Ankara felaketlere hazır olmalı -2-

Orhan Kemal Erkılıç

Ülkemizin üzerine çöreklenen deprem ve sel felaketlerine Ankara açısından bakarken, ‘sel’ ve ‘kuraklık’ konusuna dereler açısından bakan Ankara Kulübü Derneği Genel Başkanı Dr. Metin Özaslan’ın, “Suyu Arayan Şehir…” başlıklı yazısını hatırlamak, hatırlatmak gerekir.
O yazıdaki şu cümleler dünkü Ankara’nın özlenen güzellikleri olsa gerek:

Bir vaha gibiydi…

“Bugün, 21’inci yüzyılın ikinci on yılında hem Ankara’da yaşayanlar hem de şehre gelen misafirler Ankara’yı kurak ve susuz bir kent olarak nitelendirirler… Oysa çok eskilerde değil yakın zamanlara kadar Ankara’yı şırıl şırıl akan serin akarsular çevrelemekteydi. Su bentlerinden ve şelaleciklerden çağlayan suların berrak uğultuları şehrin nameleriydi… Ankara’yı bir dantel gibi saran masmavi dereler ve bu dereleri içinden akıtan ova ve vadi tabanlarında yeşilin çeşitli tonlarıyla nakşedilmiş özler, şehri, Orta Anadolu bozkırında bir vahaya benzetmekteydi…

Hatip Çayı, Çubuk Çayı, İncesu Deresi, Dikmen Deresi, Kavaklıdere, Hoşdere, Kirazlı Dere, Büyükesat Deresi, İmrahor Deresi, Bülbülderesi, Bademlik Deresi, Kıbrıs-Kusunlar Köyü Deresi, Kutludüğün Deresi, Mekel Deresi, Balaban Deresi, Hacı Kadın Deresi; Ankara platosunu ören mavi kıvrımlardan ilk akla gelenler…

Bu dereler şehrin farklı noktalarında buluşarak önce Hatip ve Çubuk Çaylarını, sonra da diğer katılanlarla birlikte Ankara Çayı’nı oluşturur, kıvrıla kıvrıla Sincan ve Polatlı’yı geçerek Sakarya Nehri’ne kavuşurdu…

Öyle ki, Ankara dereleri zaman zaman taşarak eski Ankara’nın çevresinde, bugünkü Yenişehir’in bulunduğu geniş havzada bataklık ve çayırlık alanlar oluşturmuştur…”

Kent büyürken…

Ne oldu da böyle oldu diyenleri için birkaç küçük alıntı daha yapalım Dr. Metin Özaslan’ın ANKHABER Gazetesi’nde yayımlanan yazısından:
-“(…) kent büyüyüp, şiştikçe dereler küçüldü… Önce suyu besleyen alanlar kirletildi… Sonra milyonlarla ifade edilen nüfusuyla kentin atıkları derelere verilerek tümden imha edildi Ankara’nın su kaynakları, hayat damarları… “Saldım çayıra” stratejisini temel alan sanayileşme ve ticarileşme, “sayın başkanım kayıra” modeli üzerine kurulu imar ve kentleşme süreçleri sonunda oluşan çevre tahribatının en büyük yükünü yüzyıllardır şehrin yaşam kaynağı olan dereler çekti… Bu sefer de kirlenen, koku saçan dereler sorunu çıktı ortaya… Alelacele çare ise derelerin gizlenmesinde bulundu… Tüm dünyaya örnek olsun dercesine bunu da ustalıkla becerdi şehrin emanetçileri; şehreminleri, şarbayları, ilbayları, türlü sayın başkanları, sayın müdürleri… Sonunda derelerin sesi kesildi…”

(DEVAM EDECEK)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.