Bugünkü konuğum Türkiye'de vergi hukukunu, vergi reformunu ve vergiciliği en iyi bilen bir uzman, Ankara Bilim Üniversitesi Mali Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, değerli bilim insanı, TÜSİAV Mütevelli Heyeti Üyesi ve Yüksek İstişare Konseyi Başkan Vekili Doç. Dr. Serkan Ağar oldu. Sayın Hocamla; Türk vergi sistemini ve onu uluslararası yapılara uygun modern bir sistem haline nasıl getirebileceğimizi enine boyuna konuştuk. Hemen hemen herkesi ilgilendiren çok yararlı bir sohbet oldu. Vergi reformu ve vergiye dair her şeyi anlattı. İyi okumalar…
Veli Sarıtoprak: Sizi tanıyabilir miyiz?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Aslen Kayseriliyim. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara’da tamamladım, Türkiye binincisi olarak girdiğim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2002 yılında mezun oldum. Maliye Meslek Lisesi mezunu avukat bir babanın evladı olarak çocukluğum ve gençliğim maliyeciler ve hukukçularla bir arada geçti. Bu nedenle bu iki bilim dalını harmanlayan mali hukuk alanında akademik kariyer yapmayı hedefledim. Bu doğrultuda Ankara Üniversitesinde Kamu Hukuku (Vergi Hukuku) alanında 2005 yılında yüksek lisansımı 400 sayfalık “Tahsil Aşamasının Hukuki Niteliği” ve 2010 yılında doktoramı 800 sayfalık “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” başlıklı tez çalışmalarım neticesinde yüksek derece ile tamamladım ve Kamu Hukuku (Vergi Hukuku) Doktoru unvanına hak kazandım. 2010-2014 yılları arasında Ankara Barosu Vergi ve İdare Hukuku Kurulu Başkanlığını üstlendim, bu görevim esnasında "30. Yılında İdari Yargı Sempozyumu", "Kabahatler Hukuku Sempozyumu" ve "Kentsel Dönüşüm Sempozyumu" gibi birçok etkinliğe imza attım. Birçok seminer, sempozyum, konferans ve panele konuşmacı olarak katıldım, Ankara Barosu, Eskişehir Barosu ve Türkiye Barolar Birliğinde birçok eğitim çalışması yaptım, çeşitli üniversitelerde dersler verdim. Bu çalışmalarım neticesinde 2021 yılında Mali Hukuk alanında Doçent unvanını elde ettim. Doçent olduktan sonra bir süre Ostim Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde görev yaptım, ardından Ankara Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Anabilim Dalında göreve başladım ve halen de burada devam ediyorum. Aynı zamanda anılan üniversitenin Arabuluculuk Eğitim Koordinatörüyüm. Bugüne kadar yayımlanan birçok kitabım ve çeşitli dergilerde özellikle mali hukuk, ceza hukuku, idare hukuku ve spor hukuku ağırlıklı olmak üzere kaleme aldığım makalelerim var. Geçtiğimiz yıl Türkiye Futbol Federasyonu Amatör Futbol Disiplin Kurulu (AFDK) Başkan Vekili iken yeni dönemde Türkiye Futbol Federasyonu Etik Kurulu Raportör Üyesi olarak görev yapıyorum. Mesleki faaliyetim nedeniyle 2003 yılından beri Ankara Barosu ve beste çalışmalarım nedeniyle 2019 yılından beri Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG) üyesiyim. Av. Fatma Nihan Ağar ile evliyim ve ellerinizden öper iki evladımız var.
