AK Parti’nin 31. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı, hafta sonunda Kızılcahamam’da yapıldı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, toplantının açılış ve kapanışındaki konuşmalarında, hem ülke ve dünya gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu; hem de istişare toplantısının içeriğine dair bilgiler aktardı.
Yerel seçimlerde alınan başarısız sonucun nedenleri, toplantının ana gündemi olarak kamuoyuna sunuldu.
Toplantıda yapılan değerlendirmelerin ince ayrıntıları henüz kamuoyuna yansımadı. Bununla birlikte, hem Sayın Cumhurbaşkanı’nın, hem de diğer AK Partili yetkililerin açıklamalarına göre; seçimlerde yaşanan oy kaybının sebepleri, hiçbir komplekse kapılmadan, açık yüreklilikle ele alındı.
Şurası artık biliniyor: Seçimlere katılım oranı, daha öncekilere kıyasla, yaklaşık 10 puan daha düşük oldu. Bu noktada, ankete dayalı değerlendirmelerin yanı sıra, basitçe yapılabilecek çevresel gözlemler de sandığa gitmeyen seçmenin ezici çoğunluğunun AK Parti ve MHP seçmeni olduğunu gösteriyor.
Cumhur İttifakı seçmenleri, partilerini tümden terk etmemekle birlikte, birikmiş, rahatsız edici durumlar ve icraatlar konusunda, iktidara yönelik esaslı bir uyarıda bulunma yolunu seçti.
Peki, seçmeni rahatsız eden durumlar ve icraatlar hangi noktalarda kümeleniyordu?
Kısa başlıklar halinde sıralarsak, oy kaybının temel sebepleri şöyle ifade edilebilir:
- Parti teşkilatlarının, seçmen tabanıyla ilişkisi: Uzun yıllardır devam eden iktidar olgusunun, parti teşkilatları ve yöneticilerce kanıksanması ve hep böyle devam edeceği zannının güçlenmesi, tabanda ‘kibir’ diye yorumlanan bir hava oluşturdu. İlaveten, yereldeki yöneticilerden bazılarının, kamu kurumlarını bizzat yönetiyormuşçasına girdikleri havalar da sade vatandaşı ciddi ölçüde rahatsız etti.
- Emekli ve memur zamları: Temmuz 2023 ve Ocak 2024’te memurlar ile memur emeklilerine, toplu sözleşmeye dayalı olarak verilen yüksek oranlı zamma karşılık, işçi ve Bağ-Kur emeklilerine verilen zammın düşük seviyede kalmasından dolayı, bu kitlede gözardı edilemez bir kırgınlık meydana getirdi.
- Çiftçinin kırgınlığı: TMO’nun buğday alımlarında çiftçilere çeşitli güçlükler çıkartması, dolayısıyla çiftçinin, ürününü yüzde 30 daha düşük fiyatla tüccara satmak zorunda kalması, ezici çoğunluğu Cumhur İttifakı seçmeni olan çiftçi kitlesini küstürdü.
- Kira artış narhı: Enflasyonun neredeyse 3 haneli rakamlara ulaştığı bir ortamda, üstelik 2 yıl boyunca ev ve işyeri kiralarına kanun zoruyla getirilen yüzde 25 artış sınırlaması, sanılandan çok daha büyük bir kırgınlık ve kızgınlığa yol açtı. Binlerce şubesi bulunan zincir marketlere, fiyat artışını dizginleme konusunda dişe dokunur bir şey yapılamazken, adeta enflasyonun tek suçlusu kiralarmış gibi bir tavır alınması, uzun yılların birikimiyle aldığı evden gelen kira gelirini emekli aylığına ekleyerek geçinmeye çalışan yüzbinlerce insanı küstürdü.
