Şimdi hüner isteyir bu devleti saklamak,
“Bizi öz hünerine gel inandır”, dediler,
Kardeş kanı dökenler “Kanı durdur” dediler.
HALK KURTARICISINI BEKLİYOR
Yukarıdaki dört mısra şiir, Azerbaycan Devlet Sanatçısı Zalimhan Yagub’un Umum milli liderimiz Haydar Aliyev’in hatırasına yazmış olduğu “Büyük Destan” eserinden alıntıdır.
Yıl 1992. Nisan ayının 5-de özel bir makama davet olundum. Azerbaycan’ın çok cesaretli, mert, cesur adamlarından, iş adamı Mehmet Bey, özel bir görev için beni yanına davet etmiştir. Kendisini önce tanımıyordum, sadece ismini duymuştum. İlk tanışlıkta şöyle dedi: “Aksakalımızı Bakü’ye getirmek için sizi uygun görüyoruz, yıllardır onu tanıyorsunuz. Özel uçağımız vardır, onun bütün güvenliğinden sorumluyuz, havaalanı ve Cumhurbaşkanlığını elimize alıyoruz ve Haydar Aliyev’i iktidara getiriyoruz. Konu çok gizlidir, lütfen. Kiminle gitmeyi düşünüyorsun?” Ben: - Gulamrza Cemşit Bey’le gide bilirim. Çok güvendiğim adamdır, Haydar Aliyev’in de yakın dostudur, dedim. Önemli mesajlar aldım ve dostum, rahmetlik Cemşid’i aradım. Önce çalıştığı “Tebriz” Eczanesinde öğlen buluştuk.
Önemli mesajı ona anlattım, kimseye demeden gideceğiz.
-Vatanım için canımı da vermeye hazırım, Eflatun, beni iyi tanırsın. Bir zaman İran Şahından bile korkmadım. Ne diyorsun ben varım. Ölüme bile giderim seninle”, dedi.
Bakü’de tan kargaşa ve iç savaşı yaşanıyordu. Sokaklarda yeniyetmeler, ellerinde kalaşnikofla dolaşıyorlardı. Ne olacağı belli değildi. Ruslar her an yeniden Bakü’ye girebilirdi. Olaylar aynen 1918 yılını hatırlıyordu.
Önce İngilizler geldi Bakü’ye, öte yandan Ermeniler ve Ruslar, aç kurtlar gibi her fırsatta ülkemize sahip olmayı kafalarına koymuşlardı. Daha sonra yenilmez Kafkas Türk İslam Ordusu, Nuri Paşanın Kumandanlığında Azerbaycan’ı düşmandan kurtarmıştır.
Şimdi de durum hiç de farklı değildi, halkımız acılar içinde inildiyor. Marketlerde ekmek için kavgalar baş veriyor, gıda, yiyecek-içecek yoktu. Geceler başkent Bakü’ye ışık verilmiyordu. Rusya her yandan halkımızı sıkıştırmış aclığa tabi tutmuştu. Cepheci “beyler” devlet mekanizmasını bilmediklerinden ülke dümensiz gemi olarak Okyanusta fırlıyor her an batmak üzereydi. Bazıları ceplerini doldurmakla meşguldular, ülkeyi uçuruma götürüyorlardı. Yağmalama, taciz, ölüm hâlları sıradan olay gibi akıp gidiyordu. Ne biçim yaşamaktı bu? Öte yandan İran Güney topraklarımıza sokulmuş, din eğitimi verecek çadırlar kurmuş. “Medreseler açalım, din eğitimi verelim”, diyorlardı.
ŞAHİN NAHÇIVAN’I KURTARIYORDU
Gece gündüz dualar ediliyor, Türkiye ve Tanrıdan yardım bekliyorduk. Ülkemizi bu krizden kurtarmak, anarşiyi yok etmek, çare bulmak için biz her göreve, her türlü hizmete hazır idik. Şimdi Nahçıvan’a gidiyorduk.
