İNSAN VE TOPLUM ÜZERİNE GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER-XIV
Bilindiği üzere, Anadolu Gazetesinde “İnsan ve Toplum” üzerine görüş ve düşüncelerimizi 2-3 aydan fazla bir süredir yayınlıyoruz. Daha önce de çeşitli başlıklar altında yazılar yayınladık. Bu gazetede neredeyse 3 yıldır yazılarımızı yayınlıyor ve görüşlerimizi açıklıyoruz. Maksadımız tüm halkımıza ve özellikle de gençlerimize doğru bilgi ve güzel düşünceler sunmaktır. Niyet iyi, akıbet iyi. Geçen haftalarda ahlak ve edep, çevre koruma ve çevre kirliliğini önleme ve aile yapımızın ve çocukların korunması, devlet yönetimi, dil ve edebiyat, eğitim ve öğretim, ekonomi, mülk ve servet ile benzeri başlıklardaki, sağlık, zindelik, esenlik, gençlik ve yaşlılık, uluslararası ilişkiler, dış politika, ecdadımız ve tarihimiz” üzerine fikir ve düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Bu hafta da “Bir Eğitimci, Bir Hoca’yı Sizlere yakından tanıtmak istiyorum.” Kendisi İnsan ve Toplum Odaklı yaşamış ve Topluma örnek olmuş bir şahsiyettir. Bu şahsiyetleri devamlı suretle tanıtmak ve hatırlatmak gerekir. Bu kişi aynı zamanda bizim Aile Büyüğümüzdür.
1. AİLE BÜYÜĞÜMÜZ HAFIZ OSMAN SANDAL
Bazı insanlar vardır, görmeseniz de, tanışmasanız da çok iyi bildiğiniz, kendinize örnek edindiğiniz insanlar vardır. Benim için Hafız Osman Sandal işte bu değerde, bu özellikte bir insandır. İsmini, çocukluğumdan itibaren sık sık duyduğum ve Babamın her anlatışta, “gözlerinin içinin parıldadığı”, her anlatışta, “ayrı bir heyecan duyduğu” bir Aile Büyüğümüzdür Hafız Osman Sandal. Babamın Amcası’dır Hafız Osman Sandal. Biraz sonra, Ali Büyükçapar tarafından Mart 2007 ayında çıkartılan “Arşiv Belgeleri Işığında Hafız Osman Sandal” adlı kitaptan bahsedeceğim. Bu kitaptan önce Babamın Amcası hakkında anlattıklarını kısaca özetleyeyim. Bu arada, Babamın Amcası hakkında sitayişle bahsettiklerinden daha fazlasının kitapta yazılı olduğunu da belirteyim.
Babam, Amcası’nın “büyük bir Alim olduğunu, Osmanlı Medreselerinde talim-terbiye gördüğünü, Kahramanmaraş’ın Düşman İşgalinden kurtuluşunda önemli vazifeler gerçekleştirdiğini, Cumhuriyetin kurulmasından sonra da Kahramanmaraş Belediyesinde nikah memurluğu, mezbahada hayvanların sıhhi kesilmesi vb gibi işlerde yetkili olduğunu, Çukuroba Camii’nde 1917’den itibaren imamlık yaptığını, Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesi’nin kuruluşunda en ön saflarda görev ifa ettiğini ve bu Lise’de Kuran Dersleri öğrettiğini” uzun uzun anlatırdı. Bu anlattıklarının arasına, o yıllardaki Kahramanmaraş Halkının Amcasına (Hafız Osman Sandal’a) gösterdiği saygı ve değeri de özenle katardı. Bu kapsamda örnek olarak, Amcasının görev yaptığı Camii’den Çarşı’ya doğru yürümeye başladığında esnafın saygısından dükkanında oturuyorsa ayağa kalktığını, selamlamak üzere işini bıraktığını, halktan müşkülü olanın kendisine danıştığını ve benzeri hususları” anlatırdı. Ben ve kardeşlerim bu sözleri Babamızın ağzından her duyduğumuzda Hafız Osman Sandal’ı gözümüzün önüne getirir ve zihnimizde canlandırırdık. İşte bu nedenle, ben ve kardeşlerim Hafız Osman Sandal’ı hiç görmesek de, tanışmamış olsak da, çok iyi biliyorduk. Hafız Osman Sandal’ın kitabı elime geçtiğinde, kitabı sanki daha önce okumuş gibi hissettim kendimi. Çünkü, o kitapta yazılanları çok önceden duymuştuk. Mezkûr kitap 2007’de çıktı, ama biz o kitapta yazılanları 30-35 yıldan beri biliyorduk. Bu açıdan kitabın geciktiğini düşündüm. Buna rağmen, “Arşiv Belgeleri Işığında Hafız Osman Sandal” adlı kitabın çıkmasında katkısı olan, Hafız Osman Sandal’ın torunu Selahattin Sandaloğlu başta olmak üzere emeği geçen herkese şükran ve minnetlerimi sunuyorum.
