Ayasofya cami olarak ibadete açılsa ülke ekonomisi zirve mi yapacak, işsizlik mi bitecek, hak- hukuk-adalet mi işler duruma gelecek, demokrasi ve özgürlükler ülkesi mi olacağız? Yoksa dışarıda ki itibarımız mı artacak? Turizm-ihracat gelirlerimiz mi tavan yapacak? Cumhuriyetin ve milletimizin varlıkları olan sattığınız değerlerimizi birer- birer geri mi alacağız? 60 bin kişilik, Çamlıca Camii açıldı da ne oldu? 60 kişi bile ibadete gitmiyor. Yeter ki Ayasofya cami olarak ibadete açılsın öylemi?
Bir siyasi iktidarın var olmasının nedeni ülkenin ve halkının sorunlarına eğilerek çözüm üretmesidir. Ülkenin kurucu değerlerini yok ederek, varlıklarını ve bu günkü konumlarını bile borçlu oldukları liderlerine hakaretler ederek, cumhuriyetin temellerini oluşturan değerleri yok sayıp kendi ortaçağda kalan düşünce yapılarını tekrar yaşatmak olmamalıdır.
Zaten 28 yıldır Müslümanların ibadetine açılmış olan, minarelerinden beş vakit ezan okunan, kadrolu imam- müezzinleri hizmet elamanları var olan, isteyenin de gidip namaz kıldığı Ayasofya camii, hukukunda arkasından dolanıp ülkenin kurucusu olan Atasına ve onun müze olarak kalması için 1934’attığı imzayı da yok sayarak, olmayacak bir yaygara ile ibadete açmakta neyin nesi. Bu kararın bu kadar yaygarası yapılmadan Cumhurbaşkanlığının yayınlayacağı bir kararname ile açılabilmesi mümkün iken, şova dönük bir açılışın yapılmasının tek nedeni olabilir. O da ülkenin içerisinde olduğu ekonomik çıkmazın yarattığı sorunlardan kaynaklı gündemi değiştirmek olacaktır.
Her şeyden önce ülkenin zorluklar içerisinde yaşadığı bir yığın sorunu var iken Ayasofya müzesinin statüsünü değiştirerek, turistik getirisi olan yaklaşık 400 milyon TL kaybedilmiştir. Bu gelir çılgın yatırımlar dediğimiz köprü gelirlerinden de fazladır. Topu Danıştay’a atıp sorumluluk Danıştay’a yüklenilmiştir. Cumhurbaşkanlığının avukatı aracılığı ile verilen raporda Ayasofya’nın müze kalması önerisi yapıldığı halde, kararın Danıştay tarafından onaylanmaması ve camiye dönüştürülmesi kararı tereddütler doğurmaktadır. Hukuka ve yasalara aykırı düşmesine rağmen onaylanan karar, hukuk dolambaçlı yollarla ihlal edilmiştir.
1934 yılında İstanbul şehrinde her dinden her kesimden insanın var olduğu bu bölgede, ATATÜRK iç ve dış etkenleri ve dinleri göz önüne alarak Ayasofya’nın müze olarak kalmasını ve her kesimin de ibadetinin mümkün olacağı bir ortam sağlamıştır. Her kesime ibadet etme serbestliği getirilmiştir. Buna rağmen Danıştay kararı sonrası verilen demeçler Cumhuriyetin temellerinden tuğlaları teker-teker söker niteliktedir. Diyanet işleri başkanı Sayın Ali Erbaş’ın “Bir ara dönem böylece kapanmış oldu” demeci çok acıdır. Suçtur ve yasalara aykırı düşmektedir. Sayın Erbaş Cumhuriyetin varlığına borçlu olduğu ve bu makama Cumhuriyetin değerleri ile oturduğunu unutmuş gibidir.
Bütün bu yaşanmaması gerekenlere rağmen konu ülke gündemini değiştirmek ve iktidar karşıtı oluşan Millet ittifakında çatlak yaratmak gayretidir. Oysa zaten Millet İttifakını oluşturan partilerin tamamı Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden yana açıklamalarda bulunmuşlardır. Yaygarasız, şova dönüştürmeden açılış yapmak varken, içte ve dışta tepki yaratacak bir siyaset güdülmesi siyasetin ikiyüzlü oluşunu ortaya koymaktadır.
Bütün bu oldu-bittiler ve yaşanan hukuksuzluk içerisinde ana muhalefet partisinin cumhuriyetin temellerini sarsacak her tuğlanın kaldırılmasında bu kadar suskun kalması şaşılası bir durumdur. “Ölme eşeğim ölme bahar gelecek ot bitecek” beklentisi, seçime iki yıl kaldı beklentisinden çıkarılarak halk kitlelerini hareketlendirecek demokratik tepkiler yoluyla oluşturulması yoluna gidilmelidir. Sorun sadece siyasi partilerin sorunu değil aynı zamanda halkın da sorunudur. 2023 genel seçimlerini bekleyin her şey düzelecek demek Nasreddin Hoca’nın göle yoğurt mayası çalmasına benzer. Ya tutarsa diyerek siyasi muktedirlerin meydanda istedikleri gibi at oynatmasına göz yumulmuş olunmaktadır.
Atatürk ne din düşmanıydı ne de cami düşmanı. Aksine dini kendisine şemsiye yapmadan kararlar oluşturan bir Müslüman’dı. İbadetini de gizli yapardı. Oy için şov için değil. Acı olan dar beyinlerin bunu algılayamıyor olmasıdır. Acı olan bunu fırsat bilerek “Ara dönem sona erdi” sözleridir. Acı olan sosyal medyada kendini bilmezlerin Atatürk’e hakaret ederek sıra Anıtkabirde demesidir.
Acı olan Cumhuriyetimizin varlığına dil uzatanların, inkâr edenlerin onu yıkmaya çalışanların karşısına, Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevinde olan savcıların olanlar karşısında suskun kalmasıdır. Acı olan Danıştay’ın Ayasofya’yı padişah vakfiyesi olarak görüp, padişahımızın mülküdür mantığı ile cumhuriyetin yasa ve kararlarını yok sayarak böyle bir karara varmış olmasıdır.