Veli Sarıtoprak: Bize Türkiye’de yapılan vergi reformu çalışmalarından kısaca bahseder misiniz?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Ülkemizde 1925 yılında aşarın, 1926 yılında temettü vergisinin kaldırılıp, yerine kazanç vergisinin ihdasından sonraki ikinci büyük reform nitelikli dönüşüm, hazırlıkları II. Dünya Savaşını müteakip başlayan ve 1949 yılında yapılan vergi reformudur. Bu kapsamda 29/05/1945 tarihinde Hesap Uzmanları Kurulu oluşturulmuştur. 1950 yılından sonra daha çağdaş bir vergi sisteminin uygulanmasına başlanmıştır. Türk vergi sisteminin teşekkülünde büyük emekleri olan Profesör F. Neumark ve Ali Alaybek’in çalışmaları bugün dahi örnek alınabilecek niteliktedir. Yakın dönemde ise, özellikle 1984’te Katma Değer Vergisi ile yapılan üçüncü büyük reform önemli bir vergi reformudur. Bunu 2000’li yılların başında Özel Tüketim Vergisi takip etmiştir.
Veli Sarıtoprak: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sn. Cevdet Yılmaz, Eylül’de açıklanacak Orta Vadeli Program (OVP) ile ilgili olarak yaptığı açıklamada vergi reformu sinyali vererek, vergi sisteminin modernize edilmesi, sadeleştirilmesi ve daha dengeli hale getirilmesinden söz etti. Vergi reformundan ne anlamalıyız?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Vergi sisteminin etkinliğini arttıracak, vergi tabanını yaygınlaştıracak, vergi kayıp ve kaçağını önleyip, kayıt dışı ekonomiyi mümkün olduğunca azaltacak, vergi idaresinde modernizasyon sağlayarak denetimde etkinliği arttıracak, cezaların caydırıcı düzeylere getirilmesi ile verginin tahsilini sağlıklı hale getirecek ve vergi sistemini basitleştirerek vergi ödemeyi teşvik edecek köklü bir vergi reformuna ihtiyaç duyulduğu açıktır. Uzun yıllardır tartışılan vergi reformu ile ilgili olarak kamuoyunda haklı bir beklenti var. Özellikle iş dünyası tarafından vergi sistemimizin anlaşılır olması, teknolojik gelişmeleri ve dijital dönüşümü yakalayabilmesi ve uluslararası rekabet gücünün bulunması gerektiği her fırsatta dile getiriliyor. Sizin de dediğiniz gibi Eylül ayında Orta Vadeli Program (OVP) açıklanacak. OVP, her yıl, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanıyor ve üç yıllık bir perspektifi gösteriyor. Böylelikle, Merkezi Yönetim Bütçesinin hazırlanma sürecini başlatıyor ve ilkeleri, makro politikaları, gelecek üç yıla ilişkin toplam gelir ve gider tahminlerini, hedefleri ve gösterge niteliğinde temel ekonomik büyüklükleri, bütçe dengesi ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeriyor. Temel bir politika dokümanı olması nedeni ile öncelik verileceği açıklanan vergi reformuna ilişkin işaretleri de OVP’de görmemiz kuvvetle muhtemel. Vergi reformu denildiğinde akla, yeni vergiler veya yeni oranlar gelebilir. Oysa vergi reformu, aslında, yeni vergilerin ihdası veya mevcut vergilerin ilgası yahut vergi oranlarındaki artış veya azalış değildir. Vergi mevzuatının bugünkü karmaşık ve bazen aynı gelirin mükerrer şekilde vergilendirilmesine sebebiyet veren yapısından kurtarılarak daha anlaşılır bir hale getirilmesi, vergi reformudur. Vergi reformu, vergi yükünün vatandaşlar arasındaki bölüşümünün önemli ölçüde değiştirilmesidir. Vergi mevzuatının anlaşılır olması, okuyan herkesin aynı şeyi anlaması, ihtilaf sayısını azaltıp, vergi tahsilatını arttıracağı gibi, uluslararası yatırımcıyı da cezbeder. İstihdam üzerindeki vergi ve benzeri yüklerin hafifletilmesi, ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi için mali piyasalardaki aracılık maliyetlerinin düşürülmesi, vergi gelirleri ve bunların tahminlerinin gerçekçi bir biçimde yapılması, vergi idaresinin, öngörülen politikalar doğrultusunda, sektörleri ve ekonomiyi ne şekilde etkileyeceğini profesyonel bir çaba ile değerlendirmesi, mevcut vergi sisteminde köklü değişiklikler ile üretimi teşvik edecek yeni bir vergi sisteminin kurulması vergi reformu kapsamında değerlendirilmelidir.
