Cin Hasan'ın Dursun'un oğlu Hasan, “BAĞRIYANIK”ın muaviniydi. Bağrıyanık, günümüzün traktörleri büyüklüğünde bile olmayan, STEYR marka kamyondu... Bu kamyon, Akpınar'ın köylerinden şehirlere göç taşır, buğday, arpa taşır, bu işler bittikten sonra da üstü açık kasasında yağmurda yaşta Kaman'a müşteri taşırdı...
Bağrıyanık'ın sahibi seksenli yılların başında, Akpınar ilçe olduktan sonra ilk ilçe Belediye Başkanlığı yapmış İsa Tekinarslan, diğer bir deyişle,”ESE K” idi. Ese Kâ, tıknaz, iri sayılacak tipte gri ile siyah arası düz saçları, epeyce irilikteki başında kamyon hareket etmeden önce özellikle yapıştırılmış gibi durur, kamyonun hareketinden sonra camdan giren rüzgarla savrulup iflah olmaz bir görünüm alırken hafif çakır gözleriyle uyum sağlardı… Konuşurken fazla el kol hareketi yapar, çok hızlı konuşur, kızdığı zaman ağzından köpükler saçarak konuşur ne dediğini anlaşılmazdı…
Ese Kâ'nın muavini Hasan, kısa boylu çarpık vücutlu, yaşına göre gelişememiş, üçgen suratlı kara kaşlı kara gözlü, gözünün derinliklerinden belki de yaşamının çetrefilliğini sorgulayabileceğiniz birisiydi... Ayağında ayaklarına bol gelen ve yaşına göre giymemesi gereken, dikkatli bakıldığında ikinci el ayakkabısının içinde ayaklarının geldiği yeri görebildiğiniz bitirim ayakkabıları, yine bedenine uymayan bazen kısa bazen uzun ceket ve pantolonuyla büyümüşte küçültülmüş gibiydi. Vücudundan bekleyemeyeceğiniz dik sesi, sizi ilk anda şaşırtırken her zaman kamyonun arkasında Ese Kâ'ye, "Gel geel geel, doğru gel! Gel geel gel, sağ yap da gel! Geeel geel gel sol yap sol sol, şimdi toparla da geeel! Veya ; Gamana, Gamana, Gamanaaaa! diye bağırırken hatırlarım...
Ese Kâ'nın bitirim tavırlarıyla sol kolunu camdan dışarı çıkararak BAĞRIYANIK'ın marşına bastığında, önce her tarafı 7,8 şiddetinde depreme tutulmuş gibi birkaç defa sallanır, sonra bu sallanmaya lambalarından tekerleklerine kadar titreyen metal sesi karışırdı… Kornasına basmasıyla BAĞRIYANIK, kendinden beklenmeyecek şekildeki "daaat! daattt, daaat! diye öterken yocuların telaşlı bağırtılarıyla korna sesi birbirine karışır, bu patırtı gürültüden, Akpınarın tek kiremit çatılı konağı olan Nahiye Müdürlüğü'nün çatısında yuvalanmış kara kargaları ürkerler çartlak sesleriyle, “Gaak gaak gaak” diye çığlık atıp toplu halde havalanırlar, aşağıdan mal pazaryeri'nden nallanmak için yere yatırılan tosunların korkulu sesi, "mööö, mööö" diye alanı inletirdi...
Akpınar’ın hemen çıkışında İsa Hocalı tarafındaki ilk bayırda Bağrıyanık su kaynatır, gitmek istemez: Hasan elinde su dolu bir ibrikle yere atlarken, Ese Kâ, başını kamyonun penceresinden uzatarak kasaya doğru: “Görmüyormusunuz? Çekmiyor işte! Hepiniz inin aşağı. Düzlüğe çıkınca tekrar binersiniz!” şeklinde kısa komutlarla emrederek azarladığı kadınlı erkekli yolcular, kamyonun kasasından aşağı atlarlar, yolcular arasından çıkan birkaç hevesli yol kenarından buldukları taşları geriye kaçma olasılığına karşılık takoz niyetiyle kucaklarında taşıyarak normal bir yaya yürüyüş hızındaki kamyona eşlik ederek tepeye doğru kamyonla beraber yürürlerdi…
Buğday yüklemek için gelinen köyde BAĞRIYANIK'ın yan yana biri boş diğeri dolu olan ambarlardan dolu olana geri geri yanaşması gerekiyordu. Eskiden hububatların fazlası iki, iki buçuk metre çapında ve en az iki metre derinliğinde evlerin önünde kazılan toprak ambarlara doldurulur, üstleri sap samanla kapatılıp toprakla berkitilirdi. Bahara kadar bu çukurlarda bekletilen hububatlar, baharda fiyatların artması ya da ihtiyaç duyulması halinde, bu ambarlardan çıkartılıp satmak için kamyonlara yükletilir şehirlere götürülürdü...
Ese Kâ, ambarın önünde bir iki hamle yaptı, BAĞRIYANIK'ın kasasının arka tarafını boş ambara hizasına getirmeye çalışıyor, Cin Hasan'ın Dursun'un oğlu muavin Hasan da arkadan, "Geeel, gel, gel' sağ yap, sağ yaaap! Sol yap, sol yap da gel, sol yap" diye bağırarak direktif verirken kabininde; bir direkiyon, bir vites kolu, bir fren bir gaz, bir debriyajla sadece benzin ve hararet göstergesi bulunan kamyonun direksiyonunu zor çeviriyor, tekrar ileri gidip geri gelme manevrasına başlıyor, ambarı bir türlü tam olarak tutturamadıkça Hasan’a ağzından köpükler saçarak kızıyor bağırıp çağırıyordu...
