Geride bıraktığımız hafta sonundaki hain PKK saldırılarında verdiğimiz 12 şehidimizin acısı yüreğimizi yakıyor. Allah hepsinin şehitliğini kabul ve makbul eylesin. Ailelerinin ve bütün Türk Milletinin başı sağ olsun.
CHP ve kuyruğuna takıldığı DEMPKK’nın düşük ve yakışıksız tavırlarını şimdilik bir kenara bırakalım.
Batılı emperyalistlerin maşası olan PKK’nın elebaşlarını ve ayak takımını beşer, onar temizlediğimiz, son derece başarılı bir mücadele yürüttüğümüz sırada yaşadığımız bu hain saldırı, terör baronlarının aklının ürünü olamaz.
Adını doğru koyalım: Güvenlik kaynaklarının değerlendirmesine göre, bu son saldırılar, gelişmiş silah sistemleri ve askerî uzmanlıkla yapılabilecek türdendir.
Yani bu gelişmiş silahları, çok özel eğitimli askerlerin kullandığı, bu uzman askerlerin de ABD ordusuna mensubiyeti, yüksek ihtimal olarak değerlendiriliyor.
Bu gerçeklik, ABD’nin, elindeki terör kartlarını daha açık oynamaya başladığını gösterdiği gibi, Türk Devletinin terörle mücadelesini de yeni bir aşamaya getiriyor.
Görünen o ki; Türkiye de kartlarını açtı.
Bunu nereden anlıyoruz? Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı, 12 şehit verdiğimiz son saldırıların ardından, ABD kontrolündeki PKK hedeflerini, artık alenî şekilde, deyim yerindeyse göstere göstere vurmaya başladı.
ARTIK HER YER MEŞRU HEDEF
İlk olarak TSK, Kamışlı ve Aynelarab’taki PKK/YPG’ye ait 29 hedefi vurmuştu.
Önceki gün de Kamışlı, Amude ve Aynelarab’ta 50 PKK/YPG hedefi daha MİT tarafından imha edildi.
İmha edilen yerler sadece cephanelikleri değil; aynı zamanda askerî tüketim malzemelerinin imal edilerek depolandığı yerler ile petrol tesislerini de içeriyor.
TSK, yapılan operasyonlarda en az 56 teröristin ortadan kaldırıldığını da açıkladı.
Hatırlanacaktır… Birkaç hafta önce, Türk güvenlik teşkilatlarını yöneten bazı bakanlarımız, “PKK’ya destek sağlayan her tesis, bizim için meşru hedeftir…” anlamında açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamaların ‘boş beyanlar’ olmadığını aklımızın bir köşesinde tutalım.
Ayrıca, bir hususu daha hatırlayalım: ABD’nin, PKK/YPG terör örgütüne binlerce TIR dolusu silah verdiğini beyan ettiği birkaç yıl öncesinde, hem Başkan Recep Tayyip Erdoğan, hem de ilgili Türk güvenlik birimleri, “Verilen silahların nerede olduğunu biliyoruz. Vakti geldiğinde gereğini yaparız…” şeklinde, tarihe not düşmüşlerdi.
Son birkaç gün içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT tarafından yapılan ‘imha operasyonları’, Suriye’nin kuzeyinde ve tamı tamına ABD’nin kontrol ve himayesi altında olan şehir merkezlerinde yapıldı. Hem de nokta vuruşlarla, tam isabetle…
Bu tespitler ile TSK ve MİT’in son operasyonlarındaki hedef noktaların nitelikleri birlikte değerlendirilince, oyunun artık ne kadar açık oynandığı net bir şekilde görülüyor.
İçimizi acıtan noktalar bir yana… ABD’nin eski Türkiye’yi, ‘kaş-göz belerterek hizaya getirdiği’ dönemlerin çok gerilerde kaldığı… Emperyalistin, bir şeyleri dayatabilmek için, sözlü tehditlerden çok daha fazlasını yapma gereği duyduğu… Dahası, bu haydut devletin fiilî saldırılarının dahi Türk Devletini caydırmaya yetmediği iyiden iyiye aşikâr oldu.
Umarız ve dileriz ki, TBMM Dışişleri Komisyonu’ndan geçen İsveç’in NATO’ya üyeliğinin kabulüne dair tezkere, TBMM Genel Kurulu’ndan geçirilmesin.
Tezkerenin geçmesi, ABD’nin Türkiye’yi ‘kanırtarak ikna ettiği’ gibi yanlış bir algıya sebep olabilir. Tabii, bizim bilgi sahibi olmadığımız çok özel gerekçeler yoksa…
RAHMET OLSUN
Bu arada, 27 Aralık hem Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın (kimse buzağı aramasın, o zaman henüz ‘Atatürk’ değildi), Millî Mücadeleyi başlatmak üzere Ankara’ya gelişinin (1920) yıldönümü, hem de İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un vefatının (1936) yıldönümü. Her ikisine da rahmet dilerim.