Veli Sarıtoprak: Bildiğim kadarıyla vergi kanunlarında birçok istisna ve muafiyet var. Bunları da vergi reformu kapsamında değerlendirebilir miyiz?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Kesinlikle. Hatta en öncelikli değerlendirilmesi gereken bunlar. Vergi muafiyet ve istisnaları, indirimler, mahsuplar, düşük vergi oranı ve vergi ertelemesi gibi müesseseler, yani vergi harcamaları, vergiye gönüllü uyumu da olumsuz etkiliyor. Bunlarla aslında devlet alması gereken vergi gelirinden vazgeçmiş oluyor. Böylece vergi barışı bozuluyor. Bu türden istisna ve muafiyetlerin en aza indirilmesi ve bir standardının olması vergi reformunun olmazsa olmazıdır. Örneğin, ABD’de, vergi harcamalarının yüzde doksana yakınının bireylere yönelik olduğunu, bireylere yönelik vergi harcamalarında ise; tasarruf, sağlık ve konut sahibi olmaya yönelik olanların en büyük paya sahip olduğunu görüyoruz. Bizde de, istisna ve muafiyetlerin bu asgari ilkeleri sağlaması gerektiği tartışmasız. Bu kapsamda vergisel teşvikler de, tüm ekonomik ve sosyal etkileri ile birlikte değerlendirilmeli ve yeknesak bir hale getirilmelidir. Zira sadece teşvik oranlarını yükseltmenin, yatırımları artırmak için etkin bir yol olmadığı unutulmamalıdır.
Veli Sarıtoprak: Anladığım kadarıyla vergi reformu adil bir vergi sisteminin de olmazsa olmazı değil mi?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Hiç tartışmasız öyle. Adil bir vergi sistemi tüm yurttaşların en temel hakkı. Bu noktada da, dolaylı-dolaysız vergi ayrımından söz etmemiz gerekir. Yansıtılan, yani verginin mükellefi ile asıl yükleneninin birbirinden ayrıldığı dolaylı vergilere örnek olarak; Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), gümrük vergileri, banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV) gibi vergileri gösterebiliriz. Bunlar kazanç veya gelir yerine, harcamalar üzerinden alındıklarından verginin şahsileştirilmesi güçtür, vergiyi asıl yüklenenin gelir düzeyi, medeni durumu ve benzeri şahsi özellikleri dikkate alınmaz. Dolaysız vergiler ise, kişilerin gelir veya kazançları üzerinden alınırlar. Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi gibi vergiler, dolaysız vergilerin en tipik örnekleridir. Dolaysız vergilerin, mükellefin ekonomik gücüne göre vergilendirme olanağı daha çoktur. Dolaysız vergiler, dolaylı vergilerle mukayese edildiklerinde daha adil olduklarından, vergi sistemimizdeki dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki dağılım önemlidir. Bu yılın ilk çeyreğindeki vergi gelirlerinin yüzde 76,4’ünün dolaylı vergiler olması, vergi sistemimizin bütünüyle dolaylı vergilere dayandığını göstermesi bakımından manidardır. Oysa bu oran OECD ortalamasında yüzde 45-46 civarındadır. Bir vergi sisteminde dolaylı vergi oranı ne derecede yüksek ise, vergi adaleti de o derecede bozulmuş kabul ediliyor.