Kitapta yeralan birçok tarihi belge ve anılardan dikkatimi en çok çeken üçünü burada zikretmek istiyorum.
a) 1928 yılına ait bir belgede yazılanları sizinle paylaşmak istedim. Belgede şunlar yazılı: “Belediye nikah memuru Sandalzade Osman Efendi Türk Ocağındaki yeni harfler kursuna müdavim nikah memuru Osman Efendiye muvaffakiyetine binaen işbu vesika verilmiştir. 24 Teşrinisani 1928, Kurs Muallimi M. Fazıl Vali V Halit”. Osmanlı Medreselerini bitirip Hafızlık Derecesine ulaşmış ve toplumda Alim sıfatıyla anılan bir insan için bu kursa katılmak ve sanki ilkokul talebesi gibi muameleye tabi olmak oldukça zor olsa gerek. Sandal Hoca bu zorluğu da başarmıştır.
b) Hafız Osman Sandal, vakit namazlarından hemen önce, görev yaptığı Camiin kapısında bekler ve Camie yalnızca su içmek ya da tuvaleti kullanmak için gelenlere, kibarca; “beyefendinin ceketini alın da abdestini alsın” diye yanındakilere hitap ederdi. Bu şekildeki dolaylı uyarılar vesilesiyle namaza başlayanların bulunduğuna dair anılara kitapta yer verilmiştir.
c) Pazarcık İlçesinde mübaşirlik yapan Hacı Murtaza’nın ağabeyi Hafız Osman Sandal’a yazdığı 14.12.1939 tarihli mektup Osmanlı nezaketini, aile arasında büyüklere gösterilen Osmanlı saygısını gösteren önemli bir numunedir. Bu mektupta Hacı Murtaza Efendi, “Ali ve Yüksek Huzura, Büyük Ağabeyim Osman Efendi, Bilhassa selam ve arz-ı ihtiram eder, teveccühatı alinizi dilerim” diyerek başlar ve “Ağabeyim, kerime bendeniz Şerife’yi burada öteden beri ahval ve ahlakından namus ve şerefinden memnun kaldığımız Besnili tahsilat katibi İbrahim Efendi oğlu Hususi Muhasebe Memuru Osman’a, arkadaşların ve komşuların ve burada bulunan akrabaların rıza ve muvafakatleri ile Allah’ın emri ve Peygamber’in kavli ve kızın rızasıyla zevceliğe ve helâlliğe verdim” şeklinde devam eder. Mektupta sözkonusu evlenmeyle ilgili başlık parası ve diğer hususlardan bahsedildikten en sonunda, Hafız Osman’ın fikirlerine başvurularak “sizin de emirlerinizi dört gözle bekliyorum” denilmektedir. İşte Osmanlı terbiye ve adabı, aile ve efrad dayanışması bu.
(Hacı Murtaza Sandal dedemdir. Allah kendisinden ebeden razı olsun. Mekanı cennet, ruhu şad olsun)
Yazımı kitabın arka kapağında yeralan bir değerlendirmeyle bitirmek istiyorum.