Son manevrada ikisi de kan ter içinde kaldılar. Hasan tekrar: Gel geeel sağ yap, sağ yap, ileri git geri gel! Sol yap, sol yaap! Diye telaş içinde bağırırken, arka tekerlekler kuyunun kenarından kuyuya sarktılar! Hasan artık işin zor olduğunu biliyor, kurtuluşun mümkün olmadığını tahmin ediyordu. ”Sağ yap, sol yap" derken, şaşırdı…Son bir umutla ve çaresizlikle: “Karışık yap, karışık yap” diye bağırdı. Kamyonun arka tekerleri kuyunun içine girerken, BAĞRIYANIK, it oturuşuna geçti uyuz bir beygir gibi dikildi. Hasan Kılavuzluğu bırakmış:"Artık ne yaparsan yap!" derken bir taraftan da kaçıyordu...
Vah benim kadersiz BAĞRIYANIK ülkem Türkiyem. Seni yıkma Sevr’i hayata geçirme “SON TÜRK YURDU” Anadolu’dan Türk’ü sürme çabaları: ATATÜRK’ün sağlığında başlar… Emperyalistler, uzun bir süre elçiliklerini bile İstanbul’dan Ankara’ya taşımazlar. Cumhuriyetin devam etmeyip yıkılacağını düşünmüşler, yerli işbirlikçileri aracılığı ile karşı devrim çalışmalarını sürdürülmüştür...
Daha Cumhuriyetin ilk yıllarında birçoğu geçmişte Atatürk’ün silah arkadaşları olanlar Atatürk’le yollarını ayırırlar. “TERAKKİ PERVER CUMHURİYET FIRKASI” adında bir parti kurup kurucuna ve ilkelerine karşı muhalefet başlatırlar. Bu olaylardan cesaret alan Şeyh Sait ve yandaşları, Ağrı İsyanlarını daha sonra Seyyit Rıza Dersim isyanlarını başlatırlar… Bu arada irili ufaklı İskilipli Atıf gibiler, Derviş Mehmet gibiler gerici ayaklanmaları başlatırken Amasya tamiminde ülkenin kurtuluşu için imza atıp daha sonra Atatürk ve Cumhuriyete muhalefet eden birçok paşalardan destek ve cesaret alırlar… Atatürk Nutukta bunlar için, “Cumhuriyet düşmanlığı, Saltanatçılık, Halifecilik, İngiliz yandaşlığı, İsyan kışkırtıcılığı ve vatan hainliği yaptılar” demektedir.
Yeni kurulmuş bir Cumhuriyette sorunlar çıkararak, bulanık ortamlar yaratarak karşı devrim çalışmaları yapan bu grup daha da ileri giderek ATATÜRK’e İzmir gezisinde suikast düzenleyecek kadar gözleri dönmüş, Cumhuriyete ve ATATÜRK’e ihanet etmişlerdir…
Atatürk’ün engin öngörüsü ve dehası, hepsinin üstesinden gelmiş, bu karşı devrimciler cezalarındırılıp, layık oldukları tarihin kirli sayfalarında yerlerini almışlardır. Tüm bu olumsuzluklara ihanete, rağmen peş peşe atılımlar yatırımlar fabrikalar, okullar açılmaya devam etmiş, sosyal ve siyasal alanda bazı Avrupa ülkelerinin ilerisine bile geçilmiştir…
Atatürk’ün ölümünden sonra gerçekte, İsmet İnönü yalnız kalmış, bu arada İkinci Dünya Savaşı patlak vermiştir. Sosyal ve ekonomik devrimlerin hızı düşmüş, durağanlaşmış 1940’lı yıllarda Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hızından geri kalmıştır… Parti içinde muhalefet o kadar güçlenmiştir ki, İnönü’ye kendi kurduğu: “KÖY ENSTİTÜLERİNİN” yine kendisine, işlevini ve adını değiştirtebilmişlerdir. Adnan Menderes ve arkadaşları, CHP’den ayrılarak geçmişin “TERAKKİ PERVER CUMHURİYET FIRKASI” adındaki partisinin devamı ve görüşü doğrultusundaki, DEMOKRAT PARTİ’yi kurarak CHP ve İnönü’ye ölçüsüz ve seviyesiz muhalefete başlamışlardır…
Bugünkü yıkımın, karşı devrim çalışmalarının ihanetin temeli ta o günlere dayanır. Yenilgiyi içlerine bir türlü sindiremeyen Emperyalistler ülkenin direksiyonuna hep beceriksizleri, sahte ehliyetlileri, tarikatçıları, cemaatçileri daha doğrusu hiçbir zaman “MİLLİ” olmayanları, kendini oraya getiren sisteme ihanet edecek kadar gözü dönmüş, yeminli Cumhuriyet düşmanlarını oturtmuşlar, kendileri de direktiflerle manevralarla yön vermeye çalışmışlardır. “Gel, geel, sağ yap Da geel, korkma geel! Karışık geel! Hafif sol yap da geel! Çok iyi geliyorsun, sen en iyi lidersin, sana bu da yetmez, bunun yanında seni: “BOP EŞBAŞKANI” yapıyorum, Karışık yap, karışık yaap! Diye direktifler verilip yönlendirilirken arka tekerlekleri üzerine kuyuya düşen kamyonun başına üşüşüp bölüp parçalama düşüncesi ve planındadırlar ve bu konuda epeyce de mevzi kazanmışlardır…
Direksiyonda oturan, kuyuya düşürüp çökerttiği devleti halâ idare ettiğini sanmakta üyesi olduğunu söylediği Osmanlı döneminde; “sözde Ermeni soykırımıyla” suçlanan kadim bir devletin başı olarak emperyalist ülkenin başkanı şeytan suratlı birisine sesini çıkaramamaktadır!
Saygılarımla…