İlk önce meydana gittik. Sonra Meclis önüne. Azerbaycan Milli Meclisin önündeki toplantı vardı. Tofik Allahverdiyev, Murtuz Aleskerov de oradaydı. Cemşid kameraların önünde bir konuşma yaptı, ülkemizdeki anarşiden, Ermenilerin topraklarımızın işgalinden, Azerbaycan Türklerine karşı Ermeni kasaplarının vahşice katliamından konuştu, kurtarıcının Haydar Aliyev olacağını halka anlattı. Az. TV, canlı yayın yapıyordu.
-Halkımız acılar içinde, Karabağ’da Azerbaycan Türklerinin kanı akıyor, Ermeni çeteleri insanlarımızı doğma topraklarından çıkarıyor, genç kızlarımızı Ermenistan’a taşıyorlar, ihtiyar, kadın, çocuk demeden kurşuna diziyorlar, dedi Cemşit. Halk Cephesi, çaresiz olayları izlemekteydi. Mutalibov, devleti idare edemiyor. Polis halkı koruyamıyor. Azerbaycan parçalanmış duruma getirilmiştir. Batılılar dâhili işlerimize karışıyorlar. Uyanmalıyız, Vatan elden gidiyor. Biz birleşmeliyiz ve halkın aksakalı, büyük siyaset ve devlet adamı Haydar Aliyev’i Bakü’ye getirmeliyiz. Aksi halde Ermeniler Bakü’ye girecekler, sonra geç kalacağız. İç savaş büyümekte, artık beklemek olmaz, zamanı gelmiştir… dedi.
Meydana toplananlar, bir ağızdan, “Haydar, Haydar, Haydar…” bağırdılar, izdiham büyüyordu, insan sayısı artıyordu.
Cemşid de Haydar Aliyev’in hayranlarındandı. Ununla yakın olmuştur, hatta ailece görüşmüşlerdir. Konuşa-konuşa yürüdük ve özel kişinin makamına vardık. Silahlı kişiler bizi altıncı kata götürdüler. Mahmud bey bizi sıcak karşıladı, derhal konuya başladı, “Eflatun Bey, ne dersin? Haydar Aliyev’in gelişi halkı belalardan kurtaracağına güvenirim. Başka hiç kime güvenim kalmadı doğrusu. Vatanı bu anarşiden kurtaracak tek kişi Aliyev’in olacağını hepimizi iyi biliyoruz. Adam bir dünya siyaset adamı, siyaset devidir. Gidiyorsunuz ve onu Bakü’ye gelmeye ikna ediyorsunuz. Biz onu karşılamaya hazırız…”
DÜŞMAN KAPIDAYDI, AZERBAYCAN PARÇALANIYORDU
Sonra Cemşid’e yöneldi, “Cemşid muallim, Hoca ve siz uzun yıllardır aksakalı tanıyorsunuz, özel görüşleriniz olmuştur. Biz sadece onun büyüklüğüyle övünürüz. Dünya siyasetinin dehalarından biridir, halkını, toprağını, milletini seven lider olarak onu seviyoruz. Onunla kurur duyan insanlarız, topraklarımız elden gidiyor, Ermeni terör örgütleri Ermenistan topraklarında bin yıllarla yaşamış soydaşlarımızı evinden, topraklarından, bahçelerinden kovuyor, öldürüyor, her yeri yakıyorlar. Hepimizin gözü karşısında olaylar büyüyor. Vatanımız iş savaşın eşiğinde. Anarşi başını alıp gidiyor. Devlet yok, polis yok, insanlarımız birbirlerini öldürüyorlar. Bundan büyük acı ne olacaktır. Bu ne biçim yaşam? Adamlar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Elçibey’i Cumhurbaşkanı istiyorlar, ama o bu işin adamı değildir, yapamaz. Her ağızdan bir laf duyuyoruz. Kimin kimi istemesi önemli değildir. Biz ülkemizi seven insanlarız, bize vatanı korumak görevi düşüyor. Siz, biz ele- ele vermeliyiz, hepimiz, bütün Azerbaycan bir olmalıdır. Ama bazı beyler bu felsefeyi doğru idrak etmiyorlar. Mütalibov Rusların diktesiyle hareket ediyor. “Ellerim kelepçelidir”, diyor. Şahsen bana dedi ki, Ruslar çalışmaya koymuyor bizi.