“Çileli dönemin ak insanlarından biri de Sandal Hoca. Cumhuriyet öncesinde Osmanlı Aydınlarının gündeme getirdiği değişimler o yaşarken bir bir uygulandı. Ulu bir coğrafyadan Anadolu’ya sığdırılmak zorunda bırakılan Türk Milleti çok çetin evrelerden geçerek bu güne geldi. Ülkü’nün sadece Memleket olduğu günlerde öncelik sıralaması hep değişti. Kökü çok derinlerde olan Türk Milleti bağımsızlık ve özgürlüğünden vazgeçmedi, vazgeçmezdi de. Sandal Hoca Osmanlı bakiyesinin Cumhuriyete taşındığı dönemlerde yaşadı, çok partili hayatı gördü. Din davasının sözde değil, özde temsili için yılmadı. Din eğitimini kendine ülkü değeri bildi. Türk Milletinin İslamla olan münasebetini çok iyi anlayan Sandal Hoca Cumhuriyet kazanımlarına dört elle sarıldı. Yaşadığı her gün Devletine, Milletine layık olabilmenin gayretiyle eserler verdi. Halkla birlikte oldu. Sandal Hoca Kitabında Devlet-Millet-Müslümanlık buluşmasının ipuçlarını bulacak gayretli bir insanın neler yapabileceğini sizler de anlayacaksınız”.
Bu vesile ile Aile Büyüğümüz Hafız Osman sandal’ı bir kez daha rahmet ve minnetle anarım. Allah (cc) razı ve memnun olsun.
2-MUHTEREM VEHBİ VAKKASOĞLU HOCAMA AÇIK TEŞEKKÜR VE HAFIZ OSMAN SANDAL
Muhterem Vehbi VAKKASOĞLU Hocam.
Esselamûnaleyküm.
Hocam sizlere teşekkür etmek ve kâlbi şükranlarımı sunmak üzere bu mesajı ve bu yazıyı kaleme aldım.
Hocam, geçen gün telefon açan Değerli Kardeşim Ahmet AKSİN Bey, "Kahramanmaraşlı Alim Hafız Osman Sandal akrabanız gelir mi" diye sordu. "Evet, Kök Akrabalığımız var. Dedemim Öz Kardeşidir" dedim. Ardından ekledim: "Niye sordun?" diye.
Ahmet Bey, "Moral Dünyası Dergisinde Hafız Osman Sandal hakkında çok güzel bir yazı var" dedi.
Hemen Dergiyi temin ettim ve yazınızı okudum, Hocam.
Çok sağolun. Öncelikle, Hafız Osman SANDAL hakkında böyle bir hakikati ifade ettiğiniz ve tarihe tanıklık ettiğiniz için tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Hocam, bu teşekkür vesilesi ile şu hususları da belirtmeden geçemeyeceğim. Yazınız eski Hocalar ile yeni Hocalar arasındaki kalite farkını da çok açık ortaya koyuyor.
Vehbi Hocam, eski Âlimlerin kalitesinin ne kadar yüksek olduğu bir kez daha, Hafız Osman Sandal Amcamız vesilesiyle açığa çıkmıştır.
Hocam, yazınızda en dikkat çekici iki noktayı şöyle özetliyorum:
a)Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinin kurucusu Hafız Osman Sandal, Lisede derslere girdiğinde 75 yaşında. Öğrencileri kimi 12, kimisi 15 yaşında. O yaşta herkesle diyalog kuruyor.
b)Öğrenciler sınıfta ders bitiş zili çaldığı hâlde, ısrarla dersin devam etmesini istiyorlar.
Şimdiki eğitim ortamında var mı böyle bir Hoca ve var mı böyle öğrenciler!
Sözün özü: Hafız Osman Sandal Amcam ile ve öğrencileri ile iftihar ettim. İnşaallah yollarında yürürüz.
Vehbi Hocam, sizlere bu şekilde açık teşekkürümü sunarken, sözkonusu yazınızı da aynen aşağıda sunuyorum.
Vehbi Vakkasoğlu | Moral Dünyası Dergisi Mart 2010 Sayısı
Otobüslere Güzergâh Değiştirten Sevgi Devleti: Osman Sandaloğlu
Kahramanmaraş’ta açılan ilk imam hatip lisesinin kurucu müdürlüğünü yapan Osman Sandaloğlu, şehirde o kadar sevilir ve sayılırdı ki belediye otobüsüne bindi mi, otobüs güzergâhını değiştirirdi. Şoför, Sandaloğlu’nu gideceğe yere bıraktıktan sonra kendi güzergâhına geri dönerdi. Osmanlı adamıydı hocamız, gönül kazanmanın da ustasıydı.
