İnsanın var olduğundan bu zaman kadar, sahibine karşı oldukça vefalı olan, yük taşımada hizmetkarı, harp meydanlarında ve çiftçilikte yardımcısı, yarış, cirit ve av sporlarında sadık, dostu ve arkadaşı olan atların, erkeklerine aygır, dişilerine kısrak, yavrusuna tay, yeni doğmuş yavruya da kulun operasyon sonunda testisi alınanlara (burulmuş erkek atı) iğdiş, başıboş gezenlere hergele, koşum atlarının erkeğine beygir, dişisine bazı yörelerde gölük denir. Türkler atlara; Ilgar atı ( önemli haberleri getiren hızlı ve dayanıklı), koşu atı (yarışlarda kullanılan), semer atı (yük atları) cenk atı (akıncı atı),menzil atı ( posta atı), alay atı( merasimlerde kullanılan kumandan atı) araba atı, yedek atı (süvari yedeklerine verilen atlar) aşı atı (aygır olarak kullanılan atlar ) gibi isimler vermişleredir. Tek parçalı mideleri olan atlar geviş getirmezler, safra keseleri yoktur. Atların renklerine don denir, rengi tay büyümesine kadar değişebilir. Erkek eşekle kısrak çiftleşirse “katır”, Aygır atı ile dişi eşeğin çiftleşmesinden “bardo” denilen katır elde edilir her iki katıda kendi aralarında üremez katır bardodan daha dayanıklıdır. Erkek de 40, dişide; 36 diş bulunur. Ortalama 25-30 yıl yaşarlar. İnsanlarda at sevgisi günümüzde, Kara, hava, deniz araçlarının özelliklerine yönelmiş, bunlara sahip olma sonucunda ballandıra ballandıra anlatarak, gurura kibire, ucuba, uzun emele kapılarak da günleri geçmektedir.
Ortaçağ’da ilim kilise merkezli olup; öğrencilerden bir atın dişlerini saymış saydığı sayıyı, öğretmenine demiş Aristo bu konuda ne demiş?” diye öğrenciye cevap vermiş oda dediğiyle saydığım tutmuyor deyince, içine şeytan girdi diyerek engizisyon mahkemesinde yargılanmasına bir daha böyle araştırıcılığın önünü kesmek adına idamına karar verilmiştir.
Aynı dönemde yaşayan Müslüman tıp alimi İbni Sina öğrencilerini kırlara çıkarmış, doğa ve tabiat dersini öğrencilerini at üzerinde; “Bu gördüğünüz bitkileri bir yaratan var işte ona Allah c..c diyoruz. Renk renk yapıları kokuları farklı ve her birinin, yediklerimizle organlarımıza enerji oluşturması hastalıklarımıza şifa edici özelliği var” diye öğrencilerine anlatırken; oradan öğrencilerinden birisi; “Aristonun kitabındaki atın dişleri sayısıyla evdeki atın dişlerini saydım tutmuyor” diye hocasına soru yöneltirken attan inen İbni sina atın kafasını tutarak ağzını açmış, “say” diyerek, gözleme akla inanca verdiği önemi vermiştir.
Bugün batı fen kitaplarının önsözünde; Arşimetten önce suyun kaldırma kuvveti vardı, O kaldırma kuvvetini açığa çıkardı. Newton’dan önce yer çekimi yok muydu? Vardı. O açığa çıkardı sizi de bekleyen açığa çıkmayan kanunlar var sizi beklemektedir. Diyerek öğrencinin buluşçuluğunu ufkuna açmaktadır.
Yüce kitabımızda sad suresinde; “31- Hani kendisine bir zaman akşamüstü iyi cins ve rahvan atlar gösterilmişti. 32- "Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim." Nihayet atlar perdenin arkasına gizlendi. 33- "Geri getirin onları bana!" dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı.”
"Aşiy", öğleden sonra akşama kadar. Atın üçayağını basıp, birinin tırnağını dikerek duruşuna "sufun" denir ki, en güzel duruştur. Genellikle halis Arap atlarında olurmuş. Öyle duran ata "sâfin", çoğulunda "sâfinât" denir. ın veya in çoğuludur. Koşuda süratli olan öğdül at. Demek ki "sâfinât", duruştaki güzelliği; "ciyad" da gidişteki güzelliği ifade ediyor. Şu halde arzda hem duruş gösterilmiş, hem koşuşu.
Onun üzerine dedi ki, "Gerçekten ben, mal sevgisine sırf Rabbimi zikretmek için düştüm." Tefsircilerin çoğu: "Ben hayır, yani mal ve at sevmek için Rabbimin zikrinden kaldım." Nihayet güneş perdenin ardına gizlendi, yani battı. İkindi namazı geçti diye bu şekilde üzüldü ve bundan dolayı, getirin onları bana deyip, hepsini Allah için kurban etti diyorlar. Birtakım tefsircilerde: Ben o hayır sevmeyi, at sevmeyi Rabbimin zikrinden dolayı sevdim dedi, yani namazını veya virdini geçirmedi, bilakis böyle diyerek atları bırakıp zikrini yerine getirmeye gitti. Nihayet o atlar perdenin ardına gizlendi, ahırlara çekildi, yahut koşuda gözden kayboldu, o zaman namazını bitirdi.
Geri getirin onları bana, dedi. Artık bacaklarını, boyunlarını silmeye başladı. Okşadı, tımarlarına itina gösterdi, öncekiler buna kılıç ile silmek mânâsı vermişler ve namazı geçirtmeye sebep oldular diye Allah yolunda kurban edildiklerini söylemişlerdir ki, ikisi de Süleyman'ın çok zikir ve tesbih eden biri olduğunu anlatan birer misaldirler. Eğer bu kurban ediş, harbe gönderilmek suretiyle öldürülmüş olmaları ise güzel bir mânâdır.
"Hz. Süleyman bir dizi yağız atı sürdüğü zaman, "Bu atları sadece Allah rızası için seviyorum. Öyle ki onlarla cihad edilerek Allah'ın kelimesi yükselsin" demiştir. Sonra atları koşturdu. Atlar o kadar hızlı koşmuşlardır ki gözden kaybolmuşlardır. Daha sonra atları geri getirmiştir." İbn Abbas'a göre Hz. Süleyman onların bacaklarını ve boyunlarını okşamıştır. Burada, Allah'ın Hz. Süleyman için, "Benim en iy kulumdur. Beni çokça zikrederdi." şeklinde buyurması dikkate değerdir. Hz. Süleyman hakkında söylenen bu sözlerden, şöyle denilmek istendiği anlaşılıyor: "Bu kulum her şeyi benim için sever, mütekebbirler gibi sahip olduğu mal mülkten dolayı gurura kapılmaz ibadetle zikirle, yaptığı amel ve işlerde Allahın rızasını göz etmesi ile beni çokça hatırlar." Selam ve duayla…