Ali Çetin'in oğlu Muktedir boz eşeğini eski mezarların hemen ön kısmındaki meraya örklemişti.
Eşeğin örklü olduğu yer, benim evimin epeyce aşağısında, doğu tarafta eski mezarların yanındaki boşluktaydı.
Hepsinin nedenini anlayamadığım boz eşek düzensiz aralıklarla malum sesini yerli yersiz yükselterek adeta varlığını kanıtlamak, örkten boşanarak özgürlüğün tadını çıkarmak istiyordu... Sesin geldiği yeri görmemi bahçemdeki ağaçlar engellediğinden sesin geldiği yeri takip ederek, fotoğraf makinamı da yanıma alıp eşeğin bağlı olduğu yere vardım.
Eski mezarlar dediğimiz yer, 1938 depremi öncesine kadar köylülerin cenazelerini defnettiği yer olarak bilinir. 1938 depreminden sonra, hem köyün yeri hem de mezarlık değişmiştir. Kenarı dikenli tellerle çevrilmiş bu eski mezarlıkta yaban otları arasında ecdadınız kaybolmuştur. Mezar taşları devrilmiş, yan yatmış, yosun bağlamıştır... O kadar aramama rağmen ne atalarımın ne de köylülerin geçmişine, atalarına ait ne bir yazılı mezar taşı ne de herhangi, bir yazıt bulabildim...
Kır eşek beni gördüğünde tekrar anırmaya, hoplayıp zıplamaya, bağlı olduğu zincirden boşanmak için hamle üstüne hamle yapmaya başladı... İyi beslenmiş, yazıda yabanda çeşitli otların özünden yeterli derecede vitaminlerini almış, sadece inek çobanının heybesini taşımak, bazen de binmek için görevlendirildiğinden biriktirdiği enerjiyi harcamak istiyor, harcayamadığından ise anırarak dışarı vuruyordu...
Zincirinin uzunluğu ancak iki, iki buçuk metre kadardı.
Zarar vermemesi için semerini biraz daha uzağa bırakmışlar yanına da heybesini koymuşlardı.
Her seferinde zincirinden boşanmak istiyor, biraz daha uzağa erişmek için hamle yapıyor, ancak yaptığı hamle zincirinin uzunluğunda sona eriyor, hedefine yetişemeyen kır eşek ise her seferinde anırarak tepkisini dile getiriyor, varlığını çevreye duyurmaya çalışıyordu.
Yani özgürlüğü zincirinin uzunluğu kadardı... Yani, erkekliği kabadayılığı, yiğitliği zincirinin uzunluğuna orantılı idi... Yani, sahipleri ona zincirinin uzunluğu kadar özgürlük vermişler, daha fazlasına müsaade etmemişler, celallenmesini, tepinmesini anırmasını ise ciddiye bile almayıp hatta zaman zaman gülümsüyorlardı...
Ulus olmak, birey olmaktan yani, bir tarikata bir cemaate ait, bağlı olmadan, hür bir insan olduğunu bilmekten ve bu insanlığa ait bir takım evrensel hakların, değerlerin savunulmasından, savunulmasını bilmekten geçer. Yani, böyle bilinçli böyle donanımlı, bilgili insanlar toplumları oluştururlar. O toplumlar ise ULUS olurlar...
Uluslara ise ne tarikatlar, ne cemaatler şıhlar, şeyhler imamlar ne de emperyalist ülkeler yön verebilirler. Onun yönü kendi aklı ve mantığı doğrultusunda özümsediği fikirleridir... O dünyayı algılar, sorgular... Onu artık kendisi, ailesi, ülkesi, dünya ülkeleri ve de DÜNYA ilgilendirmektedir...
Ümmet dini bir terimdir. Din kardeşliğidir. Yani ULUS (MİLLET) olamamış yığınların birlikteliğinden dem vurur. Ülkemizde Ulu önder ATATÜRK tarafından Hilafetin, Saltanatın kaldırılmasının ardından neredeyse yüzyıllık bir zaman geçmiş olmasına rağmen ne yazık ki hala, ülkemizi yönetmişler ve yönetmekte olanlarca ÜMMET olmaktan bahsedilmekte, bu yönde bir biriyle yarışırcasına propagandalar yapılmaktadır...
*BARIŞ PINARI* hareketinde çoğunluğu ARAP, tüm İslam ülkelerinin Türkiye’nin yanında yer almadığı, aksine TÜRKİYE yi kınadığı görüldüğünde gönül konuldu. Sövüp sayıldı din kardeşliğinden (ÜMMET) dem vuruldu...
Türkiye'yi kınamakta adı geçen İslam ülkeleri, ULUS (MİLLET) olamamış insan yığınlarından oluşur... Yani kendi özgür iradeleri oluşmamış insan topluluklarıdır... Bunların birçoğunun haritaları 1. Dünya savaşı sonunda EMPERYALİSTLER tarafından çizilmiştir... Yöneticilerini onların sınırlarını çizenler indirirler, bindirirler...
Ali Çetin'in Muktedirin eşeğinin özgürlüğü, hırçınlığı, yiğitliği nasıl sahibinin ona verdiği zincirin boyutuyla ölçülüyse, nasıl zincirin uzandığı yere kadarsa;
Türkiye'yi kınayan İslam ülkelerinin de özgürlüğü, devletliği, kabadayılığı SAHİPLERİNİN onlara bağladığı zincirin uzunluğu kadardır...
Arada sırada yerli yersiz, bağırıp çağırmaları, kabadayılanmaları hırçınlaşıp celallenmeleri onları gülünç duruma düşürmekte, sahiplerini gülümsetmektedir...
Saygılarımla...