Malumdur ki halk edebiyatında bazı dersler hayvanlar üzerinden veya cansız varlıklar üzerinden verilir. Teşhis ve intak sanatı vasıtasıyla verilen bu mesajlar hep eğitici ve öğretici niteliktedir. Bizim edebi söz varlıklarımız arasında çokça tilki, karga, kurt, aslan, ayı, …gibi hayvanların konuşturulduklarına rastlanır. Nitekim bir diyalogda tilkiye sorarlar “seni tavuklara çoban yapacağız ne dersin” demişler. Tilki için bundan daha büyük bir ganimet olabilir mi ki? Elbette evet” diyecek ama etrafı da fazla gönüllü olmasıyla şüphelendirmek istemez. Muhtemel bir ganimeti kaçırmak istemez. “Hihi ay gülesim geldi” der. Gülersin elbette bunca ziyafet ayağına geldi.
Azerbaycan edebiyatında da benzer bir durum vardır: Aliekber Efendinin güzeller güzeli bir kızı vardır. Kız büyüyüp, serpilip genç kız olunca komşularından kıza oğlu için talipliler artar. Aliekber efendi de kızın gönlü kimde bir yoklayıp sorayım bakalım der. Durup dururken kızı elinden kaçırmak gibi bir olumsuzluk olmasın ister. Kızını, Terana hanımı yanına davet eder. Baba-kız yapayalnızdır. Baba Aliekber efendi sorar:
-Kızım seni komşumuz Hasanefendi oğlu Vügar’a ister ne dersin?
Terane
“Yok baba istemem” der. Bu arada başını yukarı kaldırıp “cık” der.
Baba
-Yan komşumuz Süleyman efendi oğlu Zafer’e ister vereyim mi ne dersin?
Terane
-Cık baba istemem der
Bu diyalog devam edip gider. Dünür olanları babasını bir bir sayar. Lakin kızın gönlü Bahtiyar’dadır. Onu da babası en sonda sayar.
-Kızım Kahraman efendinin oğlu Bahtiyar’a vereyim ne dersin?
Terane
-Hihi ay babacığım gülesim geldi.
Yani babacığım neden daha önce saymadın da yoruldun tam da üstüne bastın” demeye gelen bir tavır sergiler.
Dersine girdiğim Andican Yabancı Diller Üniversitesi, Türk Dili Bölümündeki dersimizde, “Türk dünyası edebiyatlarında ortak noktalar” konusunu işlerken anlattım bu iki örneği. Bizim bölümün hemen yanındaki Arap-Fars bölümü öğrencileri de sık sık gelip sorular sorarlardı. Bir aşinalık vardı aramızda. Bizim öğrenciler onlara da anlatmış olmalılar ki bir gün sınıfın kapısında üç tanesi bizim öğrenci, üç tanesi de Arap-Fars bölümü öğrencisi olan kız kapıda beni bekliyorlardı. Bizimkiler sınıfa girdiler. Orada kalan diğer bölümün öğrencisi üç kız biraz da aradaki samimiyetten olsa gerek ki yere bakarak gülümsüyorlardı.
-Hayırdır kızlar derse girmiyor musunuz öğretmenleriniz girdi.
İçlerinden birisi ki daha samimi davrananı şöyle dedi:
-Hihi ay hocam gülesim geldi.
Ben de onlara mezkur olaya dikkatlerini çekerek ”bu konuda ben size yardımcı olamam onu ata-ananıza söyleyin“ demiştim. Kızlar gülerek gittiler. Aslında cevap bile onları mutlu etmişti.
Bir”hihi” bile ortak anlaşma ortak dilleşme aracımız olabilirken kim demiş ki “Türkiyesiz bir Türk dünyası meydana getirilir”. Buna gayret edenlerin beyhude işle iştigal ettiklerini ne zaman anlarlar acaba.
Yine bizim sınıftaki evli olan bir kız anlatmıştı. Evlendiği oğlanı kendisi sınıftaşından bulmuş. Düğünde babası ağlamamış. Bunu fark etmiş gelin hanım. Kız gelin olduktan sonra ziyaretine geldiği babasına şöyle sitem etmiş.
-Babacığım ben gelin olurken hiç ağlamadın biliyor musun?
Babanın cevabı da enteresan:
-Kızım ağlanacak hal koymadın ki? Kendin buldun, kendin aldın.