Bir kanalda tartışma programları vardı dikkatimi çeken.Bazıları katılımcılarının düzeysizlikleri bazılarının medeniyetsizlikleri bazılarında da hala eskiye takılıp kalmış dogmalarla yaşadıklarına şahit oldum.En çok dikkatimi çeken program yapımcısı katılımcısı olanların da dikkatini çektiği halde onun konuşmasına sabredilen.O konuştukça tebessüm edenlerin olduğu bir gerçek.Ersan Şen hocadan bahsediyorum.Daha önceki konuşmalarında saatlerce o konuşur o programın yarından fazlasını tek başına doldurur ama yine de sözü bitmez,hangi taraftan olduğu net olarak bilinmezdi.Ortaya mı konuşurdu?Bu kadar boş sözü nereden bulurdu? Ceza hukuku ile başlar kıyaslamalar yapar netice program tamam olduğunda bir incir çekirdeğini doldurmayan ancak programı dolduran hocanın tarafı belli olmazdı.Şimdilerde az da olsa belli olmaya başladı.Bunca engellenemeyen konuşmasına rağmen bütün kanalların vaz geçemediği bir adam olduğu da unutulmamalıdır.
Ersan Şen hocanın konuşmasından arta kalan az zamanda yanında hep not tuttuğu görülen Mustafa Balbay vardı.Kötü ve eskimiş miadı doluş bir örnek verdi.O örneği okuduğu kitabı ve yazarını söyledikten sonra şunları söyledi.Bu söylediklerini taa 1967 yılında İmama Hatip birinci sınıftayken kültür derslerimize giren benim de onun derslerinde çok başarılı olduğum bir Mehmet Ali Temel vardı.Kendi derslerinden ayrıca iftihar listesi yapar ve benim gibi çalışkan gençleri kafaya almaya çalışırdı.Bu hoca anlatmıştı.NATO’yu topraklarımızda bulundurmanın başımıza açacağı belayı şöyle anlatırdı.: “Sizin bahçeden komşu bahçeye birisi taş atsa komşu taşın kim tarafından atıldığına değil nereden atıldığına bakar ve cezayı öyle keser.” Bu konuşmanın bir benzerini hatta aynısını Balbay altmış yıl sonra yeniden anlattı.
“Bir komşunun beş çocuğu var.Birisi komşunun camına taş atsa, siz önce hangi çocuk attığına değil komşuya gider aile reisini bulursunuz yakasına yapışırsınız” dedi. Bu da gösteriyor ki sol bir arpa boyu yol alamamış. Balbay gibi mutedil birisi bile hala eski takıntılarla hareket ediyorsa kültür ve medeniyet dünyamız hala yarım asırdır yerinde sayıyor demektir.
Kadrolu konuşmacılar var.Çok korkmalarına rağmen sol aydınların tercih edilişinde kanalın kapanma ihtimalini de dikkate alan yöneticiler “yandaş” denilen idareye yakın insanları daha çok çıkarırlar.Sayın Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun ve Prof.Dr. İskender Öksüz gibi kutup şahsiyetlerin çıkarılmaması büyük kayıp olmasının yanında milleti bu fikirlerden mahrum bırakıldıkları için zulumdur.
Açık oturumlarda başkasının söz hakkına riayet etmeyen hep lakırtı ile geçiren gazetecileri dinlemem.Zaten işin başında gazetecilerin söylediklerine pek itimat etmem.Çünkü bilgi değil dedikodu anlatırlar.Bilim adamlarına kulak veririm.O da bir rektörlük için,dekanlık için sahibi olduğu fikirleri terk etmeyen haysiyetli bilim adamlarını bilgi veren adamları dinlemeyi severim.Türkgün’den Metin Özkan,Takvim’den Zafer Şahin ve birkaç avukatın her şeye karışan sırasını beklemeyen başkasının söz hakkını çiğneyen adamların konuşmalarını çoklukla kapatırım.Dün eski Mersin milletvekili Prof Dr.Aytuğ bey konuşurken kadrolu konuşmacı bir avukat olduğunu tahmin ettiğim(baş tarafını dinlemediğim için bilmiyorum)bir konuşmacı kendisine hakaret etmiş olmalı ki diğer Prof konuşma üslubunun yanlışlığını öyle değil şöyle konuşması gerektiğini anlatıyordu.Gencin ismi Emre,dinledi o da.Daha sonra gördüm ki bu genç söz sırasını beklemeden ulu orta atılıyor her söze kahvehane uslubuyla itiraz ediyordu.Aytuğ hocayı o sakallı protestosundan beri yakından takip ederim.Fikirlerine katılmasam da bir bilim adamıdır.Bir bilgi sahibidir.Bu çocuğun saldırılarına karşı kalkıp gitmeliydi.Tavsiye ederim sırf TV de boy göstereceğim diye böyle haddini bilmezlerle konuşmasında kendisini kınadım.
Tartışma programı yapacağım diye önüne geleni davet etmek,bilgi sahibi olmasına bakmadan konuşma adabına uymadığına bakmadan tekraren davet etmek seviyeyi düşürüyor.Çok görünmeyen simaları davet ederseniz hem yeni fikirler yeni üsluplar öğrenirsiniz