2018 Kasım ayında ABD’nin en etkili düşünce kuruluşlarından olan (CFR) The Council of Foreign Dış İlişkileri Komisyonun da hazırlanan raporda Türkiye hakkında şöyle bir karar alınıyor. “Türkiye ne dost ne de düşman bir ülkedir” bu tanım devamlı ABD’nin Türkiye ye karşı olan tavır ve tutumunu oluşturuyor.
ABD’nin bugün oluşmuş olan politikasını şekillenmesini sağlayan alınacak kararlarına yol haritası oluşturan kararları birçok insan Türkiye’yi stratejik ortak ya da istikrarın çapası olarak değerlendirse de bu tür yaklaşımların temeli güçlü ve oturmuş görünmüyor. Hem her iki ülkenin çıkarları da değerleri de ortak verilere dayanmıyor. Her şeyden önce ABD’li siyasilerde Türk siyasetini oluşturanlar da her iki ülkenin de müttefiklikten hasımlığa geçtiğini dile getirerek düşüncelerini belirtir duruma gelmişlerdir.
Başlangıçta CFR adlı düşünce kuruluşunun verileriyle, ABD bütün dünya da kendi hak ve çıkarlarını gözeten ve kollayan ekonomik-politik bir kuruluş. Yöneticileri de hep CIA- FED-ABD’nin dev banka yöneticilerinden- ABD’li eski Bakanlardan- Dünya tekeli oluşturmuş Petrol şirket liderlerinden oluşuyor. Bu düşünce kuruluşunun aldığı kararlara dayanarak siyasette kararlar oluşturuyor hayata geçiriyor. Bu düşünce kuruluşunun oluşturduğu raporlarda hep Türkiye resmi algı da bir müttefik olarak görülmesine rağmen gerçek anlamda dost ve ortak değil. ABD’nin ileri karakolu durumuna sokulmuş emir ve komutanın ABD’ye bağımlı bir ortağı olarak görülüyor.
Türkiye’yi F-35 projesinden çıkarmakta da, PKK-PYD terör örgütlerine destek çıkmakta da, yeni Ortadoğu haritasını oluşturmakta da hep bu CFR adlı düşünce kuruluşunun hazırladığı ve araladığı kapıdan sokulmuş düşünce oluşumları yer alıyor. Türkiye’ye karşı şu günlerde devreye giren ve daha öncelerine dayanan CAATSA adlı yaptırımlar yasasının arka kapısı da CFR ye açılıyor. Türkiye’nin kendi güvenliğini korumak adına Rusya’dan satın aldığı S-400 füzelerine karşı duran ABD bunu bahane ederek CAATSA adlı yaptırımlar yasasını devreye sokuyor. Bir ülke kendini savunmak için saldırı için değil Milli bir karar oluşturabilir bu o ülkenin kendi güvenliğini korumak için aldığı bir karardır. Bu NATO ortaklığına dönük bir tehlikesi de olmamalıdır. ABD’nin Türkiye’yi nasıl bir müttefik olarak gördüğünün göstergesidir.
ABD güçlü bir ekonomiye ve silah sanayiine sahip olabilir. Durumun böyle olmasına rağmen kendi içinde ülkesinde Demokrasi- İnsan Hakları- Özgürlükler Ve hukukun hâkim olmasına rağmen, dış ülkeler de sergilediği tutum ve davranışlarda küstah- kendini beğenmiş- acımasız bir kan emici- üstün ırkmış gibi bir tavır içerisindedir. Her yer ve her şey onun için bir fayda ve çıkar kapısıdır. Bu kan içici tavır sonucun da Suriye gibi Irak gibi bir sınır komşumuzdan ve oralarda sırf ABD çıkarları sağlansın diye ölen Mehmetçiklerimizden olduk. Ortadoğu çıkar projesi oluşturulmadan önce ülkede ne Kürt sorunu bu boyutlara ulaşmıştı ne de PKK- PYD vardı. Bütün bunların oluşmasına neden yaratanda oluşturup silah ve yardımıyla tetikleyen de ABD ve onun çıkar odaklarıdır.
Türkiye Akdeniz de ülke çıkarları için sismik araştırma yapar hemen karşımıza ABD-AB dikilir. Ne zaman milli ve yerli çıkarlarımızı koruyacak bir yatırım yapmaya kalksak “Sen yapamazsın biz sana veririz yedek parçasını da sana satarız” diyerek karşımıza çıkarlar. Her zaman onların çıkarları ve öncelikleri vardır. ABD’nin bu tutum ve davranışta olmasına karşın AB ondan geri kalır mı? O da verilecek aslan payından kendine düşecek payı almak için devrededir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e, Libya’ya, Suriye’ye ve diğer ülkelere karşı oluşturduğu siyasetin de atacağı adımlar da ABD-AB tarafından müştereken değerlendirilerek Türkiye’ye karşı tavır ve tutum oluşturuluyor. Ve hemen karşılığında tavizler beklenip pay beklentisine giriliyor.
ABD’nin bu denli tavır ve düşüncesine karşılık Milli bir duruş ve tutum sergilenmesi gereklidir. Bunun sağlanamaması ülkemizde hükümdar olan siyasetin açmazları olarak görülmektedir. Ekonomik güçlülüğün yoksa, hukuku, İnsan Hak ve Özgürlüklerini gereği gibi uygulayamıyorsan, Tarımını, Sanayiini, Teknolojini ithalata bağımlı hale getirmişsen, eski Duayen politikacıların önerilerini eski Duayen elçilerimizin serzenişlerini parti ayırımı yapmadan değerlendirebiliyorsan, atadığın Büyükelçileri liyakat sahiplerinden değil de çikolata kutularında dolar kabul edenlerden partili gözeterek atıyorsan sen ne Milli bir duruş oluşturabilir ne de bağımsız bağlantısız bir duruş sergileyebilirsin.
Ülkenin Tank palet fabrikasını Katara dolaylı yollarla devredersen, silah sanayiini ABD gibi bir ülkenin vereceği yedek parçaya bağımlı kılarsan, kendi silah sanayiini oluşturamazsan, senin bu yumuşak karnını öğrenen dış güçler seni istediği gibi kullanarak yönlendirir. Her yaptırım kararı alındıktan sonra “Bu kararı tanımıyoruz demekle siyasi partilerin tamamının birlik olarak tepki koyması da sonuç getirmez şovda kalır”…