Analar bebelerinin doğum anılarını da beraberlerinde götürdüler!

Cemal Kayı

Tarçın kokulu analar, gül tomurcuğu bebelerini bırakıp gittiler...

Ne anıları olur ki, doğumlarına dair?

Analar doğum anılarını da beraberlerinde götürdüler. Kim, ne anlatacak ileriki yaşlarında doğumlarıyla ilgili DEPREM BEBELERİNE?

Bizim kuşak da başkaydı. Kadersizdi! Ne doğum günümüz oldu sağlam, ne de doğum yılımız.

Sosyal medyada; yetmiş, seksen yaşındaki arkadaşların doğum günü mesajları, doğum günü teşekkür mesajları yayınlamalarına kızsam da düşününce hoş görüyorum.

"Ne yapsın garibim; çocukluğunda doğum günü mü oldu ki, yaş günü kutlaması mı yaptı ki, elleme merakını bir iyice alsın!" diyorum.

Haydar Efendiler, İlyas Efendiler, nüfus memurluklarının boyası dökülmüş köhne odalarında, babalarımızla bir olup doğum yılı, doğum günü düzenlediler bizler için. Bizler bir köşede boynu bükük durduk hep.

"Hacı Ağa, senin bu oğlan biraz saf mı ne?" diye sormuştu babama nüfusçu. Benim bir köşede melûl mahzun duruşum üzerine!

Sonra yerinden kalkıp boyuma, posuma dişime bakmıştı yaşımı tutturabilmek için...

"Aha ula, bu çayırı oniki'den yer bu bahar! demişti, Haydar Efendi. Sene,1966 oniki yıl geriye gidersek 54'ü buluruz. Elli dört iyi. Yazalım 54!

Ahmet'in hikayesi de bir başkaydı hani; "Ahmet oğlum, temekler kesilirken bir guşluk vakti doğmuş. O gün köyde Fadime'nin sözkesimi varmış, anası söz kesimine gidememiş. Nüfus memuruna beyle beyle de de günü yanlış olmasın. Selamımı da de, hele dediydi anası. Unutmayım üsdümde galmasın neme ilazım" derken, bir cıngılhelke yoğurdu da, masanın altından İlyas Efendiye doğru sürmüştü Ahmet'in babası...

İlerde anlatacak doğuma dair ne anıları olur ki, bu meleklerin... Hemşirelerin kucağında uçağa biniyorlar, hastanelere yetiştirilmek için. Kimi mavi battaniye ile sarılı kimi pembe...

Kimi haftalık kimi aylık, kimi bir kaç aylık...

Anneler gitmiş, bir daha gelmemecesine!

İlerde doğumla ilgili, doğum öncesi ile ilgili anılarını da beraberinde götürmüşler...

Bebelerinin küçücük bedenlerini korumak için kendi bedenlerini siper etmişler. Sıcaklıklarını bebelerine aktarmışlar. Hep öyle bulundular anne kokusunda, anne sıcacıklığında...

"Bizler yaşayamadık! bari onlar yaşasın" demişler...

Hoş Geldin Bebek yaşama sırası sende; Senin yolunu gözlüyor kuşpalazı, kara çiçek, boğmaca, sıtma, ince hastalık, yürek enfarktı, kanser filan, işsizlik açlık filan, tren kazası, otobüs kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, sel baskını kuraklık filan...

Karasevda ayyaşlık filan, polis copu, hapishane kapısı falan. Senin yolunu gözlüyor atom bombası falan, hoş geldin bebek, yaşama sırası sende...

(Nazım Hikmet)

Bu ülkede doğanların normal bir doğum günleri, normal bir doğum anıları olmayacak mı?

Saygılarımla...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.