Veli Sarıtoprak: O halde vergi reformunda dolaysız vergilerin tahsilatını arttıracak önlemlerin de göz önünde bulundurulması şart değil mi?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Kesinlikle. Mükellefin sübjektif durumunu dikkate alan dolaysız vergilerin payının arttırılarak, anonim karakterli dolaylı vergilerin payının azaltılması şart. Vergi gelirleri içerisinde dolaysız vergilerin payının arttırılması, gelir dağılımındaki dengenin sağlanması için olmazsa olmaz. Maalesef ülkece yaşadığımız deprem, sel, yangın gibi afetler nedeniyle devlet bütçesi büyük ek maliyetlerle karşı karşıya kaldığından, olağanüstü kamu harcamalarının gerektirdiği hızlıca tahsilat imkanını sağladığından dolaylı vergiler tercih ediliyor.
Veli Sarıtoprak: Vergi aflarını da vergi reformu kapsamında değerlendirebilir miyiz?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Kamuoyunda her zaman vergi affı beklentisi olduğu bir gerçek. Ancak vergi aflarının vergi adaletini ve vergi barışını bozduğu gerçeği de var. Bu nedenle sürekli vergi affı getirilen bir vergi sisteminin üzerine vergi reformunun inşa edilmesi mümkün değil. Ancak vergilendirmede adaleti ve vergi sisteminde istikrarı sağlayacak bir vergi reformunun başarılı olması mümkün.
Veli Sarıtoprak: Vergi reformu denildiğinde vergi denetiminin de önemli olduğu kuşkusuz değil mi?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi ile vergiye gönüllü uyumun temini için kuşkusuz sağlıklı işleyen vergi denetimi çok önemli. Bu açıdan vergi reformu kapsamında vergi denetim birimleri takviye edilmeli, veri toplama ve inceleme kapasitesi arttırılmalı.
Veli Sarıtoprak: Konunuza olan hakimiyetinizi takdir etmemek elde değil. Özetlersek, vergi reformunun neleri içermesi gerekir?
Doç. Dr. Serkan Ağar: Öncelikle, vergi sistemi şeffaf olmalı, ekonomik kararları bozucu etki yaratmamalı, idare ve mükellefler üzerindeki maliyetleri aşırı olmamalı, basit olmalı, çalışma isteği, tasarruf ve yatırımlar üzerinde olumsuz etkilere yol açmamalı, vergi tabanı genişletilmeli, vergi tür ve oranları azaltılmalı ve sadeleştirilmeli, vergisel teşvikler tüm iktisadi ve sosyal etkileriyle birlikte değerlendirilmeli, vergi harcaması niteliğindeki istisna, muafiyet, mahsup vb. düzenlemelerden etkin olmayanlar kademeli olarak ilga edilmeli, dolaysız vergilerin bütçe gelirleri içindeki payının artışını sağlayacak düzenlemeler yapılmalı, bu kapsamda vergide uzlaşma gözden geçirilerek mükellefi uzlaşmaya teşvik edecek düzenlemeler yapılmalı, dolaylı vergilerin düşük gelir gruplarını olumsuz etkilemesi önlenmeli, mükellefler için matrahtan indirilebilecek unsurlar yeniden ve güncele uygun olacak şekilde yeniden belirlenmeli, ödeme gücüne göre artan oranda vergilendirmeye yönelik düzenleme yapılmalı, elektronik defter ve elektronik belge uygulamaları yaygınlaştırılmalı, vergi sisteminde adil, rekabetçi ve sürdürülebilir bir yapı tesis edilmeli, mükellef haklarının temin edecek düzenlemeler yapılmalı, mükelleflerin vergi ödemek için harcayacakları zamanı ve maddi külfeti azaltacak yenilikler yapılmalı, vergi sisteminin öngörülebilir olması ve sıklıkla değişmemesi sağlanmalı, vergi oranları belirlenirken vergilerin ekonomik büyümenin yanı sıra gelir dağılımı üzerindeki etkisi de dikkate alınmalıdır.