Ağrı, vücudumuzun en önemli savunma mekanizmalarından birisidir ve hayatımızı devam ettirebilmemiz için gereken temel duyular arasında yer alır. Ağrı sayesinde, olası yaralanmaların önüne geçebilir veya yaralanma sonrası iyileşme için gereken ortamı sağlayabiliriz. Ancak ağrı, en önemli savunma mekanizmalarımızdan biri olsa da hoşa gitmeyen bir duygudur ve istenen bir durum değildir. Ortopedik problemlerden kansere kadar pek çok sorunun en önemli semptomu ağrıdır. Ağrıya bağlı olarak bireylerin fonksiyonelliği ve yaşam kalitesi ciddi oranda etkilenir. Bu nedenle de hastanelere yapılan başvuru nedenleri arasında ilk sıralarda yer alır. Peki, ağrı tam olarak nedir ve ağrıyı ne kadar tedavi edebiliyoruz? Bu soruların cevaplarını vermeye çalışalım.
Ağrı; var olan veya olası doku hasarı/yaralanma durumlarına eşlik eden, geçmiş tecrübelerimizden etkilenen ve hoşa gitmeyen duysal bir deneyimdir. Temel olarak üçe ayrılır. Birincisi, erken uyarı mahiyetindedir ve nosiseptif ağrı olarak tanımlanır. Tehlikeli durumlarla karşı karşıya kaldığımızda (keskin bir nesneye dokunmak, çok sıcak veya soğuğa maruz kalmak, vücudun bir bölümünün ani bir basınca maruz kalması vb..) yaralanmaların önüne geçmemizi sağlar. İkincisi ise, yaralanma olması durumunda (yaralanma bölgesindeki bir dizi kimyasal olaya bağlı) oluşan ağrıdır. Her iki ağrı da koruyucudur. Birincisi, yaralanma olmasını önlerken, ikincisi kaçınılmaz olarak meydana gelen yaralanmaların iyileşmesi için gerekli önlemlerin alınmasını sağlar. Bu ağrılar, akut ağrılar olarak sınıflandırılır ve tedavileri nispeten basittir. Medikal ve fizyoterapi yöntemleri ile hızlı bir iyileşme sağlanabilir.
Ancak üçüncü bir ağrı çeşidi vardır ki, tam anlamıyla bir baş belasıdır. Bu ağrının koruyuculuğu yoktur. Meydana gelen yaralanmalar sonrasında, bazen merkezi ve periferal sinir sistemlerinde istenmeyen adaptasyonlar oluşabilir. Bunun sonucunda, sinir sistemi aşırı hassaslaşır ve normalde ağrılı olmayan uyarıları dahi ağrı olarak algılar. Yaralanma tedavi edilip iyileşme sağlandıktan sonra da bireyler ağrı hissetmeye devam eder. Doku hasarı olmadığı halde hissedilmesi nedeniyle de patolojik bir durumdur ve kronik ağrı olarak tanımlanır. Fibromiyalji, kronik bel-boyun problemleri, gerilim tipi baş ağrıları ve çene eklemi problemleri gibi birçok problemde ağrının kronikleşmesinin rolü vardır. Kronik ağrının tedavisi ise oldukça zordur.
Tedavisinin zor olmasının en önemli nedeni, altında yatan kompleks süreçlerdir. Öncelikle ağrı subjektif bir kavramdır. Yani ağrı hissiyatı ve şiddeti kişiden kişiye oldukça farklılık gösterir. Bu da fizyolojik süreçler ile ilgili belirli bir standardizasyon oluşturulmasını oldukça zor hale getirir. Yalnızca fizyolojik değil, kültürel çevre, din, emosyonel durum, stres gibi psikososyal faktörler de ağrıyı etkiler. Bu nedenle hem psikolojik hem de fizyolojik süreçleri içeren komplet bir tedavi uygulanmalıdır.
Kaynaklar
- What is this thing called pain? Clifford J Woolf, 2010.
- Essentials of Pain Management, Editor, Nalini Vadivelu: Chapter-1. Anatomic and Physiologic Principles of Pain, Xing Fu, Dan Froicu, and Raymond Sinatra.
- Pain: A Statistical Account; Abby Tabor, Michael A. Thacker, G. Lorimer Moseley, Konrad P. KoÈ rding