Eğitimci olmaya İstiklal Harbi gazisi Osman Sandaloğlu’nu tanıyınca karar vermiştim. Biz öğrenci usulü ona “Sandal Hoca” derdik. Muhteşem bir insandı. O kadar itibarlı bir insandı ki Maraş’ta belediye otobüsüne bindi mi, otobüs güzergâhını değiştirirdi. Şoför “Hocam nereye gidiyorsunuz?” diye sorar, Sandaloğlu’nu gideceğe yere bıraktıktan sonra kendi güzergâhına geri dönerdi. Durak falan önemli değil, Sandal Hoca’yı gören şoför hemen durur, hocayı alır, yoluna devam ederdi.
Sandal Hoca, bizim dersimize girdiğinde 75 yaşındaydı, biz 11 yaşlarındaydık. Onu görünce önce yadırgadık, bize nasıl ders anlatacak, nasıl anlaşacağız diye güldük. Ama o öyle bir dil kullandı ki bizim kalbimizi fethetti. O, sevgi diliyle konuşarak yüreklerimizin en derininde taht kurdu. Tam bir “sevgi devleti”ydi. Hepimizle tek tek ilgilenirdi. Birimizin yüzünü biraz asık görmesin hemen “Oğlum, ne oldu?” diye sorardı. Hastamız varsa hemen doktor, ilaç hepsini ayarlardı. Bizimle hep, “Aslanlarım, kaplanlarım, bu sınıftan ne başbakanlar, ne cumhurbaşkanları, ne yazarlar, ne şairler çıkacak” diye konuşurdu.
1883 tarihinde doğan Sandaloğlu İstiklal Harbi gazisi, ilimli, imanlı mübarek bir adamdı. Maraş’ta uzun yıllar nikâh memurluğu yapmış, binlerce çiftin mutluluğuna duacı olmuştu. Cami yapmanın, hatta tamir etmenin yasak olduğu bir dönemde (1939) özel izinle Çukuroba Camii’ni yeniden yaptırmıştı. Binasını yenilediği caminin, içini de canlandırmış, sevgi merkezli eğitimin temsilcisi olarak yepyeni bir cemaat oluşturmuştu.
Gönül kazanma ustası
Osmanlı adamıydı hocamız, gönül kazanmanın da ustasıydı.
Bir gün, caminin avlusundaki umumi tuvaletlere bir beyefendi gelir. Takım elbiseli, kravatlı, lengirdek şapkalı bu beyefendi, Sandaloğlu Hoca’nın dikkatini çeker. Kılık kıyafeti döneme göre oldukça lüks görünen bu zat, caminin avlusuna girer ve tuvaletin nerede olduğunu sorar. Adam tuvaletlerden tarafa yönelince Sandaloğlu, cemaatinden ve aynı zamanda teyzeoğlu olan dedem Mehmet Ali Bağrıaçık’ı çağırır ve “Bu beyefendi tuvaletten çıkar çıkmaz, benim dediklerimi aynen uygulayacaksın!” der.
Adam tuvaletten çıkar çıkmaz, hocaefendi hemen Mehmet Ali Efendi’ye seslenir: “Mehmet Ali, koş beyefendiye abdest için yardımcı ol! Ceketini, şapkasını al, havlu ver!”
Adamcağız, çıkışa doğru yönelmişken, tereddütlü bir biçimde durur. Bir hocaefendiye bakar, bir de kendisine doğru koşan Mehmet Ali Efendi’ye… O bu şaşkınlıkla bakınıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, başından şapkası, sırtından ceketi çoktan alınmıştır… Çaresiz, hiçbir şey demeden şadırvana yönelir.
“Zahmet etmeyin” dediyse de, Mehmet Ali Efendi, başında bekler. Abdest biter bitmez, hemen havluyu uzatır. Sonra da ceketi ve şapkayı verir. Bu sırada, bütün olup biteni cami kapısının önündeki merdivenlerden seyreden hocaefendi devreye girerek mütebessim yüzüyle, “Buyurun efendim, hoş geldiniz camimize. Şimdi sizi meşgul etmeyelim, namazınızı kıldıktan sonra tanışalım hayırlısıyla” der.
