Anayasa Baba yasa diyerek yılları tüketiyoruz. Durmadan değiştirerek sonunda içinden çıkılmaz hale getirdik. Şimdide bayram değil seyran değil durduk yerde yine bir Anayasa değişikliğini istiyoruz. Bahanemiz hazır Evren Anayasası diye atıfta bulunuyoruz. Ülkenin yığınla sorunu varken, durduk yerde bir Anayasa değişikliği yapalım demenin bir anlamı olsa gerek. Elbette ki var olan sorunlarımızın üstünü örterek dikkatleri başka yöne doğrultmak. Ancak bu günkü siyasi tablonun varlığı bunun mümkün olmadığını gösteriyor zaten.
Peki, bu balonu durduk yerde niye uçurdular? Devamlı yaptıkları gibi gündemi değiştirmek için olsa gerek çünkü halkımız Enflasyonun, fiyat artışlarının, işsizliğin altında feryat eder durumda. Toplum da muhalif siyasette bu gündem değiştirme çabasının farkında olmasına rağmen muhalefet hazırlanan bu tuzağa düşerek adeta sazan gibi olayı havanda su dövercesine geveleyip duruyor. Artık toplumun her kesimi Anayasa teklifinin arkasındaki gerçeğin üretimin-işsizliğin-ekonominin sorunlarını unutturma çabası olduğunu, yapılan balon siyasetinin bir yutturmaca olarak sunulmak istendiğini anlamış durumda.
Her şeyden önce Anayasa değişikliği yapmak için 400 Milletvekilinin oyu gerekiyor. Şayet değişiklik kabul görürse 360 milletvekili ile yapılan ve kabul gören Anayasa değişikliğinin Referanduma yani halkın oyuna başvurularak onaylanması gerek. Böyle bir değişikliğin yapılabilmesi için muhalefetin de oyuna ihtiyaç var. Ancak muhalefetin daha doğrusu Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu koşullar var. Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme dönüşün sağlanabilmesi isteniyor. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçersek Türkiye’yi uçuracağız bizi yakalayan bile olamaz diyenlerin ülkeyi bu gün getirdikleri nokta ortada. Durum böyle olunca da haliyle toplumda siyasi muhalefette geçmişte yapılan ancak daha da güçlendirilerek gelmesi istenen demokratik parlamenter sistemine dönüşü istiyor.
Bu Anayasal değişikliğinin altında yatan başka bir nedende siyasi muktedirlerin niyetlerinin basit bir değişiklik olmadığı Cumhurbaşkanlığı sisteminin daha soruşturulamaz yargılanamaz ve kalıcılığının sağlanması olduğunun niyet ve arzusu yatıyor. Ayrıca hedefleri doğrultusunda var olan laiklik ilkesinin ve dolaylı aracılarca dillendirilen Devletin dini İslam’dır kavramının yerleştirilmesi olduğu niyet ve arzularını dillendirilmektedir. Olmayacak duaya âmin denmez ama gerçek niyetlerinin de bu olduğu güdülen siyasetin gün be gün bu yönde ilerletildiği ortadadır.
Demokratik bir toplumda çok seslilik vardır. Olmalıdır da. Elbette ki bu tür dillendirilmeler de olacaktır. Ancak bu ülkenin bir kuruluş felsefesi ve kuruluş değerleri vardır. Bunları hiçe sayarak bu tür talepler hem yasalara aykırı olup suç oluşturmakta ve de Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerine ve yasalarına karşı ihanet sayılmaktadır. Daha mevcut olan Anayasal haklardan olan Toplantı ve gösteri hak ve özgürlüklerinin bile kabul görmediği şiddetle bastırıldığı bir toplumda, Anayasa değişikliğinin bile kâğıt üzerinde kalacağı açıkça görülmektedir. Siyasi muktedirin yine kendince var olan doğrularının topluma dayatılacağı açıktır.
Var olan Anayasaya göre toplu gösteri ve fikir söylenmesine bile tahammül edemeyenlerin yapmak istedikleri Anayasal değişiklik konusunda samimi ve ciddiyetle bağdaşmayan beklentisi toplumun hiçbir kesimince itibar görmez. Böyle bir değişikliği yapmayı bir takım oldu-bittiler le sağlamak bile çıkarılacak yeni Anayasa’nın da kâğıt üzerinde şekil olarak kalacağı düşüncesini doğurur. Gündem değiştirme çabasıyla yapılan samimiyetsiz tekliflerle ne ekonomi düze çıkar ne enflasyon düşer ne de ülke huzura kavuşur. Ülkenin sorunu sadece Anayasa değişikliği değil ki. Üretimdir-ekonomidir-istihdamdır-tarımdır. Böylesi bir ortamın varlığı ne polisiye ceza yöntemleri ile ne de topluma korku salarak biat ettirme yöntemleriyle ülkenin var olan sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Kaldı ki mevcut Anayasa yine iktidar tarafından 2010 ve 2017 yıllarında değişikliğe uğrayarak işlerliği yine sizlerce sağlanmıştı. Elbette ki Anayasalar da dokunulmaz değildir çağın gereklerine, uygar dünyanın doğrularına paralel değiştirilebilir. Ancak böyle ucuz yöntemlerle pazarcı daveti gibi çağrılarla Anayasa değişikliğinin yapılmak istenmesi samimiyet içermez. Anayasa değişikliği üretim çıkmazlarının, ekonomide ve aşı teminin de bile yaşanan parasal zorlukların üstünü örtmek için kullanılamaz.
Hukuk tanımayarak, Anayasayı tanımıyorum diyerek öteden beri sürdürülen siyaset, Anayasanın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilmez. Anayasa hiçbir kamu makamına AYM (Anayasa Mahkemesi) kararlarına uymama ya da verdiği kararların bağlayıcılığını tartışabilme yetkisi vermez. AYM kararları kesin ve son karardır. Bu gerçekler var iken yeni bir Anayasa isteğine uyulabileceğine güvenle bakılır mı? Yeni sivil bir Anayasa yapacağız gerekçesi ile söylem dillendirenler önce, darbe Anayasasının bir ürünü olan YÖK’ü kaldırmak için neden çaba göstermediler?
Siz önce ülkenin var olan sorunlarını giderin ekonomiyi-tarımı-sanayii-enflasyonu-işsizliği önleyin daha sonra sıra anayasaya hayal ürünü olan uzaya çıkmaya sıra gelsin.