Toplum yaşamımızda koşar adım yitirmekte olduğumuz saygı ve güven kaybı, insanlık ilişkilerine önem ve değer veren toplumumuzda üzüntü kaynağı oluşturmaktadır. Özellikle siyasal nedenlerde meydanlarda verilen demeç ve söylemler diplomasi dilinden uzak hem de inciticidir. Gelip geçici olan yönetim hizmetleri ranta dönüşmüş, bir karşılık ve katı bir ayrışma gerekli imiş gibi sakıncalı gelişmelere doğru yol alır durumdadır. Ne yurtseverlikle ne uygarlıkla ne de demokrasi ile bağdaşmayan bu tutum ve davranış toplumsal yaşamımızı çekilmez kılmakta insanlarımızı da mutsuz ve güvensiz kılmaktadır.
Tutum ve davranışlarda hatta giyim tarzında bile ölçünün kaçtığı gözlenmektedir. Baş tacı ettiğimiz yöneticilerin, yıllarını bürokrasinin en üst kademelerinde geçirmiş belirli bir umura ermiş olanların bile konuşmalarına özen göstermediği gözlemlenmektedir. Ulusal bütünlüğümüze ve ülkenin selametine gösterilmesi gereken özen, siyasal amaçlarla zedelenmekte ranta ve kişisel çıkarlara kurban edilmektedir. Siyasal muktedirin yargı kararlarını rafa kaldırdığı, yargının bağımsız vereceği kararları baskı altına aldığı, tehdit ve baskı yoluyla zedelediği tutum ve davranışları ile inandırıcılığını güven verici oluşunu yitirdiği görülmektedir.
Ancak bütün bu gelişmelere rağmen son günlerde yok olmaya yüz tutmuş hukuk kavramlarını yeniden yerine oturtmak için gündeme getirilen hukuk’ta geliştirme süreci olumlu yönde umut verici gibidir. Toplumda oluşturulmaya çalışılan bu umut olgusunun takiye olmadığına inanmak istiyoruz. Daha önceleri topluma vaat edilen reform paketleri gibi arkasının boş kaldığı kavramlar zincirinden bir parça olmadığına inanmak istiyoruz. Topluma vaat edilen hukuksal umutların bir kaçı aşağı yukarı şöyledir.
-İfade özgürlüğü güçlendirilecek daha da ileri taşınacak.
-Tutukluluk süresi, soruşturma-kovuşturma ayrı -ayrı düzenlenecek.
-Makul sürede yargılamanın ihlali ile ilgili şikâyetler için ayrı bir uygulama yapılacak.
-Hakîm ve savcılara teminat güvencesi getirilecek.
- Çevre- İmar ve Enerji için özel mahkemeler getirilecek.
Kabullenmemek zaten mümkün değil. Ancak bütün bunlar siyasi muktedirlerimiz ve yöneticilerimiz tarafından yok edilmeden önceleri de Anayasamızda vardı. Bilineni ve yıllardır hayatta olanı ancak kendi icraat ve söylemlerinizle zedeleyip yıkıma uğratan yine sizlerdiniz. Sanki Amerika’yı yeniden keşfeder gibi açıklanan hukuk paketi daha önceleri açıklanan ekonomik paketler gibi havada kalmıştır. İnandırıcılığı ve güvenirliliği yoktur. Adeta günü kurtarmanın çabası ile hazırlanandır. “Hukukta- Demokraside Özgürlüklerde” ilerleme isteyenlerin önce kendileri bu kavram ve değerleri içselleştirmesi gerekmektedir.
Tövbe etmenin de bir kefareti vardır. Bu kefaretin tövbesi ise toplumumuza ve dünya ya verilen mesaj ve uygulamalarla “Demokrasi ve Özgürlükler” de izlenecek uluslararası değerlere uygun tutum ile sergilenmelidir. Ağızdan söyleyip bildiğini yapmakla değil. İktidar partisinin başına buyrukluk sayılacak işlem ve eylemlerinin üstüne çıkan sözleri toplumsal barışı yaraladığı gibi ülke kuruluş değerlerini de yıpratmaktadır. Sıkı sıkıya bağlı olduğumuz bu “Mili-Kavram” ve değerler yara almaktadır.
Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlık yemini etmesini göz ardı ederek AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı baskı ağırlıklı sözler, buyruk verircesine beklentisini yinelemesi hukuk devleti yönünden sakıncalar oluşturmaktadır. Ulusal hukukun kaynağı olan Anayasa’yı hiçe sayarak partizan düşünce ve amaçlarla söylemlerde bulunmak Cumhurbaşkanlığı konumuna da gölge düşürür. Bir taraftan bilinen ve uygulanması gereken “Hukuk ve Adalet” döngüsünü yeniden keşfedercesine reform paketi diye topluma sunmak öte yandan “Adalet ve Demokrasi” ile bağdaşmayacak söylem ve tutum sergilemek o makamların kirlenmesine ve güven kaybına neden olur.
Üzerinde duyarlılıkla durulması gereken “Ekonomi-Dış politika-Sanayi-İhracat ve Tarım” politikaları gibi nice sorunlarımız varken partizan istem ve çıkışlarla ülkenin geleceğe yol almasını tıkamanın anlamı yoktur.