Adamcağız, bu kibar emr-i vaki karşısında, “Tabii efendim” der ve camiye girer. Uzunca bir zamandır durmadığı Hak katında bulur kendini birden bire… “Meğer ne kadar da özlemişim, huzurunda huzur bulmayı” diye geçirir içinden, biraz da utanarak…
Sandaloğlu Hoca, adamın camiden çıkışını bekler. Tanışır. Ona, sanki özel ticarethanesine gelmiş bir müşteri gibi davranır. “Hoş geldiniz” der. “Teşrifinizden memnun olduk efendim, ne iyi ettiniz de geldiniz, gene bekleriz” diye de iltifatlar eder.
Çok nadir namaz kılan bu zat, daha sonra, Sandaloğlu Hoca’nın muhibbi ve caminin de cemaati olur.
Caminin tuvaletine geleni bile içeriye alan bir cazibe merkeziydi Sandaloğlu Hoca. Şimdilerde, camiye geleni bile püskürten ve küstüren anlayışlara şahit olunca, hocamızın kıymetini daha çok takdir ediyoruz.
Maraş’a ilk imam hatip lisesi
Sandal Hoca, Demokrat Parti iktidarını büyük bir sevinçle karşılar. Özellikle de, imam hatip liselerinin açılacağı haberiyle coşar. Himmet ehli hemşehrilerinin de desteğiyle, Türkiye’deki ilk 7 imam hatipten biri Maraş’ta açılır. Hocaefendi’nin müdürlük yaptığı İmam Hatip Okulu, İstiklal İlkokulu’nun iki sınıfında, 90 öğrenciyle öğretime başlar. Daha sonra, Maraş Kalesi’nin eteğinde bulunan Yetiştirme Yurdu’nun bir bölümüne taşınır. Nihayet, İmam Hatip Okulu için tahsis edilen arsaya ilk kazma, yine onun duasıyla vurulur. Sandal Hoca, kapı kapı gezer, bütün itibarını, saygınlığını kullanarak İmam Hatip’e yardım toplar. Okul inşaatını sürekli dualar ederek denetler.
Çalışan işçilere gayret vermek ve yaptıkları işin önemini anlatabilmek için kendisi de onlara yardım eder, iltifatta bulunur. Onun bu gayreti, ahaliyi daha da aşka getirir. Herkes, adeta elinden gelmeyeni de yapmaya çabalar.
Bu çabalar beklenen neticeyi verir, bina biter, okul açılır. İş, öğrenci bulmaya gelmiştir. Saldaloğlu, kapı kapı gezerek öğrenci bulmaya çalışır. İnsanlar yeni açılmış olan bu okula öğrenci vermekte tereddüde düşerler. “İmam Hatip Okulu ne işe yarayacak, mezunları sadece imam hatip mi olacak, yüksek okul imkânı bulacaklar mı?” diye düşünürler.
Henüz cevabını bulamamış olan, yığınla soru üşüşür kafalara… Mezunlarına hiçbir maddî gelecek vaat edemeyen bir okul çıkmıştır ortaya… Çoğu dindar ve fakir ahaliden, daha önce Kur’an eğitimi almış olan öğrencilerin yanı sıra az sayıda tanınmış aile çocuklarından da kayıt yaptıran olmuştur.
Fakat okulun kurucu müdürü olan Sandaloğlu, yılmaz, yorulmaz bir gayretle, biraz da hatır gönül işi olarak, iki sınıflık öğrenci tedarik eder ve böylece 1951 yılında Maraş İmam Hatip Okulu 90 öğrenciyle ilköğretim yılına başlar.
Okula hoca bulmak da ayrı bir meseledir. Müderris Ali Efendi, din öğretiminden ümidini kesmiş ve yakmaya kıyamadığı kitaplarını, evinin bahçesine gizlice gömmüştü. Müderris Ali Efendi öylesine ümitsizdi ki, özel ders almaya gelenleri bile kabul etmiyor, “Artık yevmü’l-beterdir, kıyameti beklemeli!” diyordu.
