Ülke siyasetine, gündemine yön veren Başkent, edebiyata da uzun yıllardır yön vermeye devam ediyor. Ankara’da yaşamayanın, Ankara’yı tanımayanın “gri” diye dudak büktüğü Ankara, Türk edebiyatında her zaman yazarlarıyla, romanlarıyla, öyküleriyle iz bırakmayı başardı.
Sizin için “içinde Ankara geçen” edebi eserleri derledik. Birkaç örnek haricinde daha güncel eserlerin yer aldığı listemizde Ankara ve Ankaralılık meselesine dair birçok şey bulacaksınız.
ANKARA – YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Millî Mücadele yıllarında hiçbir çıkar gözetmeksizin yurtları için çalışan subayların ve politikacıların zaferden sonra “sermaye çevreleriyle ilişkileri” ya da “arsa spekülasyonu”, “taahhüt işi” gibi girişimlerle zenginleşmeleri, inkılap için mücadele etmekten vazgeçmeleri… Romanın kadın kahramanı Selma’nın yaşamı izlenerek Millî Mücadele inancının ateşli dönemleri ve sonrası anlatılıyor. Romanda Selma Hanım, Ankara’nın; Ankara, Selma Hanım’ın yerine geçiyor yer yer.
Ütopik sıfatının yakıştırılabileceği Ankara romanı, Yakup Kadri’nin özlemini çektiği Ankara’yı anlatıyor. Yakup Kadri’nin Ankara diye anlattığı ise tüm ülkedir.
YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ – SEVGİ SOYSAL
Sevgi Soysal’a 1974 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazandıran roman bir Ankara portresi izletiyor bize. Ankara’da bir kavak ağacının devrildiği bir buçuk saat gibi kısa bir zaman dilimini anlatan roman, üç kişinin hikayesini birbirine bağlıyor. 1970'li yılların Türkiye'sinin sorunlarını; aile, arkadaş, sevgili ilişkilerini okuduğumuz romanda; eşitsizlik, toplumun namus anlayışı, yalnızlık gibi konulara da yer veriliyor. Sevgi Soysal’ın yaşam mücadelesinde de sık sık savunduğu değerlerle harmanlanan roman gerçekçi bir üslupla kaleme alınmış. Sevgi Soysal'ın romanı yazması ve yayınlaması 6 sene sürmüştür.
Romanı okuduğunuzda tam olarak bir öğle vakti Yenişehir’de yürüyor hissini fazlasıyla alıyorsunuz.
BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ – BARIŞ BIÇAKÇI
Ankara edebiyatına ya da sinemasına bir bakış atıldığında Bizim Büyük Çaresizliğimiz’e denk gelememek imkansız. Ahmed Arif’in şiirleriyle anlattığı Ankara’yı belki de romanlarıyla en doyurucu ve gerçek şekilde anlatan da Barış Bıçakçı’dır.
Yıllar sonra Ankara’ya dönen Çetin’in arkadaşı Ender’le bir eve çıkması; o eve bir üçüncü olarak Nihal’in katılmasıyla mecburiyetlerin getirdiği ilişkileri okurken, adım adım Ankara’yı dolaşıyoruz. Fondaki Ankara kendini hiç unutturmuyor.
Daha sonra kitap Seyfi Teoman tarafından filme de uyarlandı.
OLAYLAR BOKSÖRÜN PAZI SARMASINI YEMESİYLE BAŞLADI – GİRAY KEMER
İçine Ankara sinmiş kitaplardan bir diğeri de Giray Kemer’in ismiyle bile bizi yakaladığı bu kitap. Büyük laflar etmeden, gündelik yaşamın dertlerini anlatan Giray Kemer, Ankara’yı ve Ankaralılığı anlatıyor. Verdiği bir röportajda Ankara’yı anlatırken şunları söylüyor:
“Tesadüfün, karşılaşmanın, değmenin dokunmanın çok daha kuvvetli ihtimal olduğu bir yerdir burası.”
Bu ihtimali tüm kitaplarında gördüğümüz Kemer, ilk kitabı olan Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı kitabında yeri geliyor sizi Maltepe’den Güvenpark’a yürütüyor; yeri geliyor yolunuzu AŞTİ’ye Atakule’ye vardırıyor.
ANKARA, MON AMOUR – ŞÜKRAN YİĞİT
Şükran Yiğit’in yazdığı “Ankara, Mon Amour” arka plana darbe yıllarının Ankara’sını alıyor. Geçmişe doğru hüzünlü bir yolculuğa çıkaran kitap, arkadaşlık, dostluk, çocukluk ve aşk gibi konular üzerine Ankara’nın mahallelerinde geçen bir roman. Bildiğimiz sokakları, tanıdığımız insanları yolda geçerken görür gibi geçiyor sayfalar .
