ÖZEL HABER - ÖMERCAN ÖZMEN
Bir okul bahçesinde kurulan ve hikâyesi, mazisiyle Türk futbolunda farklı bir yeri olan Gençlerbirliği bugün 101. yaşını kutluyor.
KURULUŞ HİKÂYESİ İLE GÖZE ÇARPIYOR
Ankara Sultanisi öğrencileri tarafından kurulan Gençlerbirliği'nin kuruluş hikâyesi oldukça ilginç. Ankara'nın ilk futbol takımlarından biri olan Ankara Sultanisi, beden eğitimi öğretmeni Ekrem Bey'in bazı yetenekli gençleri takıma almayışı üzerine okulda huzursuzluk çıkıyor. Bu huzursuzluk sonucunda takıma alınmayan bir grup yetenekli genç kendi takımlarını kuruyor. Bu ikililiğe son vermek için de iki takım bir maç yapmaya karar veriyor. Yeni kurulan Gençlerbirliği ile Ankara Sultanisi arasındaki ilk maç, Gençlerbirliği'nin 3-0 galibiyetiyle sonuçlanıyor. Böylelikle 101. Yılını kutladığımız Gençlerbirliği bugünlere kadar gelirken Ankara Sultanisi çekilme kararı alıyor.
Öğrenciler bu başarılarının bir huzursuzluğa dönüşmemesi için öğretmenlerine yaptıkları bir ziyaretle adeta iki takımın birleşmesini sağlıyorlar. Rivayete göre hocaları ile görüşmeye gittiklerinde ellerinde kırmızı gelincik çiçeklerinden bir demet sundukları için kulübün rengi kırmızı siyahtır.
14 Mart 1923 tarihinde Gençlerbirliği Spor Kulübü adıyla spor hayatına giriş yapan kulüp, 1941 yılından itibaren Gençlerbirliği Gençlik Kulübü adını da bir dönem kullanmıştır. Kurulduğu dönemde kulüpte atletizm, futbol, basketbol ve voleybola eşit düzeyde önem verilmiştir. Ancak, Turan Sanatkaran Gücü'nün lig şampiyonu olduğu 1923-24 sezonunda Gençlerbirliği, yedi takım arasında 4. olmuştur. Gençlerbirliği'nin ilk lig şampiyonluğunu kazandığı 1929-30 sezonuna kadar Muhafızgücü'nün ligde ciddi bir ağırlığı vardır. Ancak 1929-30 sezonunda ilk defa dört takım arasında oynanan Ankara Ligi'nin şampiyonu 16 puanla Gençlerbirliği olmuştur. Gençlerbirliği kulüp başkanlığını 1923'ten itibaren kesintisiz sürdüren Münif Kemal'in görevi bırakması üzerine kulübün başkanlığını önce Abidin Ekmen, daha sonra Baro Başkanı Aziz Barıkan üstlenmiştir. Bu yıllarda Gençlerbirliği yönetimine giren Orhan Şeref Apak, kulübe ciddi hizmetler sunmuş ve kulüp tarihinde önemli bir saygınlık kazanmıştır.
1923'ten 1934'e kadar aralıksız olarak Ankara'nın atletizm ve bayrak birinciliğini elinde tutan Gençlerbirliği, futbolda da ciddi başarılar elde etmiştir. 1930, 1931, 1932, 1933 ve 1934 sezonlarında beş kez arka arkaya Ankara futbol birinciliği kazanan Gençlerbirliği, aynı dönemde 14 kez Ankara eskrim birinciliği ve bir kez de Orta Anadolu Grubu şampiyonluğu elde etmiştir. Gençlerbirliği'nin bu dönemde ulusal çapta kazandığı başarılar ise 1940 ve 1946 yıllarında iki kez kazandığı Türkiye şampiyonluğudur.
Buradaki iki şampiyonluk için Gençlerbirliği’nin de Fenerbahçe gibi bir başvurusu bulunuyor. Bu iki şampiyonluk Fenerbahçe gibi Türkiye Süper Lig şampiyonluğuna dönüşebilir.