Bu sebeple de, kitapları nadan ellerde saygısızlık ve hakaret görmesin diye, isteyenlere de vermiyor, içi acıyarak sobada yakıyor, büyük bir bölümünü de “İlim devri bitti” kanaatinden dolayı, evlat gömer gibi gece karanlığında gizli saklı gömüyordu.
Sandal Hoca, Müderris Ali Efendi de dâhil olmak üzere, ehliyetli ve diplomalı hocaları tatlı dili ve ikna kabiliyeti ile İmam Hatip Okulu’na kazandırdı. Şehirde ilim ve irfanlarıyla tanınmış bu hocalar, İmam Hatip’in gelişmesinde çok önemli bir referans oldular. Çok ileri yaşlarına rağmen, hocasız bir dönemin ümit ışığı ve ilim taşıyıcısı olarak okul tarihine geçtiler.
Sandal Hoca’nın tedavi yöntemi
Zaman zaman öğrenciler başım ağrıyor, dişim ağrıyor diyerek derse girmek istemezlerdi. Sandaloğlu, onlara karşı çok müsamahalı davranırdı. Bunlar genellikle yaşça büyük olan öğrencilerdi. Birçoğu küçük yaşından itibaren Kur’an dersi almış, hatta hafız olmuştu. Özel Arapça ve dinî dersler alanlar da vardı. Bilhassa bu öğrencilerden biri, “Hocam, hastayım derse giremeyeceğim” dedi mi “Doktora benden selam söyle. Reçeteni al, tez gel” diye tembihatta bulunurdu.
Fakat keramet mi, feraset mi bilinmez, bazılarına da ne kadar hastayım diye ısrar etseler, izin vermez, doğru söylemediklerini anlayıverirdi. Yalanda ısrar edenlere de okulun yanı başındaki parkı eliyle göstererek, “Teneffüste parka git, biraz ot çiğne!” derdi. “Hocam, ot baş ağrısına ne yapsın?” diyenlere de, hiç istifini bozmadan, gayet ciddi bir şekilde “Başı ağrıyan kediler, doktora, eczaneye mi gidiyor, yoksa buraya gelip ot mu çiğniyor?” derdi. Biz küçükler bu ot işini merak edip büyüklerimize sormuş ve kedilerin gerçekten ot çiğneyerek kendilerini tedavi ettiklerini öğrenmiştik. Meğer hastalanan kediler, kendilerine şifa olacak otu bulur ve çiğnerlermiş.
O bilgiyi öğrendikten sonra, başım ağrıyor diyen arkadaşlarımıza hep “Parka git, biraz ot çiğne!” der gülerdik.
“Çıkmayalım hocam, devam edin”
Daha ortaokul birinci sınıfta, evlilik çağına gelmiş delikanlılarla bizim gibi ilkokulu yeni bitirip gelmişler vardı. Hafız Osman Sandal, bütün bu yaş farkını ortadan kaldıracak, herkesi mutlu edecek ve ilgisini çekecek şekilde ders anlatırdı. Dersten çıkış zili çaldığında “Hocam çıkmayalım, devam edin!” sesleri yükselirdi sınıftan. Sandal Hoca, yüzünde dolaşan tatlı bir tebessümle bu seslenişten memnuniyetini belli eder ama, “Pekala, şimdi biraz dinlenin, yüzünüzü gözünüzü yıkayıp kendinize gelin de devam edelim” diyerek sınıftan çıkardı.
Sandaloğlu’nun en önemli özelliklerinden biri de, her talebe ile ayrı ayrı ilgilenmesiydi. Çalışkan, tembel, uslu, haylaz hiç ayırt etmeden bütün talebeleriyle tek tek alakadar olurdu. İlerlemiş yaşına rağmen talebelerini aileleriyle birlikte tanırdı.
Her talebesi, Sandal Hoca tarafından sevildiğini bilirdi. Ara sıra kulağı çekilirken de, yanakları okşanırken bu duygu asla kaybolmazdı. Hocanın sevimli cezalarını fazlasıyla hak ettiğini herkes zaten bilirdi.
Her talebesine çok sevildiğini hissettirmek aslında Efendimizin (a.s.m.) sünnetidir. Sahabe-i Kiram’dan her biri, O’nun (a.s.m.) tarafından en çok sevilen kişi olduğunu sanırdı. Bu güzellik, çağdaş eğitimin de çok önemli hedeflerinden biri olmalıdır.