- Bürokratik vesayet: Sayın Cumhurbaşkanı, 27 Mayıs 1960 alçak darbesinin yıl dönümündeki beyanlarında, iktidarları döneminde bürokratik vesayetin büyük ölçüde geriletildiği bilgisini tekrarladıktan sonra, gelinen bu noktadan asla geriye dönüş olmayacağına vurgu yaptı. Kuşkusuz Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu noktadaki kararlı ve tavizsiz duruşu, her türlü takdirin üzerindedir. Bununla birlikte, bürokrasinin tuzak ve oyunları hiç bitmiyor. Daha önceki birkaç yazımızda, sağlık çalışanlarına ve eğitim kadrolarına yönelik şiddetin önlenmesi bağlamında yapılan/yapılacak düzenlemelerin içerdiği tuzaklar konusuna değinmiştik. Hükümetin, şiddete maruz kalan kamu personelini koruyacak caydırıcı tedbirler getirmeye çalışmasının ‘iyi niyeti’ kadar, bilhassa kendisini ‘muhalif’ diye konumlandıran kamu personelinin de bu düzenlemeleri ‘fırsata çevirdiğini’ ve vatandaşları iktidara karşı kışkırtmak üzere kullandığını dile getirmeye çalışmıştık.
- Trafik cezaları: Pek farkında olunmasa da son zamanlarda artan trafik uygulamaları ve kesilen cezalar, vatandaşlarda, ‘iktidar kaynakları tüketti, cezalara umut bağladı’ şeklinde, bizce de pek doğru olmayan bir algı oluşturdu. Şurası gerçek ki; geçen yıl kesilen toplam 75 milyar lira dolayındaki cezalar, deprem bölgesi için harcanan 950 milyar TL karşısında, deyim yerindeyse ‘devenin kulağı’ mesabesindedir. Fakat vatandaşta oluşan algı, bütçe açığının, kesilen cezalarla kapatıldığı yolundadır. Şunu da anlamak lazım: Emniyet kemeri takmadı, hız sınırını birazcık aştı veya araç muayenesini geçirdi diye vatandaşa kesilen birkaç bin TL’lik ceza, kamu bütçesine ciddi bir katkı yapmasa bile, vatandaşın canını fena halde yakıyor.
Ana hatlarını saymaya çalıştığım bu ‘oy kaybettirici gerekçelerden’, muhtemelen ilk sıradaki madde, yani ‘teşkilat-taban ilişkisi’, istişare toplantısında, gündemin ağırlığını oluşturmuştur.
Yine, işçi ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan zammın yetersizliği, esasen Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da dile getirilip, telafi sözü verilmişti.
TMO geçtiğimiz günlerde, geçen seneki hatasından döneceğini ve çiftçinin ürününü zorluk çıkarmadan alacağını ifade eden açıklamalarda bulunmuştu.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de kira artışına getirilen ve önümüzdeki temmuzda süresi dolacak olan yüzde 25 sınırına ‘artık gerek kalmadığı’ bağlamında sözler söylemişti.
Burada galiba en hassas mevzu, bürokratik vesayetin, geriletildiği mevzilerden ileriye doğru yaptığı hamlelerin ne kadar anlaşıldığıdır.
Doğrusu, istişare toplantısında; kamu çalışanlarına şiddet bağlamında getirilen/getirilecek düzenlemelerin, sahada nasıl sonuçlara yol açtığı ve bunun AK Parti ile seçmen tabanı arasındaki bütünlüğü ne denli olumsuz etkilediğine dair açık sözlü değerlendirmelerin yapıldığından kuşkuluyum. Keza, diğer bürokratik ‘kanırtmaların’ da…
Yanılmayı arzu ederim; fakat TBMM’ye sunulan ve eğitim çalışanlarına şiddete verilen cezaları katlayan düzenlemelere bakarsak, bürokrasi hazretleri, sinmiş olduğu mevziden yavaş yavaş ‘ileri harekât’ yapıyor gibi.
Bu da, seçmen mesajının AK Parti tarafından ‘ne ölçüde alındığına’ dair, az da olsa bir fikir veriyor.