi biliyordu. O tatlı Adana şivesiyle beraber, esnaflığı bilmesi yerli ve yabancı turiste nasıl davranacağını bilmesiyle doğru orantılıydı. Kibar ve nezaket içerisinde davranarak satacağı ürünü bir çırpıda satıvermesi onlar için hiç zor olmuyordu. Buram buram tarih kokan demiştim ya gerçekten de öyleydi eski çarşı. Eski çarşı ziyaretimizin ardından beni çok etkileyen birkaç tarihi dokuya da değinmeden geçemeyeceğim.

Tarihi Yağ Camii

Aslında Saint Jacque adına yaptırılmış, bir Haçlı Kilisesi'ymiş zamanında. 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından camiye çevrilmiş. Cami sade bir mimari yapıya sahip olması gelen ziyaretçileri kendine hayran bırakırken Bir zamanlar önünde yağ pazarı kurulduğu için bu ismi alması çok ilginç gelmişti bizlere..

Ulu Camii

Ulu Cami büyüklüğü ve tarihî açısından Adana'nın önemli eserleri arasında gösteriliyordu. Selçuklu, Memlûklu ve Osmanlılar Dönem'lerine ait mimarî karakterleri üzerinde toplayan bu eserin üç ayrı kitabesinden, ilk defa 1513 yıllarında Ramazan oğlu Halil Bey tarafından inşasına başlandığı, 1541 yılında Halil Beyin oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilerek ibadete açıldığını anlatan rehberimiz caminin üstünde ve çevresinde uçan kuşların asla caminin içine ve avlusuna pisletmediğini söylemesi bizleri çok etkilemişti...

Saat Kulesi

Hani her şehirde vardır ya bir odak noktası buluşma noktası, işte Saat Kulesi’de Adana için öyleydi. 1881 yılında Vali Ziya Paşa tarafından yapımına başlanan kule 1882 yılında Vali Abidin Paşa tarafından tamamlanmış. Kule kesme taştan yapılmış. Uzunluğu 32 metre olan kule kare prizma şeklinde ve kulenin duvarları tuğla ile inşa edilmiş.

Dünyanın en uzun köprüsü Adana Taş Köprü

Dillere destan olan Tarihi Taş Köprü’nün tarihi önemini duyunca tüm gazeteci arkadaşlarımla birlikte şok olmuştuk. Köprü halen kullanın Dünyanın en eski köprülerinden biri olma özelliğini taşıyordu. Seyhan Nehri üzerinde bulunan Taş Köprü 319 metre uzunluğunda ve 13 metre yüksekliğindeydi. Böyle tarihi ve uzun bir taş köprüyü görünce fotoğraf çektirmeden olmazdı. Bizde öyle yaptık sarıldık makinalarımıza bastık deklanşöre...

Adana gezimizin ikinci bölümü yarın sizlerle Kalın sağlıcakla....

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.