Anadolu’da bahar

Cemal Kayı

Anadolu’nun baharı da bir başka olur hani. Kışın uzun sürmesinden mi, mevsimlerin de Anadolu insanı gibi ağır, sabırlı, temkinli olmasından mıdır bilinmez. Yani, mevsimlerin arasında da epeyce geçiş mesafesi vardır sanki... Bir Akdeniz gibi, bir Ege, bir Karadeniz bölgesi mevsimleri gibi değildir. Kış bitip hemen bahar başlamaz. Bahar bitip hemen yaz gelmez... Alıştıra alıştıra sindire sindire yoklaya yoklaya, saklaya saklaya gelir, getirir güzellikleri...

Önce, *ÖKSÜZ OĞLAN ÇİÇEKLERİ* kısa pütürlü yumuk yumuk yapraklarının arasından başlarını  uzatıp;

 -Merhaba çocuk derler...

Neneleriniz Atayurdu Orta Asya’dan, Pamir’den Baykal’dan Karakurum’dan getirdikleri Türkçe duayı okurlar baharın müjdecisi, “ÖKSÜZ OĞLAN ÇİÇEĞİ”ni gördüklerinde:

“ÖKSÜZ OĞLAN ÖKSÜZ OĞLAN! EY BAHARIN MÜJDECİSİ, HOŞ GELDİN. MUTLULUK, BEREKET GETİRDİN OBAMIZA…”

Henüz karlar daha tam erimeden…

Çukurlardaki, güneş görmeyen kuzeye bakan yamaçlardaki karlar henüz erimemiştir...  Gümüş renkli kar sularıyla ıslanıp bulutların arasından bir saklanıp bir çıkan güneşte parlayan beyaz çiçeklerini sunarlar doğaya, biz çocuklara...

*TÜLÜ* mevsimi lodosla birlikte gelir... Kışın can çekiştiği dönemdir. Boşa direnir... Osuruklu Tülü derler, varsın desinler.

Benim içim içime sığmaz, koşarım, koşarım, koşarım...  Tülü kazmaktan göbeğim su toplar, diz kapaklarım çamurlu suda ıslanır...

Daha sonra yüksekçe bir tepeciğe çıkıp, kollarımı iki yana açar, rüzgarın şişirdiği ceket kanatlarımla uçmak isterim. Bırakırım kendimi tepeden, yere düşerim... Ellerim, yere gelen göğsüm çamurlu suyla ıslak ıslaktır. Bir ileriki tepecikte yeniden denerim. Arkadaş istemem bu mevsimlerde. Belki de uçmak hayallerime kimseyi ortak etmek istemeyişimdendir… Yanaklarım al al olmuş, burnumdan sümüğüm akmaktadır. Ceketimin koluna silerim...

Karga sürüsü görürüm. Dut ağaçlarının üstünden gri gökyüzünü siyaha bezeyip, büyük çığlıklarla gelirler. Koşarım peşlerine, yetişmeye çalışırım. Yaşlılarının kovalamaya dayanamayıp düştüğünü duymuştum. Nefes nefese bir kondurup bir kaldırarak umudumu yitirmeden kovalarım kovalarım, kovalarım...

ÇİĞDEM dönemi biraz daha ilerde Nisan ayının ortalarına doğrudur. Grup grup gideriz çiğdem kazmaya... Günlerce önceden hazırlayıp ucunu sivriltip közde yakarak çelikleştirdiğimiz “KÜSKÜÇ”lerimizle... Okulun tatil günlerinde yerini belirlediğimiz oymakları çevirerek sahipleniriz... O bölüm, oranın sınırını çizene aittir... Mülkiyet duygusu ta o zamandan başlıyor olmalı…

Mayıs ayı; KEME, GÖBELEK (Mantar) ,ÇITLIK, MADIMAK mevsimidir. Harman yerlerinde, tarlaların TUMP unda(Sınır) grup grup kadınlara rastlarsınız , çıtlık, madımak toplayan…

ELEKÇİ'ler de yavaş yavaş gelmeye başlamış çadırlarını kurmuşlardır köyün yakınlarına Harman yerlerine...

Koyun sürülerinin yanında dolaşırsanız, çoban sizin kucağınıza yeni doğmuş bir kuzu verir, köye götürüp sahibine verirseniz, bir yumurta bahşiş alırsınız...

Bir önceki yıldan kalma baharla yeşeren soğanların sarımsakların yerini bilirseniz cebinizde ya da çantanızda getirdiğiniz yufkaya dürer yersiniz...

Sular coşar, başını taştan taşa vurur... Bazen hüzünlü, bazen hırçın, bazen sakin, bazen dalgındır... Çoğu zaman karşıdan karşıya geçemezsiniz... Yüksekçe bir taşa oturup göl kenarındaki kamışların hüzünlü şarkısını dinlersiniz... Yağmura yakalanıp bir BAĞDAMI'na sığınırsanız, önce toprağın kokusunu duyar, SEL'in bozbulanık suyunu içiniz ürpererek seyrederken uykunuz gelip, uyursunuz...

KARACAOĞLAN’I görürsünüz rüyanızda. Sazı elinde suyun başında bir taşa oturmuş, sevgilisine türkü söylemektedir. Söylediği türkü suyun sesine karışıp, göl kamışlarının müziği eşliğinde size kadar ulaşır.

Eğer benim ile gitmek dilersen

Eğlen güzel yaz olsun da gidelim.

Bizim eller kıraçlıdır aşılmaz

Yollar çamur kurusun da gidelim.

                                                           Erisin dağların karı erisin

                                                            Akan sular düz ovayı bürüsün.

                                                            Türkmen kalkıp yaylasına yürüsün

                                                            Mor koyunlar melesin de gidelim.

Üç gün oldu bizim evler göçeli

Beş gün oldu Cihan suyun içeli.

Önü ak önlüklü sarı perçemli

Hanım kızlar yürüsün de gidelim.

                                                         KARA’COĞLAN derki buna ne fayda

                                                          Merhamet kalmadı yoksula payda.

                                                         Bu ayda olmazsa gelecek ayda

                                                         Oniki ayın birisinde gidelim.

Güneş batıp gökyüzü gri perdesini köye indirirken,  koyunlarla buluşan kuzuların MELEME sesleri doldurur her yanı. Bacalardan incecik dumanlar yükselir. Tüm aile sofrada ocak başındadır... Yaban nanesi kokulu tarhana çorbasına isli lambaların loş ışığında tahta kaşıkları sallarsınız. İçiniz sıcak, mutlu, huzurlu, güvenli...

Saygılarımla...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.