İstihbarat, muhaberat veya casusluk… Gizli olan bir işi, bir olayı veya niyeti gizlice tespit edip haberdar etmenin adı… Bunu bizde MİT yapar. “MİT it arar” diye söylenir. Yani itlik yapanı arar MİT. Olumsuzluğa bulaşmayanla işi yoktur. Zaten içinde bulunulan sisteme aykırı davrananlara karşı önceden öğrenme, tedbir alma işini, kolaylaştırma işinin adıdır. MİT elemanına güven olmaz. Polise güven olmaz. Çünkü onlar kendi işini öz işini yaparlar. Dostluk arkadaşlık sonra gelir” diye bir anlayış vardır. Hemen herkesin mutabık olduğu bazı kişilerin ajan olduğu iddialarıdır. Mesela, eski Alman Başbakanı Villy Brant, Roza Kurban için söylenir.
Rahmetli Alpaslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş de “babam Devlet Bahçeli casustur dikkat edin dedi” demişti. Devlet Bahçeli de “bana rahmetli Türkeş, Ümit Özdağ’ın babası casustu.12 Mart buhranını iki gün önceden haber alıp partiden istifa etmişti” demiştir. Cemaatlerin en büyük korkusu bu casuslardır. Her şeyi herkesin olduğu ortamda konuşmazlar. Diğer partilerde de buna benzer sıkıntılar zaman zaman olur. Her devlette resmi casus diğer devletlerin elçi, büyükelçi ve burada çalışanlarıdır.
Bu gün Irak’ın kuzeyinde ve yurt içinde teröristlere karşı yapılan mücadelede en mühim başarı içeriden bilgi veren casusların haber vermesiyle meydana gelmektedir. Yolda arabasıyla gideni de kaya kovuğundaki teröristi de derdest eden haber veren kuvvet casuslardır. Terör örgütleri, devlete düşman güçlerin içinde mutlaka casus vardır. Olmasa da öyle olduğuna inanılır. Son dönemde Genel Kurmay’ın gizli odasını, kozmik odayı bir bahane ile açtırıp oradaki kayıtlarda devlet lehine casusluk yapan 60 kişiyi deşifre eden ahlaksızlar bunların öldürülmelerine sebep olmuşlardır.
Diyarbakırlı bir genç kız… Lise yıllarından başlayarak eylemlerin en önünde yer alır. Hatta silahlı bombalı eylemlerde de en önde gider. Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazanır.12 Eylül öncesidir olanlar. Kız Ankara’da zaman zaman eylemlere iştirakten gözaltına alınır. Bazen de tutuklanır. Fakültedeki sınav günlerinde serbest bırakılmaz. Sınav geçtikten sonra bırakılır. Böylece devre kaybeder. Birkaç defa olur bu. Çünkü kız eylem için yaratılmış sanki. Duramaz durdurulamaz. Hayatının elden gittiğini o eylemci kişiliği fark ettirmez.12 Eylül ihtilali olur. Tutuklanır. İki buçuk yıl ceza verilir. Orada da aynı işlerle karşılaşır. Sınavlara katılamaz. Tahliye olur. Sınavlara zamanında girer ve okulu bitirir. Avukat olur. Ancak o eylemci arkadaşları devrimci dostları “bu kız ajan. Bu kadar suça bu ceza azdır. Usulen yattı ve çıktı” derler. İçlerine almazlar. Dışlarlar. Avukatlık belgesini de zar zor alır. Ama arkadaşlarının tavrı onu üzer. “Burada bana hayat hakkı yok” deyip Almanya’ya gider. Orada avukatlık yapmaya devam eder. Bir ömrün, prıl pırıl bir gençliğin heba olduğunu “kanla yazılan devrimin” kendisini ajan ilan edip dairenin dışına attığını geç fark edip pişman olur.
Özbekistan’da çalışırken bir profesör dostum vardı. “Çocukluğumda Sovyetler-Türkiye futbol maçlarında hep Türkiye’yi tutardım. Çünkü Sovyet takımında ismi bizim isimden olan hiç kimse olmazdı. Babam ben dışarıda da söylerim diye korkarak “oğlum bizim takımı tut” derdi. Ben de bak Türkiye’de isimler hep bizden derdim. “Olsun oğlum sen yine de bizim takımı tut” derdi diye anlattı. Son senemizde Türkiye’de okurken geri çekilen onbeş civarında gençle tanıştık. Türkiye hakkında konuşulanlardan, buradaki yaşantılarına kadar sohbet ederdik. Bunu iki ay her hafta sonu yapardık. Birden gelmez oldular. Pazarda gördüğüm bir genç, “hocam KGB gitmeyin” diyor dedi. Bu çocuklardan sonra bu profesör arkadaş hukuk okuyan oğlunu Türkçe öğrenmeye gönderdi. On beş gün geldi sonra gelmedi. Daha sonra öğrendim ki bu çocukların geldiğini gören o profesör ispiyon etmiş. Oğlunu da o gençler hala geliyorlar mı diye kontrole göndermişler. İşte rejim böyle ayakta durdu. Bu korkuyla da yıkıldı. Ancak Bolşevik virüsleri hala yaşamaktadırlar.
Ajansız, casussuz, hür ve erkin bir hayat dileğimle…