Yüksek enflasyon, üretimin düşmesi, işsizliğin artması, dövizdeki dalgalanmalar derken mesele gelip insanımızın geçimine, hayatına dokunuyor.
Hal böyle olunca en çok dile getirilen, konuşulan ve merak edilen konuların başında bu günlerde ha açıklandı ha açıklanacak diye beklenen asgari ücretin ne kadar olacağı geliyor.
Madem kendisi sembolik bir rakam olan asgari ücret, ülkemizde geçim standardı oldu, öyleyse kimse lafı eğip bükmesin. 4 kişilik bir hanenin insanca yaşaması için asgari ücretin en az 2.500 TL olması gerekiyor.
Yoksulluk sınırı 6 bin TL iken günümüz Türkiyesi’nde milyonlarca insanı açlık sınırının altında çalışmaya mahkum etmek nedir?
Ülkemizde yaklaşık 10 milyon insanımız asgari ücret civarında çalışıyor. Birçok insan kayıt dışı, hatta asgari ücretin altında maaşlara çalışan 2 milyona yakın insan var.
Asgari ücret kendisi sembolik bir rakamken, işçinin emekçinin geçimi olduysa madem, taban ücret Türkiye şartlarında insan onuruna yakışır bir yaşam standartına yükseltilmelidir.
Gelin; “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin bu konuda ne dediğine baklalım: “Çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.” (Aralık 1948)
Bakın değerli yüksek maaş alan siyasiler, asgari ücret geçim ücreti ve yaşanacak ücret olmalıdır. Asgari ücret hesabında uluslararası standartlara uyulmalı ve işçinin ailesi de dikkate alınmalıdır. Türkiye’deki asgari ücret Çin’deki ortalama asgari ücretle aynı seviyede. Yüksek maaş alanların, milyonlarca çalışanı 1.600 lira gibi komik bir rakama mahkum etmesi nasıl bir tutarsızlıktır? Halkımız bu konuda pek bir suskun olsa da, elinden bir şey gelmese de, kimsenin halinden memnun olmadığı, çarşı pazarın durumu ortada.
AB ülkelerinde asgari ücretle calışanların oranı yüzde 7-10 civarında iken bu oran Türkiye’de yüzde 40’ın üzerindeyse eğer insan gibi bir geçim sağlayacak geliri milyonlarca insandan mahrum bırakamazsınız. Buna hiçbir gücün, işverenin, siyasi erkin hakkı yok, evet güçleri düşük ücretlerle insan çalıştırmaya yetebilir; ancak buna insani yönden de İslami yönden de hakları olmadıklarını bir kez de ben hatırlatmak isterim.
Alt limitler insanların hayatlarından çalmaktır, hırsızlıktır. Her şeye zam üstüne zam geldi, dar gelirli vatandaşa yaşam hakkı bırakmayan mevcut ekonomik sistem ve AK Parti hükümetinin uyguladığı ekonomik politikalar dar gelirli insanların yaşamını daha da zorlaştırdı. İnsanca yaşam için sembolik olan asgari ücret geçim standardı olduysa çalışanların insanca yaşaması için, asgari ücret en az 2.500 TL olmalıdır. Bu ücretin aşağısı insanlarımızın dar boğazda yaşaması demektir. Devlet ya da özel sektör fark etmez, çalışanların hepsi bu ülkede yaşıyorsa insanca yaşayacak geliri, emeğinin karşılığında almalıdır.
Ülkemizde çok çalışan, sabahtan akşama kadar ter döken; fakat en az ücret alan işçilerin kursağına giren lokmayı gıdım gıdım vermek nasıl bir adalettir?
Asgari ücretli perişan olmuş, çocukları aç kalmış kimsenin umurunda değil mi?
Vatandaşın alım gücü her gün daha da düşüyor, geçim sıkıntısı derinleşiyor.
Asgari ücretlilerin açlık sınırı altında yaşamını sürdürdüğü bir ülkede refahtan huzurdan, adaletten, dayanışmadan bahsetmek mümkün değildir.
Asgari ücret, son yirmi yılda milli gelirdeki artıştan pay alamamış, tersine milli gelir karşısında asgari ücretin kaybı yüzde 20 olmuştur.
Ülkemizde asgari memur maaşı ile asgari işci ücreti arasında büyük farklılıklar yaşanmaktadır. En düşük devlet memuru maaşı Temmuz 2018 itibariyle 3 bin 133 TL olarak gercekleşmişken, Asgari ücretin 1.604 TL olarak kalması sosyal devlet ve eşitlik ilkesine aykırıdr. Memurların da elbet kendi içlerinde sıkıntıları olabilir; ama onlarla aynı vatanı paylaşan milyonlarca insanın 1.604 TL gelire mahkum edilmesi kabul edilemez.
Herkesin aynı maaşı almasını elbette savunmuyorum; ama 1.604 TL ile ev geçindiren insana reva görülen fakirlik nedir Allah aşkına? Kim buna karar veriyor? Milli gelir artıyor, asgari ücretli reelde daralıyor.
“Fedakarlık” ve “aynı gemideyiz” söylemleri biraz havada kalıyor. Sen pastayı, kaymağı, bol bol götür, milyonlarca insanı açlık sınırının altında yaşamaya mahkum et, sonra da çık caka sat. Evet; bu vatan bizim, vatanınımızın hain terör örgütleri karşısında, dış güçler karşısında bölünmesine, zarar görmesine canımız pahasına karşı dururuz. Ama emeğinin karşılığını almadan bir lokmaya mahkum edilerek yaşayanlarla tuzu kurular aynı ‘gemide’ olamaz. Sosyal adalet Türkiye’de sağlanmazsa gelecekte işimiz hiç kolay olmayacak. Müslüman bir ülkede milyonlarca insanı açlık sınırında yaşamaya mahkum edenlerle aynı gemide olduğumuzu düşünmüyorum.