Çoğumuz fakir köy çocuklarıydık. Bizi babaca kucakladı. Hepimizi de bir şey olacağımıza inandırdı. Onu örnek alıp hoca olmaya yönelenler de çoktu aramızda. Ama onun bize asıl ve ısrarlı tavsiyesi, doğru, dürüst olmaktı. Derdi ki: “Doğru düşmüş, yıkılmamış; eğri kaçmış, kurtulmamış.”
Onunla yürümek büyük gururdu
Sandaloğlu Hoca’yla birlikte Belediye Çarşısı’nda yürümek bizim için emsalsiz bir iltifattı. Esnaf, Sandaloğlu geçerken iki taraflı ayağa kalkıp çok saygılı bir tavırla karşılar hepsi de candan bir şekilde “Buyurun hocam” derler, bir çay, bir kahve içirmeyi şeref bilirlerdi.
Ahaliyle içli dışlıydı. Bu yakınlığın ne kadar derin olduğunu okul sonrası yapılan bu esnaf ziyaretleri çok açık bir şekilde gösterirdi. Ayağa kalkıp kendisini derin bir muhabbetle karşılayan insanlara özel ilgi gösterir, sevildiklerini hissettirirdi.
Mesela birine “Kızın nasıl oldu?” diye sorar, sonra da adamcağızın hasta eşine dualar ederdi. Bir başkasına, borcunu ödeyip ödeyemediğini sorar, diğerine asker oğlunu sorar, dualarla ağır ağır çarşıda ilerlerdi. Biz de sessizce bir saygı ve hayranlıkla ve tabii ki çocuksu bir iftiharla arkasından yürürdük. Çünkü Sandal Hoca’nın yanında olmak sıradan bir iş olmayıp hocanın gözüne girmeyi gerektirirdi. Göze girmenin şartı da hem çalışkan hem de ahlakça üstün olmak demekti. Çalışkanlık ve ahlaktan haber veren bir işaret görmeliydi ki o gün sizi yanında götürmek için işaret etsindi...
Sandal Hoca esnafın hepsini hiç ayırmadan çok samimi hal hatır soruşlarıyla memnun eder, sonunda bir ticarethanede karar kılardı. Hoş beşten sonra, hemen bizi tanıtır, başarımızı, ahlakımızı överek anlattıktan sonra “Bunlar İmam Hatip neslidir. İstikbal bu neslin omuzlarında yükselecek” derdi. Bazen bize de sorular sorar, cevaplarımızı büyüklerin duymasını isterdi. Böylece, esnafın İmam Hatip’e daha çok destek verme aşkını canlandırırdı.
1962 yılında 79 yaşlarında hakkın rahmetine kavuşan Osman Sandaloğlu Hoca arkasında kendisini hayırla yad eden binlerce talebe ve sevenini bıraktı.
Burada cennet var
Sandal Hoca, halkla içli dışlıydı. Bu sebeple de halk tarafından çok sevilirdi. Cami yapmanın değil, yıkmanın marifet sayıldığı yıllarda, Çukuroba Camii’ni imar etti. Kim bilir ne zorlukla aldığı cami yapma iznini eyleme geçirdi. Halkı harekete ve gayrete getirdi. O zor zamanda meydana getirdiği heyecanla cami ortaya çıktı.
Cami yapım aşamasında iken, Sandal Hoca akşam üzeri, yol kenarında durur ve evine giden esnafa “Burada cennet var! Cennet var! Gelin, nasiplenin” derdi. Yoldan geçenler elindeki çubukla, taşlara vura vura, “Gelin, gelin! Cennet var! Cennet var!” diyen Sandal Hoca’yı görmezden gelemezler, selam verip inşaat hakkında bilgi alırlar ve hemen akabinde de yardım için ellerini ceplerine atarlardı. Sandal Hoca, hem ilgiye teşekkür eder, hem de devamı için söz alır, hayır sahiplerini dualarla uğurlardı. Sonunda, Sandal Hoca’nın gayretiyle milletin eseri olan cami hizmete açıldı.
“İnsan ve Toplum” odaklı yazı serimizde bir yazımızı daha sizlere sunduk. Haydi hayırlısı.