Ben müdahale ettim konuya.
“Türkiye, büyük Ağabeyimizdir. Ama biz burada doğulmuşuz, burada büyüdük. Bu vatanı, topraklarımızı korumak görevi de bizlere düşüyor. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız, dedim. Ben Haydar Aliyev’i ikna edeceğim. Zaten ondan başkası ülkeyi bu beladan kurtaramaz”.
Mahmud Bey ateşli konuşuyordu, “On, on iki yaşlı çocuklar ellerinde kalaşnikof dolaşıyorlar. Akşamları ateş açıyorlar. Halk korku içinde uyuyamıyor. Uçakla gidin, burada yaşananları göz-göze anlatın aksakala. Büyüğümüzdür, halkın bütün umudu yalnız Haydar Aliyev’dedir. Ne güzel, her ikinizi de iyi tanır. Hepimiz onun ekmeğini yiyoruz. Uzun zaman ülkeyi yönetti. Amaç, onu getirmek, Azerbaycan’ın tepesinde oturmaktır. Nahçıvan da bizim memleketimizdir, ama aksakal orada değil, burada oturmalıdır. O şimdi tüm Azerbaycan’ı birleştirmelidir. Biz de ona her türlü yardım edeceğiz. Size özel uçak veriyorum, silahlı deste de veriyorum. O geldiğinde Hava alanında beş yüz silahlı adam ve polis onu koruyacaktır. Sadece geldiği günü ve saati bilmeğimiz yeter. Gerisi bize aittir… Buna ne diyorsunuz? Gidiyorsunuz”
Cemşid de, ben de derhal “Gidiyoruz” dedi.
VATAN YOLUNDA, ÖZEL GÖREVE GİDİYORUZ
“Ülkemizin bu ağır gününde Haydar Aliyev zaman yitirmeden hâkimiyete getirilmelidir, Bakü’ye gelip bütün ipleri eline almalıdır, ülkemizi bu felaketten yalnız o kurtaracaktır”. Gitme kararını aldık. Fakat özel uçağı istemedik, çünkü Aliyev’in ne cevap vereceğini bilmiyorduk. Kesin karar alındıktan sonra özel uçak anında Nahçıvan’a uçacaktı.
Nisanın 8’ne, Nahçıvan’a uçak biletlerimiz alındı. Bu arada Haydar Aliyev’in kardeşi, büyük akademisyen Celal Aliyev’le buluştuk, yeni bilgiler aldık. Nahçıvan’a gelişimizi Haydar Aliyev’e o haber verecekti.
Ertesi günü Cemşid beyle havaalanına gittik. Uçakla Nahçıvan’a uçtuk. İndiğimizde bir olay oldu ve anladık ki, ülkedeki kargaşa buralara da bulaşmıştır.
Nahçıvan hava alanında ellerinde kalaşnikov, yirmi yaşlarında sakallı iki genç bize yaklaştı:
-Buraya neden geldiniz?
Cemşid derhal, -Biz Haydar Aliyev’le buluşmaya geldik, bizi bekliyor-dedi. Genç adam Cemşid’i silahla geriye sert itti, dostum az kala düşecekti. Ben arkadan tuttum.