UEFA Kupası’ndaki o şanlı yürüyüş ise halen taraflı tarafsız herkesin aklındadır. Ali Tandoğan’ın Sporting Lizbon’a frikiğini, Valencia’nın nasıl Gençlerbirliği’nin elinden kaçtığını bir Ankaralıya sorun size uzun uzun halen o günleri anlatacaktır dün gibi bir berraklıkla.
2002-03 yılında şampiyonluk yarışı da veren Kırmızı Karalar, Beşiktaş’ın 100. Yılı oluşuna boyun eğerek ligi üçüncü tamamladı.
ÇALKANTILI YILLAR
Orhan Şeref Apak kulüp tarihinde son derece önemli bir yerdedir. Ülke futbolunda da adından söz ettiren Apak, Gençlerbirliği sevdasını hiçbir zaman profesyonelliğine karıştırmaması ile de takdir toplamıştır.
Yine bir rivayettir ki Eskişehirspor, Orhan Şeref Apak’ın kent futbol takımlarına yapmış olduğu katkı sebebiyle teşekkür amacı için renklerini kırmızı siyah yapmıştır. Çünkü Apak, Gençlerbirliği sevgisini tüm profesyonelliği ile birlikte hiç bırakmamıştır.
VEFA VE VEFASIZLIK ARASINDA BİR İSİM HASAN ŞENGEL
Gençlerbirliği bugün 101.yaşını kutluyorsa Hasan Şengel’in payı muhakkak çok büyük. Kulüp amatörün kıyılarında dolaşırken tek başına kulübü idare etmeye çalışmaktan tutun da kulübü için hapis yatmaya kadar her türlü fedakarlığı yaptı. Kendisini başkan olma niyeti ise hiç olmadı Zorunluluktan başkanlık yapan Şengel her zaman Gençlerbirliği’ni ileri taşıyacak isimleri aradı ve kulübe başkan yapma niyetiyle hareket etti.
Kendisi ve takım kaptanı Cemalettin Sakallıoğlu ile Ulus’ta gezilmedik sokak, çalınmadık kapı bırakmadılar Gençlerbirliği’ni yaşatmak için.
Onun Gençlerbirliği sevgisi ve vefası ne kadar karşılık buldu, vefasız futbol dünyasında hak ettiği değeri gördü mü tartışılır. Hasan Şengel bu kulüp için İlhan Cavcav’la beraber bir dönüm noktası olmuştur.
İLHAN CAVCAV: YAŞARKEN HEYKELİ DİKİLEN BAŞKAN
Hasan Şengel’in Gençlerbirliği başkanı olmaya ikna ettiği isimlerden biri de genç iş adamı İlhan Cavcav’dı. Futbola meraklı, futbolculuğu iş hayatı sebebiyle yarım kalmış Cavcav bu acısını yönetici olarak çıkarmak istiyordu. Gençlerbirliği’nde kısa süreli başkanlığının ardından bir kez daha Şengel’in iknasıyla geri geldi ve 40 yıllık bir tarih yazdı.
Amatörün kıyısından dönen Gençlerbirliği’ni Süper Lig’in demirbaşları arasına yazdırması bile başlı başına bir başarı iken kulübün tesisleşmesi, Avrupa’da boy göstermesi, tesisleri bir futbolcu fabrikasına çevirmesi, getirdiği yabancı futbolcuları yüksek bedellerle İstanbul’a satması onu unutulmaz futbol isimleri arasına yazdırdı.
“Bu tesisleri Tarık ve Geremi’nin parasıyla yaptım” diyen İlhan Cavcav, aslında transfer başarısının gücünü açık ediyordu. Afrika’dan getirdiği Geremi’yi 5 Milyon Dolar’a Real Madrid’e satarken, Turgutluspor’dan altyapısına kattığı Tarık Daşgün için de Fenerbahçe’den yüksek bir bedel alıyordu. Bugün halen Gençlerbirliği’nin Süper Lig için bile yeterli olan tesislerini o günlerden yapmak büyük bir vizyon işiydi ve bu İlhan Cavcav için çocuk oyuncağıydı.
