Anne

Dursun Erkılıç

Annelerin bir adı fedakarlıksa diğer adı çiledir...

Yılda bir gün, her Mayıs ayının ikinci pazar günü de olmasa; hayatın meşakkatleri içinde hiç aranıp sorulmayacaklar sanki!

Taa ki, ayrılık acısı yürekleri dağlayana kadar...

Bakmayın siz, “Anneleri senede bir gün mü hatırlayacağız; her gün annelerin...” diyenlere.

Bu söz, herhangi bir zamanda değil de, neden hep Anneler Günü’nde söylenir? Çoğumuz belki de sadece o gün hatırlıyordur annesini!

Çok sevmeme rağmen, annemi ihmal ettiğimi ancak o vefat ettiğinde anladım!..

Beni en az ölümü kadar üzen şey, sağlığında, “Özledim, torunları al da gel” çağrılarına, “Haftaya geliriz anne...” atlatmasına sığınmamın utancıdır...

Aramızdaki yarım saatlik, bir-iki saatlik mesafeyi başka işlerime vakit ayırmak için göze alamadığımı hatırlamak, şimdi acımı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor...

Ölümünün hemen ardından;

Anne en şair günümde öldün

Senin için şiir yazamıyorum

Mezar yapmış adam kelimelerle

Ben seni anlatamıyorum

Derken, bu acının çaresizliğiyle hareket etmiş olmalıyım...

Sabahat Emir, annesinin vefatıyla birlikte içine düştüğü haleti ruhiyeyi anlatırken, yazmıştı ya, “Eskiler söylerler; insan, bir sevdiğini kaybedince yüreğinde kırkbir çıra birden yanarmış. Geçen her günde bir çıra sönermiş. Kalan bir çıra ise, ömür boyu yanar dururmuş... Gerçekten öyle! Zaman nelere kadir! Gün değil ama geçen yıllarla birlikte gerçekten kırk çıra söndü gitti. Bir daha gülmem eğlenmem, kolay kolay yiyip içmem sanıyordum. Zamanla güldüm de, eğlendim de, yiyip içtim de...

Ama o kırkbirinci çıra var ya... O, hiç sönmüyor!” diye; işte ben de o kırk birinci çıranın yakıcılığındayım.

Anladım ki; anneler, çileyi yüreklerine hapseden meleklerdir...

Sevgi yüklü sözcükler, candan dökülür dudaklarından...

Çocuklarına kızmayı beceremez çoğu, dilleri dolaşır...

Elvermez yürekleri kem söze...

Beddua değil hep dua ederler; dünyayı güzellikler sarsın diye...

Ölüme bile başka gider anneler...

Dirileri gibi ölüleri de üzmesin ister çocuklarını...

Ellerinde olsa ağlatmazlar arkalarından...

Anneler erken öğrenir sevginin gücünü, altında ezilirler o yükün...

Çocuklar geç kalır anneye ulaşmakta...

Ulaştıklarında da iş işten geçmiştir...

Bu gecikmişliğin acısıyla olsa gerek, annemi kaybettiğimde isyanım ‘kar’aydı!:

Delirmiş rüzgar

Sanki kıyamet var

Bir kar, bir kar

Her yer kar beyazı

Her şey gül beyazı

Dünya dün dipdiri

Pırıl pırıldı

Bugün kolu kanadı kırıldı

Yaşlandı birden

Saçları ağardı

Benim gözlerim kan çanağı

Bölünmüş ikiye

Sanki kesilmiş nar

Bir kar, bir kar

Önce çullanıyor üstüme ölümüne

Sonra yorulup düşüyor yere

Tane tane

Kar bugün bembeyaz

Kar bugün kara bela

Ne yol ne iz kaldı

Azrail dün annemi

Kar bugünümü zorla aldı

Çocuklar büyüyor ‘adam’ oluyor ama adamlar küçülüp çocuk olamıyor...

Sadece annelerin ölümü çocuklaştırıyor koskoca adamları!

Son pişmanlığın fayda etmediği anların yıkıntısından kurtulmak istiyorsanız annenizin kıymetini bilin...

Çünkü:

Annelerin ölümü ışığın sönmesidir

Karanlıkta kalana Allah yardım eylesin

Devri daim şeklinde hayatın dönmesidir

Bu acıyı yaşamam diyen varsa söylesin

(Seyirbaz’dan özet)

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.