-Halk Cephesi olarak buna izin vermiyoruz,- sakallı genç sert cevap verdi. Bazı küfürler de etti. Ben öne geçtim:
-Biz de Halk Cephesindeyiz, ne olsun ki? Haydar Aliyev İngiliz mi, Fransız mı, izin vermiyorsunuz? Haydar Aliyev, Azerbaycan halkının büyük oğlu, dev siyaset adamıdır ve bizim de aksakalımız, büyüğümüzdür. Biz Mutalibov’u atladık kadim topraklarımıza geldik, burada bizi silahla karşılıyorsunuz. Bir de baban yaşında, yaşlı bir aksakalı itiyorsun. Sizin büyüğünüz kim? Kimin emrindesiniz? Burada yetkili kimdir? -Şişman bedenli, sakallı, sırtında kalaşnikov biri bize yaklaştı. Çevremizde duran insanlar sadece seyirci olarak izliyorlardı, müdahale eden olmadı, yaklaşan da. Her halde canlarından korkuyorlardı. Anarşinin kuyruğu Nahçıvan’a dek uzanıyordu. Burada da devlet falan yoktu. Zaten Ermenistan’ın sınırının dibindeydik. Bir avuç toprak sağdan İran, soldan Ermenistan tarafından köşeye sıkışmış duruyordu. Kuzey batıdan ensiz bur yol Türkiye’ye açılıyordu. Umut yolu, ilham yolu, geleceğe ışıkla bakan hürriyet yolu. Türk Dünyasının İpek yolu anahtarıydı bu yol.
SAKALLILAR KALAŞNİKOF SİLAHI BİZE YÖNELTTİLER
-Sorumlu benim, buyurun, dinliyorum,-- -dedi. Rejisör belgemi şişman sakallıya gösterdim, adamın kötü davranışını eleştirdim.
-Biz hepimiz Halk Cephesindeyiz. Haydar Aliyev bu toprakta doğulsa da hepimizin sevimli lideri ve büyüğüdür. Onunla görüşmek hiç de yasak değildir, gelişimizden de haberi vardır, bizi bekliyor. -Adam uzun- uzun belgeme ve bana baktı. Sonra Cemşid’den özür diledi.
-Aliyev sizi bekliyor mu? - Adamın yüzündeki ifade sertti. Sesindeki tonlama kabaydı. Aliyev’in adını söylemek istemiyordu.
-Evet, bekliyor, - dedim.
-Sizi bekliyorsa, mesele yok, buyurun gidin. No problem. -Belgemi geri verdi. -Taksiyle gitseniz iyi olur, gidin. - Uzaktan genç sakallının hiddet dolu gözlerini gördüm.
Biz taksiye oturduk. “Tebriz” Oteline doğru yol aldık. Arkaya baktım, sakallılar ellerindeki kalaşnikofu taksiye doğru yöneltmişlerdi. Kim bilir, her an ateş açıla bilirdi. Burada beklemeliydik. Odaya yerleştik. Otelin genç Müdürü bizi tanıdı ve şikâyette bulundu.
-Para yok, yemek yok, ne olacak memleketin hali, Hocam? Nahçıvan’a yardım kamyonları Bakü’den gelmiyor, biz bloke edilmiş zor durundayız. Azerbaycan’ın durumu ne olacak, parçalanacak mı? Mutalibov, Nahçıvan’lıları sevmiyor, petrol gelmiyor, gaz yok, ekmek yok, bizi kim düşünecektir?”
-Haydar Aliyev Bakü’ye gelecek, duruma el koyacaktır. O zaman her şey rayına oturacaktır, endişe etme, - dedim.
-Bu mutluluk ne zaman gerçekleşecek, Hocam? Yakınlarda mı? Keşke gitse, ama gitmek istemiyor. - Otel müdürü, Haydar Aliyev ailesine yakın adamdı. Açık konuşuyordu.
-Amerikan Büyükelçisi gelmişti. O da gittiğinde her şey güzel olacak demişti. Hâlâ değişen bir şey yoktur.
-Elbette, durum çok ağırdır, vatan elden gidiyor. Bunları düzeltecek tek umudumuz Haydar Aliyev’dir. Onu götürmek için buradayız…
Devamı vardır…