“60’lı yılların sonları, Ankara…” cümlesi ile başlayan roman, yer yer neşeli ya da hüzünlü bir arka planla üç kahraman için yazılmış üç bölümden oluşuyor. 1969 dönemindeki Türkiye’yi okumak bir yana Şükran Yiğit’in betimlemeleriyle adeta izliyoruz.
HER TEMAS İZ BIRAKIR – EMRAH SERBES
Ankara ve edebiyat deyince Behzat Ç. serisinden herhangi bir kitaba yer vermemek mümkün değil elbette. Kızılay, Sakarya Caddesi, Ankara Ünversitesi, Ankara sokaklarında işlenen cinayetler ve tüm bunları çözmek için Ankara sokaklarında gezinen tepeden tırnağa Ankaralı bir komiser…
Yayınlandıktan sonra diziye de çevrilen ve hala yeni sezon için çekimleri devam eden Behzat Ç., değişen Türkiye ve Ankara’ya ayak uydurarak yoluna devam ediyor.
Serinin son kitabı olan Çekiç ve Gül’de de Ankaralıların elinden kayıp giden Ankara ile tüm karanlığa karşı tek başına mücadele ederek “bu şehri size vermem” diyen bir komiseri görüyoruz.
ANKARA-İSTANBUL KARATRENİ – AHMET ERHAN
Ankara’yı bilmeyene şiirleriyle sevdiren, bilenlere ise tekrar tekrar aşık eden Ahmet Erhan, şiir dışı olan bu deneme kitabıyla da bize Ankara-İstanbul arası bir tren yolculuğundan kalanları, doğduğu topraklar olan Akdeniz’i anlatıyor.
Şiirlerinde sık sık “çağını” anlatma derdinde olduğunu söyleyen Ahmet Erhan, yine çağının şahidi olarak bize dönem portresi çıkarıyor. Ankara’nın yalnız şairi Ahmet Erhan’ın deneme kitabı da şiir tadında ilerliyor.
Tıpkı şu cümledeki gibi;
Ankara'nın yağmurlarını -bilen bilir- insanın kalbine kalbine vurur, hedef şaşırmaz.
KÖPEK ADAMLAR – EMRAH POLAT
Kendisi de bir Ankaralı olan Emrah Polat, hayatını Ankara’da yaşayarak Ankara’yı anlamaya çalışarak geçiren yazarlardan. ODTÜ Sosyoloji bölümü mezunu yazar Köpek Adamlar’da kendi deyimiyle “başka türlü bir Angara hikayesi” anlatıyor.
Emrah Polat, Ankara’nın kenarlarını ya da kenarda kalanlarını anlatıyor. Köpek Adamlar’da yoksullar, muhtaçlar, kaybedenler, para için takla atanlar, onları tanıyanlar, delirenler, küfredenler… Yalanlar, ikiyüzlülükler, kumpaslar… Köpek dövüştürenleri, köpekler gibi dövüşenleri, ne yapsa yetmeyenleri, ne olsa eksik kalanları, çöplüğe gömülenleri, ezilenleri, canavarları, ayrık otlarını, diş izlerini… Tüm bu mücadeleyi Köpek Adamlar’da görüyoruz. Okuduğunuzda belki de tanıdığınız simalara, belki de kendinize denk geleceksiniz.
EMANET ŞEHİR – LEVENT CANTEK VE BERAT PEKMEZCİ
Emanet Şehir bir grafik roman. 1940’ların Ankara’sında dolaşma şansımız oluyor. Soğuk Savaş döneminde tekinsiz mahallelerde, ahşap evlerin aralarında dolaşıyoruz.
Levent Cantek, Ankara’nın sosyo-politik geçmişini detayları ile birlikte biriktirmiş ve bunun verdiği güçle karakterlerini oluşturmuş. Emanet Şehir’de hem edebiyatımızda çok denenmeyen bir tarz oluşu hem de Levent Cantek ile Berat Pekmezci’nin usta işi iş birliği ile bize başka bir kapı aralıyor.
Ayrıca bu kitap Levent Cantek’in Ankara üçlemesine dahil olduğunu da belirtelim. Üçlemenin ilk kitabı olan “dumankara” ile başlamanızı tavsiye ederiz.
Yazının sonunda son sözü Emanet Şehir’den bir alıntıya bırakalım:
“Bize bu şehri emanet ettiler. Hangimiz Ankaralıyız? Hiçbirimiz. Emanete hıyanet edersen seni buradan kovarlar. Bu parti işleri Ankara’da yapılmasa, başka şehirlerde olsa, buraya hiç dokunulmasa iyiydi.”