Yönetim listelerini personellerinden ya da kendisine şirinlik yapanlardan kurmayı pek beceremedi. Tesisin inşaat işi var ise yönetimde inşaat şirketi olanlar ağırlık kazanıyordu, inşaat tamamlanmış belediyelerden gerekli izinlerin alınma süreci gelmiş ise listeyi bürokratlar dolduruyordu. Yönetim listesini Gençlerbirliği’ne çakılan çivilerin gölgesine büyüyecek isimleri değil, çakılan çivileri sağlamlaştıracaklardan seçen Cavcav her zaman tartışılmasız bir başkan olarak Türk futbolunda adından söz ettirdi.
Ankara futbolu için de büyük bir şans olan İlhan Cavcav, Ankara spor basınının da adeta son kurşunuydu. Bugün spor ekini geçin, Ankara eklerinin bile kalmadığı kentte; ajans muhabirlerinin “baskıyı durdurun İlhan Cavcav’dan açıklama alacağız, manşetlik şeyler söyler muhakkak” dediği, Ankara basınını ulusal manşete taşıyan isimdi.
Vefatı tüm kent sporu ve spor basını gibi Gençlerbirliği için de yıkım oldu.
KARANLIK GÜNLER
Önce Murat Cavcav babasının bıraktığı tarihi mirası yerle bir etti. Dolu kasa kısa sürede menajer transferleriyle kulübün dışına çıkarıldı. Ligden düşüldü, tekrar gelindi ancak bu geliş de uzun sürmedi. Gençlerbirliği tekrar bugün devam eden 1.Lig sürecine döndü. Transfer oburluğu hiç dinmeyen bir şekilde gelenin gidenin eksilmediği, bugün isim olarak bakıldığında taraftarların hatırlamadığı isimlerin olduğu günler geçirildi.
Muhalefet hareketleri, yönetimden istifalar, daha sonra çıkan başkan adayları ve kongre yapmama kararları ile çok konuşulan ve eleştirilen Murat Cavcav, Süper Lig’den düştükten sonra Gençlerbirliği için kapanan bir defter oldu.
Ardından gelen Niyazi Akdaş da borçları azaltmak, “Play Off garanti ama Süper Lig neden olmasın” gibi yerine getiremediği sözler, art arda yaptığı kongrelerle Gençlerbirliği’ni sıradan bir 1.Lig takımına dönüştürdü. Altyapıdan oyuncu oynatmayan Gençlerbirliği bugünler de sıradan bir grup yabancı ve yerli oyuncu ile var olma mücadelesi veriyor.
101 YILLIK MAZİNİN GÜCÜYLE
Gençlerbirliği 101 yıllık geçmişinde çok karanlık günler ve geceler yaşadı muhakkak. Amatörün kıyısından dönüldü, kapanmanın eşiğine kadar gelindi. Bir Hasan Şengel bir İlhan Cavcav çıktı ve bu talihi tersine çevirdi. İsimlere bağlı kalmadan Gençlerbirliği bu mazi ile yeniden bir tarih yazabilir. Bugün tüm profesyonel liglerde altyapısından futbolcuların oluşuyla övünen Gençlerbirliği yeniden bir altyapı hamlesi ya da gerçek, ayağı yere basan projelerle o günlere dönebilir.
Önce ağırlığını kaybetmeye başladığı kent futbolunda ardından tüm ülkede yeniden Kırmızı Kara renklerin gücünün eksikliği fazlasıyla hissediliyor. 90’ların ortalarında Gençlerbirliği tribünlerinde açılan İSTANBUL’UN KÂBUSU pankartını yeniden rakiplere hissettirmek ve o günlere dönmek için Gençlerbirliği’nin bakması gereken tek yer mazisinden başka bir yer değil, reçete orada duruyor.